SEÇTİKLERİMİZ – Kemal CAN Gazete Duvar için yazdı: “Bahçeli, Kürtlerle kurulan çözüm masasında olduğu gibi, dışarıda Ruslar ve içeride de Avrasyacılarla kurulan –Avrupa ve ABD ilişkileri için de “fonksiyonel”- masanın da tekmelenmesini istiyor. Bu durum, Erdoğan’ın dışarıda tercihe zorlanmasının içeriye de uzandığını düşündürüyor.”
Suriye meselesine Türkiye’nin dahil olmasından –ki hayli erken dahil olmuştu- bu yana, Erdoğan iktidarının en çok sıkıştığı dönemeçteyiz galiba. Alandaki durum, niyetler ve ihtimaller, neredeyse saatlik dilimler içinde ciddi değişikliklere uğruyor. Son zamanlarda çok işittiğimiz, “alanda olan masada da güçlü olur” argümanı sürekli boşa çıkıyor. Masada görüşme yürürken alanda bambaşka bir şey yaşanıyor, alanda olan masaya varana kadar şekil değiştiriyor. Söylenenler, iddialar, açık tehditler ile olup bitenler bambaşka yönlerde ilerliyor. Belki durum baştan itibaren böyleydi ama “zevahiri kurtarmanın” bir yolu hep bulunuyordu. Somut bir sonuç yaratmamış hamleler, havalı operasyon isimleriyle “alanda da, masada da kazanıyoruz” diye pazarlanabiliyordu. “Kendi göbeğimizi keseriz” lafı, masa kozu olarak tekrar ediliyor, kimse sahiden eline makası almıyordu. Son derece belirsiz ve oynak bir zeminde, farklı aktörlerle hareketli denge kurarak durum idare edilebiliyordu. Diğer aktörler de, “mış gibi” yapılmasına da izin veriyordu. Hem ABD’yi hem Rusya’yı parmağında oynatan, hem Putin hem Trump ile arasından su sızmayan, haberi olmadan bölgede kuş uçmayan havası sürdürülüyordu. Suriye politikasının çökmesi yeni değil ama bunun seri patlaklar halinde ortalığı bu kadar saçılması ve daha önemlisi dökülenlerin artık yerden toplanamaması yeni bir durum. Konunun uzmanlarının “dananın kuyruğunun kopacağı yer” olarak işaret ettikleri İdlib, kendisine yüklenen bu kehaneti fazlasıyla doğruluyor. Askeri tahkimat artırıldıkça el güçlendiren “başarılar” yerine, “misliyle karşılık” verildiği söylenen kayıplar artmaya başladı.
İdlib’de yaşananlar, meselenin tarafları ve uzmanları tarafından bile çok sarih anlatılamayacak kadar karıştı. Resmi sözcülerden yüksek perdeden tehditler ve “misliyle” olduğu söylenen karşılıkları dinliyoruz. El artıran her açıklama rest çekilerek karşılanıyor ama hâlâ bütün kartları göremiyoruz. Olayın askeri ve diplomatik tarafı, uzmanları bile zorlayacak karmaşıklıktayken bu konularda fazla konuşmak akıl kârı değil. Fakat meselenin iç politika cephesinde de ciddiye alınması gereken bir hareketlilik izleniyor. İşin bu tarafına bakmak, -Suriye’de ne olacağıyla epey bağlı olsa da- İdlib’de ne olacağından bağımsız bazı gelişmeleri anlamak için önemli. Çünkü bu gelişmelerin bazıları, Suriye aynasından yansıyor olsalar bile, sadece orada olanlarla ilgili değil. İdlib’deki askeri tablo, hangi hedeflere nasıl müdahale edildiği (topçu hareketliliği detaylarına kadar) veya gelen giden heyetlerin durumu, AKP sözcüsü tarafından dile getiriliyor. Cumhurbaşkanı, ülkeyi savaşın eşiğine getiren konuda atılacak adımları kendi parti grubunda açıklayacağını söylüyor. İktidarın ortağı parti lideri, “Şam’a yürüme”, bir başka ülkenin iktidarını silahla değiştirme hedefini meclis kürsüsüne taşıyor. Ülkenin ana muhalefet partisi başkanını da şöyle suçluyor: “Kılıçdaroğlu ve diğer Esad hayranları vatana ihanet içindedir. Esad’ın defterini dürmek varken, hatta bu sorumluluk ahlaki, tarihi ve hukuki bir mecburiyetken, temas ve görüşme önerisiyle avunanlar cinayete ve ihanete ortaktır”. “Türkiye’nin güvenliği Suriye’den başlar” veya “ümmetin derdi bizim iç sorunumuz” gibi slogan sözlerle açıklanamayacak “siyasi” acayiplikler bunlar…
… Kemal CAN'ın Gazete Duvar'daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN