Mustafa Kahya’nın 15.01.2003 tarihinde Özgür Gündem gazetesindeki yazısını yayınlıyoruz: “Sevgili Rosa, sen Polonyalı, Rus, Alman, kadın, Yahudi ve komünisttin! Sen işçi sınıfı davasına aşkla tutkun yürekli bir enternasyonalisttin!”
MUSTAFA KAHYA
SEVGİLİ ROSA,
Senin kişisel kaderini bir savaş süreci belirledi. Sen ve yoldaşın Karl Liebknecht’in katledilmesinden yıllarca sonra, takipçileriniz olan bizlerde yeni bir savaş süreci içindeyiz. Siz, 1914 yılında Almanya’nın savaşa girmesinin emperyalist karakterine işaret ettiniz.
Yıl 2003. Bugün dünyanın bizim yaşadığımız bölgesinde, emperyalist karakterli bir savaş daha kapımızda! Siz, “egemenlerin çıkarları için farklı ulustan proleterlerin ve ezilenlerin savaşta birbirini katledeceğini, asker postalları, tank paletleri altında ezilenin toprak parçaları değil insan cesetleri olacağını” haykırdınız! Bugünkü savaşlarda da aynı durum devam ediyor. Üstelik yeni insan kıyım teknolojileri geliştirildi. Toplu kıyım silahları devreye sokuldu. Emperyalist kapitalist sistemin kaleleri, yeni pazar çatışmaları ve stratejik bölgelerin denetimi kavgalarıyla kan, gözyaşı ve insan cesetleri üzerinde inşa ediliyor.
Siz savaşa karşı haykırışınızın bedelini, katledilmeden önce hapishanelere atılarak ve tecrit edilerek ödediniz. Şimdi bizim ülkemizde de savaş tacirleri, tecrit ve cezaevlerinde devrimcilerin ölümleriyle bedel ödetiyorlar.
Sevgili Rosa,
“Marksist takvimde 4 Ağustos 1914 tarihi bir kavşak noktasıdır.” Sen ve yoldaşın Karl Liebknecht, bu tarihi kavşak noktasında ezilenlerin mücadele yolunun sönmeyen ışıkları oldunuz! Savaş çığırtkanlarının canice düzenbazlıklarına karşı, alev alev yanan bir protesto ateşi yükselttiniz! Kızıl sevgi kadehlerinizi, işçi sınıfına ve ezilenlere sadakatinizin bir göstergesi olarak kaldırdınız.
Üyesi ve yöneticisi olduğunuz Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin, Reichtag’da 110 milletvekili bulunuyordu. Alman Sosyal Demokrat Partisi, ikinci enternasyonalin gözbebeği ve o tarihlerde işçi sınıfının en kitlesel partisiydi. Parlamentoda savaş kredileri oylanırken o tarihi kavşak noktasında ihanet bir kez daha yüzünü gösterdi. Liebknecht’in savaş karşıtı gür sesinin dışında bir ses çıkmadı. Sosyal demokrat milletvekilleri savaş kredileri lehine oy kullandı. Sosyal Demokrat Partinin bu tavrı dünya proletaryasında büyük bir şok yarattı. Sosyal Demokrat Parti, savaş karşısındaki bu sinik ve korkak politikasını, “başka türlü yapamazdık” diye gerekçelendirdi. Bu kendi burjuvazisi yanında saf tutma tavrını siz, “sosyal yurtseverlik” olarak nitelendirdiniz. Bugünkü savaş sürecinde bizdeki hükümette, halkın savaş karşıtlığını dikkate alarak “başka türlü yapamazdık” diyor.
O gün birçok ülkede işçi sınıfı adına hareket eden solun bir bölümü en şamatacı savaş destekçileri olmuşlardı. “Karşı çıktıkları ama önleyemedikleri bu savaşın, aslında ilerici Avrupa’nın gerici Çarlık Rusya’sına karşı bir savunma savaşı olduğunu” ileri sürdüler. Ne hazin! Bizim ülkemizde de bugün bazıları, “ABD’nin despotik bir diktatöre karşı demokrasi savaşı verdiğini, Türkiye’nin de çıkarlarını savunmak için bu savaşta yer alması gerektiğini” ileri sürüyorlar. En vahşi gaddarlıklara ve çıkar çatışmalarına tarihin her döneminde bir savunma gerekçesi bulunuyor.
Sevgili Rosa,
“Vatan savunması” gerekçesi ile ellerinde kana bulanmış savaş bayrakları taşıyanların karşısında, siz işçi sınıfının enternasyonalist dayanışma bayrağıyla yer aldınız. Emperyalist savaşın önlenmesinin tek yolunun, Rusya’daki Bolşevik yoldaşlarınız gibi, “savaşa karşı sınıf savaşı” olduğunu söylediniz. Her ülke işçi sınıfının ve ezilenlerin savaşı kendi hükümetlerine ve kapitalistlerine yöneltmesiyle, bu emperyalist savaşın önüne geçilebileceğini ileri sürdünüz.
Ezilenlerin egemenlere karşı başkaldırısının büyük tarihsel örneği olan, köle isyanı Spartaküs hareketini, hafızalardan yeniden tarih sahnesine taşıdınız. Hareketinizin adını Spartaküs koydunuz. Spartaküsler dünya işçi sınıfının ve ezilenlerin Almanya’daki soluğu sesi ve ateşi oldu! Militarizmin ve Alman burjuvazisinin kin ve öfkesi ise bütünüyle size yöneldi. Yenildiniz. Yenildiğinizde Liebkneicht şunları söylüyordu: “Spartaküse hücum! Sparteküsleri vurun! Naraları ile inliyor sokaklar. Basın Spartaküslerin yenilgisini kutluyor… Evet Berlin’in devrimci işçileri yenildi… Yenilmeleri tarihsel bir zorunluluktu… Ancak, zafer olan yenilgiler ve yenilgi olan zaferler vardır. Ocak ayının mağlupları ezilen insanın en soylu amaçları için çarpıştılar…”
Sevgili Rosa,
Sen Polonyalı, Rus, Alman, kadın, Yahudi ve komünisttin! Sen işçi sınıfı davasına aşkla tutkun yürekli bir enternasyonalisttin! Zaman zaman kuramsal çözümlemeler ve politik önermelerinde Lenin’le farklı düştün. Ama bu sizin sarsılmaz bir yoldaşlık içinde olmanızı önlemedi. 17 Ekim devrimini hapishanede öğrendin. Devrimi coşkuyla karşıladın. Ekim Devrimi yenilgiyle sonuçlanırsa bunun suçlusunun, “batı proleterleri ve korkak sosyal demokratlar” olacağını belirttin. Yenilgi halinde bile bunun, “anayurt uğruna yaşamaktan daha onurluca bir son” olacağını söyledin. Devrimin, “tarihsel önemde ve izleri çağlar boyunca silinmeyecek bir hareket olduğuna” işaret ederek “keşke dünya tarihine kafesimin parmaklıklarından bakarak hayran olmak zorunda kalmasaydım” serzenişinde bulundun.
Sevgili Rosa,
Seni 15 Ocak 1919’da yoldaşın Liebknecht’le birlikte kurşuna dizerek katlettiler. Senin katledildiğini öğrendiğinde Lenin, “O bir kartaldı!” demişti. Sen dünya devrimcilerinin hala bir kartalısın! Sen bir savaş sürecinde ezilenlerin meşalesi olarak ortaya çıktın. Günümüzde de yine çıkar savaşları sürüyor, yine cesetler ve kan üzerinden egemenlikler kuruluyor. Ölmeden önceki son makalende şöyle demiştin: “Berlin’de düzen hüküm sürüyor. Sizi budala çakallar! Sizin düzeniniz kumdan inşa edilmiştir. Yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleri ortasında sizi dehşete düşürerek haykıracaktır: Buradaydım, Buradayım, Hep Burada olacağım!”
O günün kan ve cesetler üzerinden düzen sağlayıcıları bugün de dünyaya yeni bir düzen sağlamak için ezilenlerin kanını dökmeye devam ediyorlar.
Sevgili Rosa,
Senin adını kızıma verdim. Seni şimdi kızımda yaşatıyorum! Sen hep buradasın, buradaydın ve burada olacaksın!
15.01.2003