SEÇTİKLERİMİZ – Ümit Akçay’ın Gazete Duvar’daki yazısı: Robot teknolojisinin gelişimiyle belki canavar robotlara maruz kalmayacağız ama işsizlik yapısal olarak artacak. Bu yüzden Sanay 4.0 yepyeni bir “Büyük Bunalım”ı tetikleyecek.
Biraz da Hollywood’un etkisiyle olsa gerek, robotik teknolojinin gelişmesi büyük ilgi topluyor. Geçenlerde, Yapay Zeka uygulamalarının kendi aralarındaki iletişim sırasında yeni bir iletişim dili geliştirmeleri üzerine “fişlerinin çekildiği” yönündeki asparagas bir haber, web sitelerinin çok okunanlar listelerinde üst sıralarda yer aldı. Çeşitli Yapay Zeka uygulamaları ya da robotik teknolojinin üretime uygulanması, genellikle Sanayi 4.0 olarak anılıyor. Sadece sanayi üretimi değil söz konusu olan, hizmet sektöründe, hatta kişiselleştirilmiş “akıllı” hizmetlerde de bu yeni teknolojik gelişmeler uygulanabiliyor.
Robotik teknolojilerin üretimde uygulanması üzerine geçenlerde yazdığımda konuyu şurada bırakmıştım: “Meselemiz, robotik teknolojinin gelişiyor olması değil. Mesele kapitalizmin üretim yapısı nedeniyle bu gelişmelerin orta vadede kriz dinamiklerini tetiklemesi ve kısa vadede de işsizliğin yapısal olarak artacak olmasıdır.” Kaldığım yerden devam edeyim: Sanayi 4.0 ile birlikte bir sonraki büyük bunalım artık daha yakın!
Bir sonraki bunalım
Meseleyi basitleştirelim. Karşımızda şöyle bir tablo duruyor: Dünya nüfusu artmaya devam ediyor. İnsanların büyük çoğunluğu hayatta kalmak için çalışmak zorunda. Ancak teknolojik gelişme sayesinde ya aynı işler artık daha az kişiyle yapılabiliyor (hatta teknoloji bizzat bunun için geliştiriliyor) ya da daha az istihdam yaratan farklı işler oluşuyor. Yani nüfus artarken, ekonomik büyüme sağlansa bile insanların çalışabileceği iş sayısı aynı şekilde artmıyor, hatta kimi zaman azalıyor.
Ana akım iktisat teorisinde, teknolojik gelişmenin yarattığı işsizlik geçicidir, başka sektörlerde yaratılan işlerle telafi edilebilir. Ancak robotik teknolojinin gelişimi sadece tek bir sektörle sınırlı değil. Bu yeni teknolojinin, ekonominin genelinde eşzamanlı olarak yaygınlaşması durumunda, bir sektörde yaşanan teknolojik gelişme nedeniyle işsiz kalanların bir başka sektöre geçmeleri durumu söz konusu olmayabilir. Ayrıca mevcut donanımı ile pek çok ülkede emek gücünün böylesi bir sektörel kaymayı gerçekleştirebilmesi oldukça zor.
Distopik hayatlar
Daha kritik olan ise bu niteliksel eşiğin, üretim araçlarının bireysel mülkiyetine dayanan kapitalist üretim modelinde geçilmesi. Bu durumda karşımıza şöyle bir tablo çıkabilir: Bir yanda yüksek korumalı duvarlar arkasında oluşacak refah adalarında yaşayan mutlu bir azınlık ve o refah adaları dışında “MadMax” ya da “In Time” filmlerindeki gibi kaotik hayatlar yaşayan çoğunluk.
Aslında bu distopyalarda işlenen felaket senaryosu hiç uzak değil. Hatta fiilen çoktandır bir distopyanın içinde yaşıyoruz: Suriye’deki yerle bir olmuş şehirleri ve bu savaştaki “kafa kesme” gösterileri ile Avrupa’nın küçük bir kasabasında hayatın nasıl aktığını gözünüzün önüne getirirseniz, bu iki yaşam formunun arasındaki derin uçurumu görebilirsiniz. Henüz robotik teknoloji uygulamaları hayata geçmeden yaşanan bu derin kutuplaşmanın ileride daha da derinleşmesi kaçınılmaz. İklim değişikliğinin yaratacağı felaketleri saymıyorum bile! Yani durum, biraz Ahmed Arif’in dediği gibi: “düşün, uzay çağında bir ayağımız, ham çarık, kıl çorapta olsa da biri”.
‘Ne yani, teknoloji karşıtı mısın?’
Mevcut üretim sisteminde yaşanan teknolojik gelişmenin yaratabileceği olası sorunlar ile ilgili bu tip ihtimaller dile getirildiğinde, teknoloji iyimserleri (özellikle de bu grupta yer alıp kapitalizmin işleyişine yeterince hakim olmayanlar), “ne yani, teknolojiye mi karşı çıkıyorsun?” diyebiliyor. Oysa mesele, “teknoloji insanları işsiz bırakıyor o nedenle buna karşı çıkalım” düzeyinde değil. Mesele robotik teknolojinin gelişiyor olması da değil, bunun kapitalist üretim şartları altında gelişiyor olması.
Prof. Dr. Erinç Yeldan, Cumhuriyet’teki “Küresel Kapitalizmin Yanıtlayamadığı Sorunlar” başlıklı yazısında şu soruları soruyor: “‘Robotların egemen üretici’ olduğu bir teknolojik atılım dahilinde, robotların mülkiyeti kime ait olacak? Devlete mi?; Emperyalizm aşamasına ulaşmış özel sermaye gruplarına mı? Ya da, yerelleştirilmiş ve katılımcı bir demokrasi ile örgütlenmiş geniş toplum kitlelerine mi?” Prof. Yeldan’ın işaret ettiği sorular, önümüzde duran sorunun ciddiyetini vurgulamaya yeterli.
Bill Gates robotların vergilendirilmesini ve bu yolla elde edilecek gelir ile işsiz kalanların yeniden emek piyasasına kazandırılmasını gündeme getiredursun, konunun bu kadar basit olmadığının sağduyulu pek çok araştırmacı farkında. Üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı kapitalist üretim modeli varlığını sürdürdükçe, robotik teknolojilerin gelişimi, ne toplumsal sınıfları ortadan kaldıracak, ne de ne de toplumsal kutuplaşmaları.