7 Haziran seçimleri yaklaştıkça ve seçim gündemi herşeyi belirler duruma geldikçe HDP’ye yönelik ırkçı saldırılar da artıyor. Bu saldırılar bu seçim döneminde çok fazla olmasıyla beraber her seçim döneminde olan saldırılar ama kesinlikle ‘normal’ saldırılar değiller.
Yazının başında öncelikle herhangi bir ırkçı saldırının gelişimine bir bakalım; HDP, seçim süreci olduğu için gayet normal olarak bir yerde herhangi bir parti için çok olağan olan bir etkinlik, bir toplantı yapacaktır ya da en azından parti binası açıyordur. Bu etkinliği gerçekleştirecek ya da buna katılacak insanlar bir araya gelirler. Şu ana kadar her şey olması gerektiği gibi. Ama bir anda ortaya çıkan bir grup buraya dikkat edilmesi gerek bir ‘grup’ genç ve öfkeli insan ortaya çıkar ve küfürlü, nefret söylemi içeren sloganlarla hem etkinliği gerçekleştirecek insanları hedef gösterir hem de saldırı girişiminde bulunurlar. HDP etkinliği olduğu için doğalında orada bulunan(tabi ki güvenlik için değil çünkü kameraların objektifleri HDP’lilere dönüktür) kolluk güçleri hareketlenir ve ırkçı grubu yatıştırmaya çalışırlar. Tabi ki bu yatıştırma müdahaleci bir yatıştırma değildir. Yani bir abi olarak kardeşler telkin edilir. Zaten gerekenin onlar tarafından yapıldığı kardeşlere muhabbet ile anlatılır.
Sonuçta kolluk güçleri HDP’liler ve orada o etkinlik için bulunan diğer insanlarla ırkçı grup arasında doğal bir bariyer kurar. Bu bariyer görünüş bakımından eşitlik ve tarafsızlık mesajı verir. Ancak işin aslı farklıdır. Irkçı grup küfürlerle, ırkçı sloganlarla bekledikçe sayıca çoğalır. Çoğaldıkça kendilerinde saldırmak için daha çok cesaret bulurlar. Bu olurken bariyerin diğer tarafındaki insanlar psikolojik olarak kuşatılmış hissederler. Çünkü dışarıdan göründüğü gibi eşit bir durum yoktur. Onların karşısında faşizmin resmi ve sivil güçleri, abi ve kardeş olarak yan yanadırlar. Dolayısıyla bu durum savaş-kaç ikilemini ortaya çıkarır oradaki insanlar açısından. İşte tam burada kolluk güçleri stratejik hamlesini yaparlar. Arkasında çoğalan kardeşlerinin itici gücüyle HDP’lilere yönelip söz konusu olan etkinliğin sonlandırılmasını, parti bayraklarının, tabelasının indirilmesini veya bulundukları yeri terk etmelerini ister. Aksi taktirde sayıları artan ırkçı grubu tutamayacaklarını söylerler. Bu tam anlamıyla bir kuşatma taktiğidir. Tabi polis bunları yaparken yine eşit muamele görüntüsünü korumaya çalışır. Amacının HDP’lilerin zarar görmemesi olduğunu sürekli tekrar eder. HDP’liler için fazla bir seçenek kalmamıştır. Ya inatla devam edeceklerdir yani direneceklerdir ya da geri adım atacaklardır. Her durumda etkinlik sabote edilmiştir. Çünkü olası bir çatışma durumunda propaganda aygıtı suçluyu orada toplanıp ırkçı, küfürlü sloganlar atan grup olarak değil, saldırıya uğrayan HDP’liler olarak gösterir. Çünkü onların yaptıkları bir etkinlik bu duruma neden olmuştur. Etkinlik olmasa saldırılar da olmaz onlara göre.
Bu denklem egemenler açısından çok kazançlıdır. Her durumda kazanan onlardır. O yüzden bu denklemin her elamanı sağlıklı bir şekilde işlev görmelidir. Hâlbuki polis daha en başından küçük bir grup olan ırkçıları dağıtsa(bunu çok kolay yapabilir), dağıtmasa bile onlara karşı koruyup kollayan bir tarzda değil uyaran ve gerektiğinde müdahaleci bir tarzda yaklaşsa saldırı olma olasılığı azalacaktır. Ya da propaganda aygıtları olayı olduğu gibi yani HDP’lilere yapılan bir saldırı olarak verirse bu saldırının tekrarlanma olasılığı azalacaktır. Yine burada belirleyici olan hususlardan en önemlisi mevzubahis yerdeki halkın bu duruma katılım düzeyidir. Irkçı grupların marjinalize olması ve saldırı olmaması ile ırkçı ve dolayısıyla karşı devrimci bir linç ayaklanmasına kadar geniş bir yelpazede olasılıkları belirleyen budur. Yani bu saldırılar bazen devletin resmi güçleri tarafından planlanıp icra edilse bile genellikle resmi güçlerin yönlendirmesindedir bu da hiç az bir şey değildir. Örneğimize dönersek; HDP’lilerin bu olaydan zararsız çıkmasının tek yolu ırkçı grubun halktan beklenen desteği alamayıp marjinalize olmasıdır. İşte burada da belirleyen olarak denkleme iktidarın söylemleri girer. Yani ‘tarafsız’ görünen devlet yetkililerinin, AKP’lilerin ve başta Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri insanları etkilemektedir. Eğer devletin en başındaki insan birileri hakkında ‘terörist’ diyorsa toplumda bu teröristlere saldırmayı hatta bu teröristleri öldürmeyi vatan görevi sayanların sayısı hiç de az değildir. Tipik bir faşist saldırı bu şekilde gelişir. Yani devletin en tepesinden en aşağıdaki vatandaşa dek özenle örülür. Ve genelde tıkır tıkır işler. Bunun tıkır tıkır işlememesi HDP’nin toplum tarafından anlaşılması, meşru görülmesi ve desteklenmesi ile mümkündür.
Güncel saldırıların anlamı
Şimdi yukarıda anlattıklarımızdan yola çıkarak 7 Haziran seçimlerine gittiğimiz süreçte HDP’ye yönelik saldırıları düşünebiliriz. Bu saldırılar tam da AKP’nin seçimlerden istediği sonucu alamaması ihtimalinin matematiksel verilerle de güçlü olarak ortaya çıktığı zamanlarda oluyor. Çünkü AKP iktidarı bugüne kadar toplumda yarattığı kamplaşmayı kendi dışındaki tüm diğer politik güçlere karşı kullanmayı çok iyi başardı. Kürt Hareketi ile Türkiye halklarının her buluşma ihtimalinde bu toplumsal kutuplaşmayı devreye soktu. Irkçı saldırılar bu anlamda işlevsel ve bu yüzden sürekli oldu.
AKP, Kürt Hareketi’ne karşı bu saldırıları bir pazarlık unsuru olarak hep kullandı. Toplumda kendisinin saldırıların olmaması için tek seçenek olduğu algısını yarattı. Ancak gelinen noktada bu saldıların AKP ile bağı toplumun geniş kesimlerince anlaşılmış durumda. Özellikle Ağrı provokasyonunun teşhiri bunda çok etkili oldu. Burada genel olarak belirleyici olan da Kürt Hareketi’nin Türkiye halkları ile buluşma iradesi oldu. Bugün gelinen noktada Kürt Hareketi, toplumun kökten bir dönüşümünü hedefliyor. Gerçek bir kardeşleşmeyi , Cumhuriyet tarihinde hiç gerçekleşmemiş bir buluşmayı hedefliyor. Bunun için de tüm güçlerini seferber etmiş durumda. Bugün karşı karşıya olduğumuz meşruluk zemini Kürt Hareketi’nin yıllardır devam eden kardeşlik ısrarının sonucudur.
Bugün AKP iktidarının yıkımları ile yüzleşen halkların yüzlerini HDP’ye dönmesi Türkiye siyaseti için yeni bir gelişmedir. Ulus devletin başından beri kutuplaştırılan, sınırları çizilen toplumun kucaklaşma isteğinin bir ifadesidir HDP’ye olan ilgi. Bu yüzden HDP’ye yönelik son saldırıların küçük gruplarla sınırlı kaldığının farkına varmak lazım. Irkçı propaganda artık geniş kitleleri harekete geçiremiyor. Çünkü insanlar ekonomik, toplumsal sorunları ile hiç olmadığı kadar yüz yüzeler ve HDP’nin ne söylediğine daha çok kulak kabartıyorlar. HDP’nin talepleri ve söylemleri sadece Kürtlerde değil tüm Türkiye halklarında heyecan yaratıyor. Sonuç olarak AKP’nin yukarıdan aşağıya ördüğü ve sorumlusu olduğu ırkçı saldırıların bu heyecan karşısında direnme olasılığı düşüktür. Artık halkların barış umudu 20-30 kişilik faşist gruplarla tehdit edilemez bir noktaya gelmiştir.