Asya ERDAL yazdı – Ne mücadeleden ne aşktan ne polemikten ne de kavgadan bir an bile geri durmayan bu Polonyalı ‘aksak’ kadın, yalnız devrimci hayatında değil, kişisel yaşamında da erkek bir yüzyılın duvarlarını tırnaklarıyla kazıyarak parçalamıştır.
Bundan tam 102 yıl evvel, cebinde iki satır kelamla bir kadın cesedi, bir nehir kıyısına vurmuş halde bulundu. Ama o bir bedenden, bir ölümden, bir insandan çok daha fazlasıydı. O bir direngen kırlangıçtı, yaktı geçti erkekliğin bahçelerini. O bir devrimciydi, o bir teorisyendi ve hepsinden evvel o, bütünüyle erkek bir yüzyılın duvarlarını çatlatıp filiz veren mor kızıl bir karanfildi. Ve tarih onu içimizde ve dışımızda on yıllardır kadınların erkekliğe karşı verdiği mücadelenin işaret fişeklerinden birisi olarak yazdı.
Rosalina'ydı adı ve ne babasının ne de kocasının adıyla yazıldı ismi tarihe. Ve 1919 Ocak'ında yoldaşı Karl'la birlikte katledildiklerinde onlar onurlu bir devrimci duruşun gücüyle elveda dediler dünyaya.
Rosa Luxemburg içinden geçtiği yangın yıllarında yola çıktıkları savrulurken, partisi SPD milliyetçi bir çizgiye kayar ve mülksüzleştirilenlerin safında durmayı bir türlü beceremezken, parti içinde ve dışında bütün kuvvetiyle bir itirazın kalelerini ördü. Ne yaftalamalar, ne parti içindeki erkeklerden ona yönelen saldırılar, ne hapis, ne iltica, ne devlet, ne de burjuvazi onu bir adım bile geriye düşürmeyi başaramadı.
Öyle ki onun katledilme emrini veren Yüzbaşı Waldemar Pabst bile 1962'de "Rosa Luxemburg ve Karl'ın konuşma yaptıkları bir KPD toplantısına katılmıştım. İkisinin devrimin önderleri oldukları kanaatine varmış ve onları öldürtmeyi kararlaştırmıştım" dediğinde, Rosa'nın kuvveti ve yarattığı korku daha bir anlaşılır olmuştu. O hem teorik hem de pratik anlamda yalnız kadınlar için değil, bugünün Marksistleri için de bir işaret fişeğiydi, direncin ve sosyalizmin zaferi için duyduğu inançla safında durduğu devrimci barikatlar, bugün bile hala yolumuzda bir deniz feneri gibi seçiliyor. Çünkü o emperyalist savaşa ve yükselen milliyetçiliğe karşı verdiği mücadeleyle yalnız çağına değil bütün zamanlara ilham vermeyi hala sürdürüyor. Fakat bütün bu büyük tesirinin yanında Feminist mücadeleye bıraktıkları var ki bunlar, bugünden bakınca bir başka mana kazanıyor.
Feminist mücadelenin içinden Rosa'yı anlamak ve kavramak için öncelikle ona dair bir yanılsama olan kadın mücadelesiyle ilgilenmediği ve oraya bir katkı sunmadığı iddiasına birkaç yanıt getirmek gerekmekte. Rosa yakın arkadaşı ve yoldaşı olan Clara gibi bütün mesaisini buraya kanalize etmemiş olsa da bu meseleye kör değildir. O esasen ev içi emeğin önemini kavramıştır ve kadın emeğini üretken olmadığı gerekçesiyle kıymetsiz gören bakışımlar hakkında aynen şöyle düşünmektedir: “evin dört duvarı arasında çalışan kadınların ve proletaryanın annelerinin emeği üretken olmayan emek olarak kabul ediliyor. Bu, kaba ve aptalca geliyor kulağa fakat bugünün kapitalist ekonomik düzeninin kabalığının ve aptallığının kesin ifadesidir…” Rosa'nın 1917 yılında yayınlanan “Kadınların Oy Hakkı ve Sınıf Mücadelesi” metninden yaptığımız bu alıntısından da anlaşıldığı üzere Rosa kadın emeğine kör falan değildir.
Fakat kadın mücadelesine dair öncelik verdiği meselenin işçi kadınlarının örgütlenmesi olduğunu da kabul etmek gerekmekte. Zira onun burjuvaziden bağımsız bir işçi kadın örgütünün kurulmasına dair büyük bir arzuya sahip olduğu da su götürmez bir gerçek. Fakat bu meselenin asli yüzü, bugün bile oldukça güncel ve güçlü bir talep olan işçi sınıfı içinde ve sosyalistler arasında kadınlar için özörgütlenmeyi arzulamasında gizlidir. Rosa bu meselede Clara Zetkin’i Spartakist Birlik içinde bir kadın seksiyonu kurması konusunda kuvvetle desteklemiş ve cesaretlendirmiştir. Onun on yıllar evvelinde gösterdiği bu tavrın bugün bile birçok Marksistin pozisyonundan daha ileride olduğunu da görmeliyiz. O kadınların özörgütlülüğü için talepkardır. Lakin Rosa'nın kadınların erkeklerle eşit koşullarda var olması bahsindeki mücadelede kadınların safında olduğunu gösteren başka ve belki de daha net ibareler de vardır.
Hususi olarak birinci dalga feminizmin en temel taleplerinden birisi olan oy hakkı meselesinde Rosa hiç savrulmamamıştır. Hatırlatmakta yarar var, mesela Rosa Sosyal Demokratların Liberallerle seçim ittifakı yapmak için kadınların oy hakkı meselesinde taviz vermelerini en sert biçimde eleştiren kişilerden birisidir. O, oy hakkı talebinin sonuna kadar arkasındadır. Bunun yanında 1918'de Clara'ya yazdığı bir mektubunda kadın meselesine "şu an çok önemli ve burada hiçbirimiz bu konuda herhangi bir şey anlamıyoruz, bu çok acil bir mesele, kaybedilen her gün kabahat" sözleriyle işaret eden Rosa, hemen akabinde Spataküs'ün yayın organı olan Kızıl Bayrak'ta (Rote Fahne) bir kadın bölümü açmıştır. Sonuç olarak onun kadın mücadelesiyle ilgilenmediği iddiası, boylu boyunca bir yanılsamadan fazlası değildir. Lakin onun yaşamında kadınların eşitliği için verilen mücadeleye dair sunduğu katkının yanında, onun yaşayışının kendisi de bir başka manaya tekabül etmektedir.
Rosa Luxemburg, karma örgütlerde kadınların var olma alanı bulması için çakmış bir işaret fişeğinden çok daha fazlasıdır. O teorisyen, devrimci, yazar ve bir önder olmanın yanında aynı zamanda da ne politikada ne de sosyal hayatında erkeklere asla boyun eğmeyen özgür bir kadın modelidir. O hiç bir erkeğin soyadıyla anılmamıştır, o politik olarak büyük ayrılıklar yaşadığı ve kendisine erkeklikten aldığı kuvvetle canhıraş saldıran hiçbir erkeğe pabuç bırakmamıştır. Ne mücadeleden ne aşktan ne polemikten ne de kavgadan bir an bile geri durmayan bu Polonyalı 'aksak' kadın, yalnız devrimci hayatında değil, kişisel yaşamında da erkek bir yüzyılın duvarlarını tırnaklarıyla kazıyarak parçalamıştır. Eğitim almak için ülkeler geçen, kendi gibi kalmak için iltica eden, çağının büyük erkekleri ve erkeklikleriyle kürsülerden ardında mor kızıl yangınlarla kavga eden bu kadın, biz feministlere çok şey bırakmıştır. Bugün dünyanın her yerinden yükselen "vardık, varız, varolacağız!" şiarı, bir sözden, bir slogandan çok daha fazlasıdır. Rosa'dan bize kalan bütün bir yaşamı direncin düsturunda örmenin hatırasıdır! Biz bugün Rosa'nın tırnaklarıyla kazıyarak patriyarkanın duvarlarında açtığı çatlaktan bir bir filizleniyor, boy veriyoruz. Fakat artık milyonlarız! Ve patriyarkal kapitalizme karşı giriştiğimiz her muharebede, Rosa gümbürtüyle ayağa kalkıyor yeniden ve yüreklerinize korku salan borazanlarla görünüyor saflarımızda her defa… Ve şüphe yok ki sizin kumdan zeminli düzeniniz direngen kırlangıçların kanatlarındaki kuvvetle yıkılacak.