Kemalist Cumhuriyet bir korku rejimi olarak tasarlandı, yeniden ve yeniden üretildi. Bazen gerçek, bazen de muhayyel olan korku üretimi aynı zamanda “rejimin de teminatı” olageldi. Bütün iktidarlar kendi dönemlerine müstesna korkular ürettiler ve iktidarlarını bu korkular aracılığıyla sağladılar, “ezeli ve ebedi korkular” da vardı şüphesiz, “bölünme, iç ve dış düşmanlar” gibi. Cumhuriyetin içeriye matuf korkularının kaynağı aslında “kamu”nun kendisiydi ya da daha açık bir ifadeyle farklı kamulardı. Bu kamular; Kürtler, Aleviler, garı İslam olanlar, işçiler, köylüler, kadınlar, gençler vb olarak çoğaltılabilir. Tek parti döneminden günümüze birer korku unsuru olan bu kamular yok sayıldı, soykırım ve katliamlardan geçirildi. Ancak bahsi geçen kamular bir bütün olarak ülke yurttaşlarının ezici bir çoğunluğunu temsil ettiğinden ne “korku unsuru” olan kamular ortadan kaldırıldı ne de “korku” son buldu. Bu kadim koruyu bertaraf etmenin bir yöntemi de adı anılan kamuların temsil dışı bırakılmasıydı. Tek parti dönemi bu açıdan “pürüzsündür” . Bu dönemde kurulan iki parti, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) ve M.Kemal tarafından kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası (1930) çok kısa ömürlü olmuştur. Kapatılma gerekçeleri ise “korkulardan” biri olan İslam kamusunun partilere rağbet etmesiydi. 1945’te (Milli Kalkınma Partisi’nin kurulması ile) biçimsel olarak “demokrasiye” geçilmiş olmasına rağmen, Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti (DP) ve aynı yıl yapılan “aşırı usulsüz” seçimler ilk çok partili seçim oldu. DP 1946’da yapılan erken seçimlere katılmak için bazı şartlar öne sürmüştü. Bunlardan bugün bizi ilgilendiren, DP’nin nispi temsil sistemini şart koşmasıydı. Nispi sistem uygulanmadı ancak DP 62 sandalye kazandı. Bu sayı 1950 seçimlerinde 408 sandalyeye ulaştı, 1954 seçimlerinde ise DP en yüksek oy oranını (%58,4) aldı. 1946’da seçim sisteminin adil olmadığından şikâyet eden DP, 1950 seçimlerinde tek sandalye kazanan Millet Partisi’ni kapatmaktan çekinmedi. 1923-50 arası bir “korku” kamusu olarak görülen DP tabanı, 1950-60 yılları arasında “korkuyu” tersine çevirmiş ve yeni “korku” nesnesi olarak “laik-elitler” seçilmişti. 1960 darbesi sonrasında hazırlanan 1961 Anayasası ile Türkiye tarihinde ilk kez nispi temsil sisteminin en ileri örneği olan Milli Artık(Bakiye) sistemi uygulandı. 1946…1917 arası seçimlerde çoğunluk sistemi uygulanmıştı. 1965 seçimlerinde ilk ve son defa uygulanan Milli Artık sistemi başka bir ilki de beraberinde getirdi. Türkiye İşçi Partisi (TİP) %3 oyla 15 parlamenter çıkardı. Tahmin edileceği gibi Türkiye İşçi Partisi, dönemin iktidarı Adalet Partisi için bir “korku” kaynağı idi. Nitekim 1968’deki bir değişikle Milli Artık sistemi bertaraf edildi ve 1969 seçimlerinde bu değişiklikle girildi. Bu şartlar altında TİP parlamentoda sandalye kazanamadı şüphesiz. Siyasal çatışmalar ve toplumsal mücadelelerin eşliğinde geçen on yılın sonunda, 12 Eylül darbesinin yeni anayasası, koalisyon hükümetlerinin yarattığı istikrarsızlığı bahane ederek bugün hala siyasal iktidarın zırh olarak kullandığı %10 seçim barajını uygulamaya koydu. Bu dönemin “korkusu” ise hak talepleri ile mücadele eden sosyal-siyasal kamulardı. Cebri yöntemlerin yanında yönetime katılımlarının da engellenmesi gerekiyordu, öyle de oldu. 1987 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) listelerinden seçime giren Kurdî vekiller ve tasfiyeleri, akabinde 1990’da ilk Kurdî parti olarak Halkın Emek Partisi’nin (HEP) kurulması, istisnasız bütün iktidarların kadim korkusu olan “Kürt korkusu” nun her zamankinden daha fazla zuhur etmesinde sebep oldu. Seçim barajı artık kaldırılamazdı, zira kaldırılması halinde Kürtler parlamentoya çok rahatlıkla girebileceklerdi. 1991’de SHP listesinden seçilen 22 Kurdî vekil bunun kanıtıydı. 1995 seçimlerinde %4,2, 1999 seçimlerinde %4.75 oy alan Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) hiçbir vekil çıkaramadı. 1990’lı yılların en önde gelen “korku” kamusu şüphesiz Kürtlerdi. 2002’de demokratik reform vaatleriyle ve en önemlisi de darbe rejim ve yasaları ile hesaplaşma vaatleriyle iktidara gelen Ak Parti’nin (AKP) tek başına iktidar olduğu dönemde üç genel seçim yapıldı ve 2015’te(Haziran olarak tasarlanan) bu iktidar döneminde dördüncü genel seçim yapılacak. Şu günlerde tartışma konusu olan %10 barajının kaldırılması için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun değerlendirilmesi ve karara bağlanması hususun münasebetiyle yukarıdaki tartışmayı yaptım. Hikâyenin başına dönecek olursak, “korku” ve onun yeninden üretilmesi bu ülkedeki iktidarlar için (istisnasız) bir iktidar aracı olageldi. Her dönemin kendine has korkuları ve korku üretimleri oldu. AKP döneminin korkuları ise biri gerçek bir korkuya, HDP’nin parti olarak parlamentoya girmesine, işaret ederken, diğeri muhayyel bir korkuya “darbe ve istikrar” gibi üretilmiş bir korkuya tekabül ediyor. Son tahlilde korkulan kamunun kendisidir. Siyasal konjonktüre göre değişen korkuları “kamusu olmayan” bu cumhuriyeti ayakta tutan bir karabasandır.