SEÇTİKLERİMİZ- Aydın Engin’in Cumhuriyet’teki yazısı: “17/25 Aralık sürecini örtbas edenler rüzgar ektiler, şimdi fırtına biçecekler.”
Gece yarısı mezarlıktan geçerken korkusunu bastırmak için yüksek sesle türkü çığıran adamdan beter haldeler.
Dahası birinin dediği ötekinin dediğini tutmuyor.
Biri – Bize ne yav… Sarraf’tan bize ne? Ticarette kirli işlere karışmış, ABD de hesabını soruyor. O kadar…
Öteki – Baştan uyanacaktık. Adam Amerika’ya gitmeden önünü alacaktık. O oraya ötmeye gitti. Ötecek, yanan biz olacağız…
Başka biri – Bizim enerji açığımız var. O İran ambargosunu delmesek enerjisizkalacaktık. Kışın ortasında millet soğuktan titreyecekti…
Bir öteki – Sarraf bahane, Amerika’nın hedefi sayın liderimiz, Reisimiz. Bu dava 17/25 Aralık komplosunun Amerika’ya aktarılmış halinden ibarettir…
Bir yetkili – Sorun ambargo delinmesi filan değil. Cumhurbaşkanımızı yıpratmak, dik duruşunu bozmak. Bu bir hukuk davası değil, bir siyasi davadır vesselam…
Daha devam edebilirim. Bir değil birkaç Tırmık köşesini bu yavelerle doldurabilirim. Ama bu kadarı yetsin…
Dahasını merak ediyorsanız ve içiniz kaldırırsa AKP medyasında köşeler tutmuş kalem, klavye sahipleri arasında bir dolanıverin.
Göreceksiniz: Sarraf, Saray’ı titretiyor. Saray titreyince AKP medyası tiril tiril titriyor.
***
Evet, doğru. Saray’ı titreten Sarraf davası bir hukuk davasından ibaret değil. Siyasi yanı da güçlü ve siyasi sonuçlar doğurabilecek bir dava.
Siyasi sonuçları olacak. Çünkü Rıza Sarraf gırtlağına kadar kirli para ilişkilerine girmiş; İran’dan satın alınan enerjiyi ödemek üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mali kaynaklarından elde edilenleri hileli yollarla Tahran’a aktarmış; bu arada hem kendi küpünü epey doldurmuş hem de etkili yetkili siyasetçilere “kol saati”nden ibaret olmayan “hoşluklar” yapmış.
Sonra…
Sonra devletin en tepesindeki siyasiler bunun yargıya intikal etmesini açıkça engellemişler. Savcılar gözlerini yummuşlar ve Rıza Sarraf nam delikanlı da, onunla işbirliği yapan kamu bankalarının yöneticileri de, siyasetin A takımında yer alan “bakan ve bakmayanlar” da hiç yargılanmadan aklanıp muteber vatandaş olarak hayatlarına devam etmişler.
Daha doğru bir deyişle “devam etmek istemiş”ler…
Ancak olup biteni en az onlar kadar yakından izleyen, bilen, belgeleyebilecek ilişkilere ve teknik olanaklara sahip ABD yönetimi, bir taşla birkaç kuş vurmak üzere kolları sıvamış. Hem ambargo delme suçunu cezalandırmak, hem siyasal olarak kafa tutmaya kalkışanları dize getirmek için Rıza Sarraf’ı, ardından Halk Bank genel müdür yardımcısını (artık nasıl becerdilerse) Amerika’ya getirip, ardından da tutuklayıp jüri karşısına dikecek süreci başlatmışlar.
Yani ayakkabı kutularının, körfez emirliklerine gitmiş görünüp dolaylı yollardan Tahran’a giden altın külçelerinin hesabını Türkiye yargısı sormamış; ABD yargısı ise sormaya başlamış…
Olup bitenin özü özeti bu olsa gerek.
Eh bütün bu kirli çamaşırların ortalığa döküleceği hemen hemen kesin. 27 Kasım duruşmasının 4 Aralık’a ertelenmesi, Sarraf düpedüz itirafçı olup suç ortaklarını bir bir sayıp dökecek mi, yoksa işbirliği yapan sanık olup cezasından indirim mi sağlayacak soruları filan artık ayrıntılardan ibaret.
17/25 Aralık sürecini örtbas edenler rüzgâr ektiler, şimdi fırtına biçecekler.
Fırtınada sadece ağaçlar değil saraylar da titrer…
Bu Tırmık da bugünlük (sadece bugünlük) burada biter.