Savaşma, ölme, öldürme, kardeş kanı dökme be kardeşlik!
Hiçbir şey sınıf mücadelesinden azade değil biliyorum, biliyorsun be kardeşlik, “anamız amele sınıfıdır, yurdumuz bütün cihandır bizim” ve devam ederiz, “fabrikalarda biz, tarlalarda biziz, biziz hayatı yaratan, din farkı bilmeyiz, dil farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan” ya kardeşlik. İşte bizim hikâyenin hal ve ahvali de bundan ibarettir, sömürüye, savaşa, yıkıma ve felakete karşıyızdır sınıflar ortaya çıktığı günden beri, manifestomuz insandır, insanadır; savaşsız, sömürüsüz bir dünya içindir esasen ilk ve son kavgamız.
Ne mutlu savaş diyene deme be kardeşlik!
Deme, zira savaş yıkım, savaş zulüm, savaş tecavüzdür, çocukların ahı, günahı kalır sende, insanlığından da, kardeşliğinden de olursun, canavarlaşır ve acımasız bir katile dönüşürsün bir çırpıda.
Savaş zengin ve güçlülerin, fakir ve güçsüz addedilenlere karşı savaşıdır a be kardeşlik!
En çok yoksulların canını alır savaş, ölümün yanında sakat ta bırakır, aç ve susuz da bırakır ölmediysen, eğitime ve sağlığa bütçe demeyi bir yana bırak, açız, hastayız, çocuklarımız, yaşlılarımız gözümüzün önünde eriyor ve kırılıyorlar dersin çaresizliğinle be kardeşlik. Sakın bomba ve kurşun adres sormaz deme saflığına düşmeyesin birde, bal gibi de sorar; çocuklara, yaşlılara karşı ölümcüldür, kadınlara ise tecavüz olarak döner, ölümün yanında.
“Herkes bebek doğar”, “Hiç kimse asker doğmaz” be kardeşlik!
Askerlik eğitimi saldırgan erkeklik kurgulamasına dayanıyor. Bu kurguda güç, risk, yok edicilik, yenme ve itaat vardır. Halkı savaştan soğutmak suç olmamalı, çünkü halkı fırıncılıktan, mühendislikten veya doktorluktan soğutmak da suç değildir. Askerlik bir dogma, bir tabu olmadığı gibi savaşta bir zorunluluk değildir be kardeşlik! Soğu savaştan! Soğut savaştan! Ve Barışa bir şans tanı, tanıt! Ölmek, öldürmek bir zorunluluk olmadığı gibi, halkı savaştan, askerlikten soğutmak ta suç değildir!
Vicdani Ret diye bir şey vardır be kardeşlik!
Vicdani ret nedir peki ?
“En basit anlamıyla vicdani ret; kişinin ahlaki tercihleri, dini inancı ya da politik görüşleri nedeniyle askere gitmeyi ret etmesidir. Vicdani veya dini gerekçelerle askerlik yapmamak, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında bir haktır.Türkiye Anayasanı her vatandaşa din ve vicdan özgürlüğü hakkı tanımaktadır. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinde de bu hak sözleşmeye taraf tüm ülkelerin vatandaşlarına tanımak zorunda olduğu haklar arasında din ve vicdan özgürlüğü hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle her ne kadar yasal düzenleme yapılmamışsa da Türkiye’de vicdani ret hakkımızın olduğunu söylemek doğru olacaktır. Ancak bu hak, hükümet tarafından bu hakkın ne şekilde kullanılacağı yönünde yasal düzenleme yapılmadığından bu hak sürekli ihlal edilmektedir”
Vicdani reddin gerekçeleri nelerdir? Kişiler neden vicdani retçi olur?
“İnsanları, vicdani retçi olmaya yönelten çeşitli nedenler vardır:
*Birey savaşlara karşı olabilir ve savaşların yürütücüsü olan ordulara hizmet etmek istemeyebilir.
*Birey, politik görüşleri doğrultusunda ordusuz, sınırsız, devletsiz, özgür bir dünyada yaşamak istiyor olabilir.
*Birey, emir almak ve vermek, itaat etmek ve hükmetmek istemiyor olabilir.
*Birey, şiddet kullanmayı ve insan öldürmeyi öğrenmeyi istemiyor olabilir.
*Birey, ( Yehova Şahitleri örneğinde oluğu gibi) dini inaçları gerekçesiyle savaşa, savaşmaya, savaş eğitimi almaya, insan öldürmeye karşı olabilir.”
Ve Vicdani Ret hakkı da vardır, birilerinin dediğinin tersine bu anayasal, evrensel ve insani bir haktır da aynı zamanda ve bu hakkı kullananlarda vardır!
“Devlet adındaki mekanizmanın ve onun meşru diye adlettirdiği yasaların bana dayatmış olduğu askerliği kendime olan saygımdan ve doğaya olan sevgimden dolayı anarşist bir birey olarak devleti ve kapitalizmi tüm hayatımdan çıkararak vicdani reddimi açıklıyorum. Bu kararım hayatımın sonuna kadar değişmeyecektir”
-Ali Demir
“Bedenlerimizi biçimlendirmeye, disipline etmeye, hizaya sokmaya çalışan; belirli bir “erkeklik”i ve ahlakı yeniden üreten ve yücelten; yaşama ciddiyet, soğukluk, düşmanlık, kurallar, yasalar, “kutsal görev”ler dayatan; aynı olmaya, arzularımızdan vazgeçmeye zorlayan; öldüren, öldürmeyi haklı çıkaran, ölümü yücelten ve yaşama düşman olan herhangi bir yapının, ordunun, devletin bir parçası olmayı, asker olmayı, “borç” ödemeyi reddediyorum; unutmaya zorlansak da, yaşamlarımızın sadece ve zaten bize ait olduğunu hatırlamak için, yaşamak için reddediyorum”
-Orçun Erpek
Ve Vicdani Ret suç, Sen de suçlu değilsin canım kardeşim!
Vicdani retçi Halil Savda, sahibi olduğu savaskarsitlari.org sitesinin halkı askerlikten soğuttuğu gerekçesiyle 318. maddeden bugün hakim karşısına çıktı.
bianet’e konuşan Halil Savda, İstanbul 17. Sulh Ceza Mahkemesi’nde kendisine yöneltilen tüm suçlamaları kabul ettiğini, savcılık iddialarının doğru olduğunu söylediğini ve halkı askerlikten soğutma suçunu işlediğini kabul ettiğini belirtti.
Bunun üstüne mahkemenin eylemlerini fikir ve ifade kapsamında değerlendirerek beraat kararı verdiğini ifade eden Savda, sözlerine şöyle devam etti:
“Dava altı yedi kişinin Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) sitemizi şikayet etmesi üzerine açılmıştı. BİMER, Ankara Savcılığı’na söz konusu suç duyurularını gönderse de sitemiz İstanbul üzerinden yayın yaptığı için görevsizlik verildi ve dosya İstanbul Savcılığı’na gönderildi.
“Avukat Ramazan Demir, sitemizde yapılan yayınların fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, bunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) güvence altına alındığını söyledi ve beraatımı istedi.
“Aslında halkı askerlikten soğutmak suçlamasını içeren 318. maddenin düşünce ve ifade hürriyetine karşı bir madde olduğundan ötürü anayasaya aykırı olduğunu ifade etti ve Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesi gerektiğini söyledi.
“Mahkeme dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne götürme talebimizi reddetti. Ancak yapılan yayınların düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek beraatıma karar verdi.”
savaskarsitlari.org’da yer alan habere göre, Halil Savda İstanbul 17. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yaptığı savunmada şu ifadelere yer verdi:
“Sitemiz savaşa, militarizme ve ırkçılığa karşı olan savaş karşıtı, vicdani retçi ve anti-militaristlerin kamuoyundan gizlenen görüşlerini kamuoyu ile paylaşmak amacıyla kurulmuştur. Sitemiz sansürü kırmak ve iktidarın gerçekleri örtmek için kurduğu duvarı yıkmak amacı ile kurulmuştur.
“17 Ağustos 1999’da kurulan web sitesi ile hegemonik medyanın oluşturmaya çalıştığı ırkçı ve militarist kültüre karşı alternatif özgürlükçü ve barışçıl bir yayın ilkesini esas aldık.
“Yıllarca medya erki Türk-Müslüman-Sünni-Militarist-Eril olmayan Hıristiyanları, Kürtleri, Ermenileri, insan hakları savunucularını, Alevileri, kadınları ve savaşa karşı olan herkesi suçladı. Bizler internet gazeteciliğinde iktidarın bu tekelini kırmayı amaçlıyoruz. Bunun için Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Hıristiyanların, kadınların ve LGBT bireylerinin sesini ve taleplerini sayfalarımıza taşıyoruz.
“Son on yılda 2 binden fazla genç erkek askeri kışlalarda ya intihar etti ya da cinayete kurban gitti. Kışlalarda ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Vicdani retçiler askeri hapishanelere konuluyor ve işkence ediliyorlar. İşte bu zulmün ve katliamın son bulması için zorunlu askerlik uygulamasının sona ermesi gerekiyor.
“Askerlikten soğutmak suçunun varlığı Türkiye Anayasasına ve Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Çünkü halkı hekimlikten, imamlıktan ve gazetecilikten soğutmak suç değildir. Halkı askerlikten soğutmak diye bir suç olamaz. Böyle bir suçu kabul etmiyorum. Dolayısıyla TCK’da var olan madde 318 “halkı askerlikten soğutmak” gibi bir ucube yok olmalıdır.
“Sitemizin kuruluşunun amaçlarından bir tanesi de halkı militarizmden, milliyetçilikten ve askerlikten soğutmaktır. Dolayısıyla sayın savcının iddianamesine konu olan ‘askerlikten soğutmak suçunu’ işlediğimiz yönündeki suçlamasını kabul ediyorum.
“Türkiye’de ‘Halkı askerlikten soğutmak’ adında bir suç neden var? Çünkü devlet sorgusuz sualsiz itaat etmekten, istemediği halde nasıl silah kullanılacağını öğrenmekten, şiddetten, sebebi ne olursa olsun insan öldürmekten kolayca soğuyabilecek birçok kişi olduğunun farkında.
“Bizzat başbakan 600 bin asker kaçağı-bakaya olduğunu söyledi. Dolayısıyla Türkiye toplumu zorunlu askerlik uygulamasına son verilmesini istiyor. Erk bunu bildiği içindir ki ‘askerlikten soğutmak’ suçu gibi bir ucubeyi TCK’da koruyor.
“Herkesi askerlikten soğutmaya davet ediyorum çünkü 1960, 70 ve 80’deki darbe karanlığını askerler yarattılar. Eğer askerler olmasaydı Ergenekon denilen şebeke olmazdı, Kürdistan’da savaş ve katliamlar olmazdı, Ermeni soykırımı yaşanmazdı, Hiroşima bombardımanı ve Hitler Nazizm’inin ölüm kampları olmazdı. Bu karanlığın ve katliam tarihinin yok olması için askerlik kurumunun yok olması lazım.
“Sitemizin kuruluş duyurusunda söylediğimizi buradan bir kere daha tekrar ediyorum: Şiddetten arınmış bir dünyada yaşayabilmek, özgürleşebilmek, yok edilmeye çalışılan kişiliğimize sahip çıkabilmek için; sizleri de askerlikten soğumaya davet ediyoruz!”
–Halil Savda’nın yargılanması ve açıklaması
Ve Vicdani Ret Derneği de vardır; vicdanları vicdanlarımıza dost üyelerden oluşan:
Vicdani Ret Deneği (VR-DER): Silahlar susturulmalıdır
“Analar ağlamasın” dediğiniz günleri ne çabuk unuttunuz? Çağrımız sadece müzakerenin bir muhatabına değildir. Müzakerelerin tüm tarafları verdikleri sözleri açıkça yerine getirmelidir. Silahlar susturulmalıdır. Ve her şeyden önce içine sürüklendiğimiz silahlı çatışma haline bir an önce son verilmelidir.
“Kürt Açılımı, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, Demokratik Açılım, Barış Süreci, Çözüm Süreci… Liste böyle uzayıp gidiyor. Verilen binlerce candan sonra “analar ağlamasın” diye vurgulanarak çok önceden yapılması gerektiği gibi başlatılan görüşmelere bir ad verilmekte zorlanılırken iş yaşanılan acıların tekrar tekrar yaşatılmasına gelince çözümsüzlüğün adı hemen belli oluyor: Savaş!
Arap ayaklanmalarının şiddetle bastırılması, şiddetle bastırılamayan ayaklananların daha sonra darbelerle susturulması yoluna gidildiği, vekalet savaşlarının yürütüldüğü Ortadoğu’da umut verici ender olaylardan biri olarak PKK’nin dağdan inişinin sağlanması ve “düz ovada siyaset yapılması” amacıyla müzakereler başlatılmıştı.
Ancak gelinen son durum “Dolmabahçe Mutabakatı”nın ülkenin cumhurbaşkanı tarafından defalarca onaylanmadığının tekrarlanması sonrasında ülkenin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun yüzde 10′luk seçim barajını partilerine yapılan tüm saldırılardan sonra aşıp meclise giren HDP’ye anlamsız ve bir o kadar hamaset taşıyan “silah mı demokrasi mi?” sorusu oldu.
Üstelik bu noktaya istifasını sunmuş bir hükümetin kararlarıyla gelindi.
Roboski Katliamı ve Medeni Yıldırım’ın kalekol yapımına karşı çıkması sonucu devletin kolluk kuvvetleri tarafından öldürülmesi gibi can acıtıcı üzüntülerin kamuoyunu tatmin edici hukuki süreçlere konu olmamasına rağmen ateşkesi bozduğuna hükmedilmemiş ve bu süreç devam etmiştir. Görüşmelerin içeriğini gözlemleyen bağımsız ve tarafsız bir kurulun olmaması ise bu sürece gölge düşürmüştür.
Suriye’ye gidecek cihatçıların Türkiye’yi transit ülke haline getirdiği ve bu duruma izin de verildiği artık bilinen bir gerçek. Komşu ülkenin rejiminin devrilmesi yolunda “ılımlı” insanların eğitimlerinin Türkiye’de eğit-donat kapsamında vekalet savaşına taraf devletlerle el ele yürütüldüğü, özellikle bu kapsamda birkaç Ortadoğu devletiyle Suriye’de savaşan örgütlere yardım yapıldığı inkar edilmiyor. Son yıllarda dış politikada yürütülen bu utanç tablosunun en acı sonuçlarından biri de kardeşlerimizi yitirdiğimiz Suruç Katliamı oldu. Reyhanlı Katliamı hakkında gerçeklerin gizlendiği, ortaya çıkartılan gerçeklerin de Utku Kalı gibi kişilere yükletildiği düşünüldüğünde Suruç Katliamı hakkında gerçeklerin açığa çıkacağından kimsenin umudu olmamakta ve Suruç Katliamı’nın son olmaktan öte bir devam olduğundan korkulmaktadır.
Şimdi ise savaş uçakları ardı ardına havalanıp saldırılarına kaldığı yerden devam etmektedir. Hükümete buradan çağrı yapıyoruz ki bu süreç ve “Kürt Sorunu” artık yeni hayal kırıklarını kaldıramayacak noktaya gelmiştir. Ateşkesin tekrar sağlanması her şeyden önce konuşarak çözüme ulaşmanın yolunu açacaktır. “Analar ağlamasın” dediğiniz günleri ne çabuk unuttunuz? Çağrımız sadece müzakerenin bir muhatabına değildir. Müzakerelerin tüm tarafları verdikleri sözleri açıkça yerine getirmelidir. Silahlar susturulmalıdır. Ve her şeyden önce içine sürüklendiğimiz silahlı çatışma haline bir an önce son verilmelidir.
Çözüm süreciyle birlikte vicdani ret hakkının daha güçlü seslendirilmesini umduğumuz günlerin çok da uzağımızda olmadığını düşünüyoruz. Yeter ki militarizm ve milliyetçilik bu sürecin önüne geçmesin. Yeter ki anneler-babalar oğullarının ölüm haberini 2-3 yıl aradan sonra her gün almaya devam etmesin.
Çağrımız kamuoyunadır. Barış’ın ısrarla vurgulanması gerekmektedir. Ülkenin en büyük sorunlarından birisinin çözümü silah değil konuşmaktır. Silah sesleri barış isteğimizi bastıramayacaktır.