Ekim VEYİSOĞLU yazdı: Dünyayı saran Covid-19 pandemisi ve kriz durumunu sermaye ve iktidarın bekası için fırsata çevirmeye çalışan AKP/Saray iktidarı, faşizmin kurumsallaştırılması yolunda attığı adımlara bir yenisini daha eklemeye çalışıyor.
12 Eylül darbecilerinin üniversitelerdeki devrimci demokratik muhalefeti bastırmak, üniversiteleri tamamıyla denetim altına almak ve sermayenin ihtiyaçlarına uygun yapısal ve mekânsal dönüşümleri hayata geçirmek için inşa ettiği YÖK, AKP/Saray iktidarının faşizmi bir devlet biçimi olarak kurumsallaştırma hamlesinin de en önemli aparatlarından biri olmayı sürdürüyor.
Meclis’te dün oylanarak AKP-MHP oylarıyla kabul edilen, siyasi tutsakların ölüme terk edilmesi amaçlanan infaz düzenlemesine ilişkin toplumun ve demokratik güçlerin itirazları sürerken iktidar tarafından yeni kanun teklifleri getirilmeye devam ediliyor.
Kanun tekliflerinden biri de AKP’nin uzun süredir gerçekleştirmeye çalıştığı ancak geçtiğimiz yıl AYM engeline takılan YÖK yasasına ilişkin. Üniversitelerin de Covid-19 pandemisi ‘tedbirleri’ kapsamında kapatılmasını fırsat bilen iktidar, yeni bir düzenlemeyi Meclisten geçirmeyi amaçlıyor.
Milli Eğitim Komisyonu’nda kabul edilen teklif, KHK’ler yoluyla üniversitelerden tasfiye edilen akademisyenlerin üzerine, yeni akademisyen kıyımının ve üniversitelerdeki bütün muhalefet odaklarının kıyımının önünü açma anlamına gelecek düzenlemeleri içeriyor.
Kıyımın bahanesi “terör örgütü propagandası” olacak
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan barış akademisyenlerine bütün devlet gücüyle saldıran ve akademisyenleri üniversitelerden ihraç eden AKP/Saray iktidarı için üniversitelerin önemi ortada. Üniversitelerde muhalif güçleri ezmek isteyen iktidar, hem üniversitelerde kendisine karşı potansiyel direnişin kanallarını kapatmak hem de üniversiteleri iktidarı için ideolojik hegemonya kurma yolunda bir aygıt olarak dizayn etmeye ve aynı zamanda da “kindar ve dindar bir nesil” yaratmanın önünü açmaya çalışıyor.
OHAL döneminde çıkardığı KHK’lerle kendisine karşı çıkan, düşüncelerini açıklayan akademisyenleri üniversitelerden ihraç eden iktidar, aynı zamanda öğrenci gençliğe yönelik de rektörler, faşist çeteler, savcılar ve KYK burs/kredi kesme türevi cezalarla birlikte büyük bir saldırı gerçekleştiriyor.
AKP’nin yeni düzenleme teklifinin en can alıcı kısmı ise “terör örgütü propagandası”nın üniversiteden atılma gerekçesi olarak sunulması. Komisyonda kabul edilen yeni düzenlemeye göre bundan sonra üniversitelerde düşüncelerini açıklayan akademisyenler, eğer düşünceleri “terör örgütü propagandası” kapsamında değerlendirilirse üniversitelerden atılabilecek.
YÖK yasasındaki uyarı, kınama, aylıktan kesme ve kamu görevinden çıkarma hükümlerini yeniden düzenlemeye girişen iktidar, “kamu görevinden çıkarma cezasını gerektiren fiiler” bölümünde mevcut olan “terör niteliğinde eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek” ifadesini, “terör örgütlerinin propagandasını yapmak, bu örgütlerle eylem birliği içerisinde olmak veya yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak” biçiminde değiştirmeyi amaçlıyor.
“Terör örgütü propagandası” ifadesinin kapsamının ne kadar geniş olduğunu, AKP’nin karşısındaki güçleri sindirmek ve bastırmak için attığı adımlarda görmek mümkün. Tahammül edemediği her çatlak sesten hiçbir izahı olmayan propaganda unsurları çıkarmaya çalışılan ve savcılar tarafından uyduruk iddianamelerle tutuklama gerekçesi haline getirilen bu ifadenin YÖK yasasına eklenme gerekçesi ise malum. Bu yolla üniversitelerdeki akademisyenleri bir kez daha “hizaya getirmeyi” amaçlayan iktidar, KHK’ler eliyle yaptığını artık YÖK yasasına dayanarak rektör yardımcılarının başkanlığında kurulan disiplin kurulları aracılığıyla gerçekleştirmenin yolunu açmış olacak.
Akademisyenlerle birlikte öğrenci gençlik ve üniversitelerdeki diğer emekçiler dâhil olmak üzere topyekûn tasfiye girişimleri sürdürülerek; başta ifade özgürlüğü olmak üzere tüm akademik özgürlüklerin üzerine atılan toprak, hiç hava almayacak biçimde kapatılmak isteniyor.
“Amirine karşı çıkarsan kınanırsın!”
Propaganda suçlamasıyla akademisyenlerin ihraç edilmesini kolaylaştıran iktidar, diğer cezalar hakkında da çeşitli değişiklikler yapmayı planlıyor. Örneğin kınama cezasına “görevi sırasında amirine sözle saygısızlık etmek” gibi ifadeler ekleniyor. Bu yolla iktidarın direktiflerini yerine getirecek olan dekan ve rektörlerin sorgulanamaz ve eleştirilemez konuma getirilmelerine, akademisyenlerin eleştiri ve itiraz üretmelerinin önünün kesilmesine ve üniversitelerde yaşanan problemlere ilişkin düşüncelerini ifade etmesi de engellenmeye çalışılacak.
AYM iptal etse de AKP ısrarcı
Elbetteki YÖK yasasındaki değişiklik, iktidarın bugün aklına gelmiş değil. YÖK yasasında daha önce akademisyenlere ve öğrencilere yönelik saldırı anlamına gelen birçok değişiklik hamlesi yapan iktidar, akademisyen kıyımını kolaylaştıracak değişiklikleri daha önce de önermişti.
AKP’nin YÖK yasasına 2016 yılında eklediği maddelerle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yer alan ifadelerin akademisyenler için de uygulanmasının önünü açmak istemişti.
Anayasa Mahkemesi ise Temmuz 2019’da, yasa değişikliğine yönelik itiraza ilişkin aldığı kararla düzenlemeyi iptal etmişti. İptalin gerekçesinde ise, akademisyenlerin basın ve medya önünde açıklamalar yapmasının cezalandırılmasına yol açılmasının “bilimsel hürriyet” ile bağdaşmayacağı ve üniversitelerin ‘bilimsel özerkliğe’ sahip olduğu belirtilerek, “YÖK'ün üniversiteler üzerindeki denetim yetkisinin neredeyse yükseköğretim kurumlarındaki tüm akademik personeli kapsayacak ve kurulun üniversiteler üzerinde hiyerarşik bir güce sahip olacak şekilde genişletilmesi sonucunu doğuracağına” dikkat çekilmişti.
Birleşik, demokratik, meşru, kitlesel ve militan bir öğrenci gençlik mücadelesine ihtiyaç var
Akademisyenlere yönelik bu saldırı girişimleri elbette kısmi değildir. Öğrenci gençlik muhafeleti de bu saldırıların birinci dereceden muhatabı olmakta, bu saldırı dalgasından kulüplerden sendikalara, öğrenci örgütlerinden platformlara kadar herkes etkinlenmektedir.
Dolayısıyla; uzun süredir akademisyenlerin tasfiyesi, üniversite kürsülerinin yandaş akademisyenler, dekanlar ve rektörlerle doldurulması, Saray’a bağlı bir komisyon durumundaki YÖK’ün var oluş amacına uygun biçimde faşist kurumsallaşmanın bir aparatı olarak üniversitelerdeki dönüşüme çanak tutması, kadrolaşma, bilim üzerindeki piyasacı tahakküm, faşist saldırılar, polis tarafından karakola dönüştürülen kampuslar, sosyal ve kültürel tüm alanlardaki tahribat, üniversitelerin bölünmesi, üniversite kulüplerinin faaliyetlerinden irili ufaklı etkinliklere kadar öğrenci gençliğin her türlü bir araya gelişinin şiddetle yasaklanması gibi birçok saldırı biçimiyle üniversiteleri boğmaya çalışan AKP/Saray iktidarının YÖK yasasındaki bu değişiklikle akademisyenlere yönelik kıyımlara devam edeceği mesajını vermesi, sadece akademisyenler için değil öğrenci gençlik için de en önemli gündem olmalıdır.
‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisinin ardından siyasal iktidarın barış akademisyenlerine yönelik vahşi saldırısının üniversitelerde ve öğrenci gençlik üzerindeki tahribatını görmemek mümkün değildir. Akademisyenlerin cübbelerinin üniversite kapılarında polis tarafından ayaklar altına alınması, aynı zamanda AKP ve yandaşları için üniversitelerdeki demokrasi güçlerine karşı bir zafer anlamı taşırken diğer yandan da üniversiteye dönük saldırıların devam edeceği mesajını veriyordu elbette.
AKP/Saray iktidarı, üniversitelerdeki bütün muhalefet güçlerine yönelik saldırılarında birini diğerinden ayırt etmiyor. Öğrenciler çeşitli yöntemlerle sindirilmeye ve bastırılmaya çalışılıyor, iktidara karşı çıkan, söz söyleyen, bilimsel çalışmalarla gerçekleri açığa çıkarmaya çalışan akademisyenler ise kapı dışarı edilmek isteniyor.
Bu yüzden, öğrenci gençlik mücadelesi, bu saldırılara karşı üniversitelerde mücadele bayrağını yükseltecek ve bütün demokratik güçleri yan yana getirebilecek yegane güçtür.
Bütün zaaflarından arınmakta kararlı, üniversiteyle ilişkisi dönemsel ve dışsal değil, içeriden ve gündelik olmayan; birleşik, demokratik, meşru, kitlesel ve militan bir mücadeleyi gündem edinmeyen bir öğrenci gençlik mücadelesi bu saldırıları püskürtemeyecektir.
Tasfiyeye karşı topyekûn direniş
Dolayısıyla şimdiki yasal düzenleme, AKP’nin gerçekleştirmeye çalıştığı dönüşümün önemli bir parçası olmakla beraber, AKP dört koldan üniversitelerde demokrasi kırıntısı bırakmamanın yollarını aramaktadır. Bu yüzden üniversitelerde, AKP/Saray’ın tasfiye hamlelerine karşı bütün bu güçlerin birlikte, ortak bir mücadele programı etrafında buluşmasının önemi ve yakıcılığı daha da artmaktadır.
Bugün artık akademideki demokratik mücadele, öğrenci gençlik başta olmak üzere akademisyenlerden üniversitelerdeki emekçilerin tümüne kadar en büyük halkayı da yakalamak zorundadır. Devam eden saldırılar ve dönüşüm devasa boyuta gelmişken, mücadele artık sadece dayanışma eylemleri, birtakım ortak etkinlikler ile sınırlandırılamaz. Devrimci demokratik güçler, mücadelenin geniş çatı örgütlenmelere kadar uzatılmasını tartışmalı; öğrenci örgütlenmelerinden sendikalara, meslek odalarına kadar üniversitenin topyekûn tasfiyesine karşı topyekûn direnişi örgütlenmelidir.