17 Aralık Dünya Seks İşçilerine Yönelik Şiddetle Mücadele Günü sonrası aktivist bir seks işçisi, “Birileri hep bizim yerimize konuşuyor, kimse kendisi adına konuşulsun istemez ama bu seks işçilerine reva görülüyor” diyerek birlikte örgütlenmeye yönelik çözümleri konuştu.
Görsel: Orospuya Övgü
PAYLAŞ
Dün ’17 Aralık Dünya Seks İşçilerine Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ydü. Uluslararası çapta şiddeti bitirmeye yönelik ifade edilen bu gün Türkiye’de ‘mücadele’ günü olarak kullanılıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da İnsan Hakları Örgütleri, LGBTİ+ örgütleri, Sivil Toplum Örgütleri tarafından seks işçilerinin maruz bırakıldığı şiddete dikkat çekmek için açıklamalar yapıldı.
Peki bu şiddetin kaynağı, uygulayanı, uygulayanını görmezden geleni, dayanışanı, dayanışmayanı kim?
Şiddetin kaynağının sadece müşteri ya da devlet olarak görüldüğünde çözümün eksik kaldığını ifade eden seks işçisi, aktivist Ayça ile seks işçilerine yönelik şiddeti konuştuk.
Röportajın tamamını aktarmadan önce Ayça’nın birlikte örgütlenme niyetinde olan tüm aktivistlere seslendiği bir talebini vurgulamak istiyorum:
“Seks işçilerinin daha az şiddete maruz bırakılması ve şiddet sarmalının içerisinde daha az zorlanarak yaşaması için hepimize çok fazla sorumluluk düşüyor. Bunlardan birisi kolektif şefkat. Şefkat istiyorum!”
“Seks işçileri gözden çıkarılabilir insanlar mı?”
17 Aralık gününün tarihçesini anlatarak konuşmasına başlayan Ayça şunları konuştu:
“Seks işçilerine karşı şiddeti durdurma günü ilan edilmiş. Bir seri katil, seks işçilerini hedef alıyor; çünkü onları kimsenin özlemeyeceğini düşünüyor ve hafifletme olarak bunu kullanıyor. Bunun üzerine feministler de şunu konuşmaya başlıyor, ‘Seks işçileri gözden çıkarılabilir insanlar mı?’
Seks işçilerine en eski meslek denildiği yerde diğer bütün işçilerden bambaşka bir sistemleri var ve böyle hayatta kalıyorlar. Seçilmiş aile aslında seks işçileriyle birlikte tanışılan bir kavram. Atanmış aileyi kuramayanlar ilk olarak seks işçileriydi. Evlenme hakkı olmayan, izin verilmeyen seks işçileriydi bu yüzden seçilmiş aileye en çok ihtiyaç duyanlardı.
‘Türkiye’deki seks işçilerinin bir arada çalışma koşulları engelleniyor’
Seçilmiş aile kavramının şiddetle mücadelede önemli bir yeri var ama Türkiye’de ve başka bir çok devlette seks işçiliği doğrudan yasak olmasa da birlikte çalışma koşulları ve organize olmak yasak. Mesela Türkiye’de bir seks işçisi tek başına bedeniyle ilgili karar verebilir ve para kazanabilir; ama arkadaşıyla birlikte çalışırsa kişilerden biri diğeri üzerinden ‘fuhuşa yataklık’ suçundan ceza alabilir. Genel Avrupa kamuoyunda Türkiye’deki seks işçileri cezası olmadığı için daha avantajlı gözüküyor ama bir arada çalışma koşulları engellendiği için aslında en güvensiz konumda olan da Türkiye’deki seks işçileri. Tabi bunu bir data olarak söylemiyorum, ama bir yorum olarak çok net söyleyebilirim. Çünkü bir arada çalışamıyoruz, birbirimizi kollamak için cezayı göze almamız gerekiyor. Aynı evde çalışmak, güvenli alanlar kurmak, otele giderken arkadaşının sana eskortluk etmesi… bunlar olamıyor o esnada yanındaki kişi devlet nezdinde pezevenk muamelesi görebiliyor. Bir arada olma hakkımızın, organize olma hakkımızın engellenmesi, müşteriyle ya da devletle karşı karşıya kaldığımızda yaşadığımız şiddeti çok derinleştiren bir şey.
Sen bedeninle istediğin parayı kazanabilirsin; ama bunu tek başına yapmak zorundasın. Seni kimse koruyamaz, seninle kimse dayanışamaz, seninle kimse çalışamaz. Seks alışverişinde, senden başka kimse gelir elde edemez. İnsan kaçakçılığı, seks işçiliğine zorlama gibi durumlarda bu kanun işletilebilecek korumacı bir kanun gibi görülüyor fakat uygulamada şuna dönüşüyor; yaralanabilir gruplar yani bütün seks işçileri ama özellikle trans seks işçileri, birlikte çalıştıklarında birbirlerinin pezevengi muamelesi görüp ceza alıyorlar. Bu yüzden kişinin kendisini korumak için oluşturulmuş bir kanun gibi gözüküyor. Yasalar zemininde tabi ki yapılması gereken çok şey var. Devletin seks işçilerine güvenli zemin sağlaması için sağlık kontrollerinin ücretsiz yapılması gibi uygulamalar olabilir.
‘Patriyarka sürüyorsa, seks işçilerine şiddet de sürüyordur’
Klişe ve dramatik anlatıda müşteriyle karşılaşıyorsun ve her seferinde her yeni kişide hatta düzenli müşterinde de şiddet ihtimali hep var ve bu seks işçiliğinin en zor taraflarından biri gibi görülür. Sonuçta patriyarka sürüyorsa, seks işçilerine şiddet de sürüyor demektir. Bu şiddeti dün 17 Aralık özelinde herkes konuştu zaten. Ben ise biraz aktivizm açısından da tartışmaya açmak istiyorum. Peki ben her an şiddete uğrayabileceğimi düşündüğüm bir işle hayatımı geçirirken sonrasına o şiddete ne oluyor? Bu ihtimal o odadan çıktığımda nereye gidiyor? Şiddet ihtimali nereye kayboluyor ya da karakterimde, sivilleşmemde, aktivizmimde nasıl bir etkisi oluyor?
Bu sadece seks işçisi için de değil. Hayatını sürekli tehlikeye atarak yükseğe tırmanan bir inşaat işçisini veya önceki gün yan tershanede iş cinayeti yaşandığını bilen bir gemi işçisini düşünelim. Seks işçilerinin durumu da bu; başka bir mahallede bir seks işçisinin şiddete uğradığını bilerek devam ediyorsun işine. Çalıştığın yerden ayrıldığında o şiddet nereye gidiyor; ölme korkusu, öldürülme korkusu nereye gidiyor? Hiçbir yere gitmiyor, sende kalıyor. Özellikle mental sağlık hizmetlerine de erişemediğimizde -ki erişemiyoruz- bir terapiste seks işçisi olduğunu söylemek ve bundan memnun olduğunu söylemek büyük iş. Bunu bireysel psikolog seanslarında aşamadığımızda aktivizm bir cevap oluyor.
‘Aktivizmle şiddet sarmalından çıkacağım güvenli alanlar yaratabilir miyim?’
Hayatını geçindirdiğin işin şiddetle anılıyor olması birisinin karakterinin nasıl etkiler, örgütlenmesine nasıl taşlar koyar ve yani STK’lar düzeyinde de sivil aktivizmde de akademide de beklenen şiddetsiz iletişim kurma biçimleri gerçekten seks işçileri için erişilebilir mi? Bana değilmiş gibi geliyor. Aynı muameleyi görmekten de huzursuz oluyorum. Çünkü o şiddet ihtimali bir pelerin gibi… Ölmedim, iyiyim çok keyifli geçti; ama geçmeyebilirdi. Her olumlu geçen seans yine de ihtimal barındıran bir seans. Fiziksel ve duygusal olarak o yanındaki kişiden ayrıldığın ana kadar hep ihtimal orada var. Bunu içselleştirmiş olabilirsin, dönüştürmüş olabilirsin, bununla barışmış olabilirsin bununla BDSM gibi pratiklerle oynuyor olabilirsin ama bunun günü var 17 Aralık… Ayrı ayrı sektörlerdeki işçilere yönelik şiddeti durdurmaya dair doğrudan bir çağrı yok fakat seks işçileri için doğrudan bununla anılan bir çağrı var.
‘Şiddetin sınırları değişiyor’
Şiddet dediğimde özellikle şunu düşünürken buluyorum kendimi, bir seks işçisi hiç şiddete uğramasa da şiddetin sınırları değişiyor. Birinin sana kondomsuz seks yapmayı teklif etmesi de randevuyu iptal etmesi de şiddete dönüşebilir. Buraya bir parantez olarak cis kadınların biraz daha kolay atlattığını söyleyebiliriz, çünkü ilan verebiliyorlar, transfobik şiddetle karşılaşma ihtimalleri yok.
Müşterilerin bizimle ilişkisi dışarıdan göründüğü gibi değil. Çok uzun yıllardır çalışıyorum ve arkadaşlarım hep çok kötü adamlarla, çok kaba saba tipli adamlarla görüştüğümü düşünüyor; ama herhangi birileri onlar, herhangi tipleri var ve dolayısıyla herhangi birileri de çok kaba saba ve patriyarkal olabilir. Gereğinden fazla dramatize ediliyor. Sanki her seans bir zorlama ve şiddet yaşanıyormuş gibi lanse ediliyor. Böyle olmuyor ama ihtimali orada duruyor. Bence daha az konuşulan kısmı, bu ihtimali taşıyan seks işçileri nasıl şifa bulacaklar?
Bugün şiddet sarmalına karşı seks işçileri nasıl dayanışıyor ve bu araçları yaymak için fırsatlar neler?
Bütün bu yasal düzenlemelere rağmen biz tabi ki güvenlik grupları kuruyoruz birbirimize nerede olduğumuzu haber veriyoruz -maalesef bu gün geçtikçe bütün kadınların ve kuirlerin yapması gereken bir şeye dönüşüyor- birbirimizden haberdar oluyoruz. Mesela ben bir otele gidiyorsam bunu mutlaka bir kişi biliyor ve evime not bırakıyorum. Bunlar kendi yöntemlerim, herkesin farklıdır. Seks işçiliği de kocaman spektrum ve konuşmaya başladığımdan beri sürekli randevu usulü eskortluktan bahsediyorum. Webcam seksi yapan başka birisi başka koşullarda güvenlik önemleri kuruyor; kılık değiştiriyor, peruk takıyor, dövmesini kapatıyor, yayın yaptığı siteyi belirli ülkelere kapatıyor. Her bir seks işçiliği modelinin şiddetle kurduğu ilişkiyi kolaylaştırma -kolaylaştırma diyorum çünkü bitirme diyorlar bu güne ama patriyarkayı bitirme günü var mı? Cinsiyet sistemi ikiliyken, patriyarka sürerken veya kapitalizm varken nasıl seks işçilerinin şiddetle ilişkisi bitebilir ki?- yöntemi farklı olabiliyor.
‘Şiddet ihtimali giydiğimiz ve her zaman çıkarma lüksümüzün olmadığı bir pelerin’
Şiddet var, gittikçe yaygınlaşıyor ve biz bununla nasıl baş ediyoruz? Akademide kuir teori işledikçe seks işçilerine daha çok yer açıldı. Bir zamanlar bizim konuşamayacağımız bir dille yazılmasına, konuşulmasına çok alışmışken şimdi kendi dimağımızla, kendi dilimizle, kendi halimizle gelebildiğimiz aktivist toplantıları, küçük dayanışma grupları oluyor. Bir eylemde birinin, ‘orospular olmadan devrim olmaz’ diye bağırması bile bir seks işçisinin şiddetle kurduğu ilişkide kolaylaştırıcı bir şey; ama yeterli değil! Çünkü seks işçiliği sadece bir veçhemiz, aktivist olmak da başka bir veçhemiz. Başka veçhelerimizle gittiğimiz alanlarda bizden beklenen performans hayat tarzımıza uygun değil. Yani ben nasıl bir yandan yıllardır öldürülebileceğimi düşündüğüm bir işi yapmaya devam edip diğer yandan, ‘orospu çocuğu’ diye küfür eden birine karşı sakinliğimi koruyabiliyorum ve bu benden niye bekleniyor? Pelerin gibi dedik ya işte bu şiddet ihtimali giydiğimiz ve her zaman da çıkarma lüksümüzün olmadığı bir tetikte olma hali. Kendimizi korumaya, yani defans halinde olmaya dair bir şey.
Eşitlenebilir miyiz?
Sesin yükselmesi gibi şiddetle ilişkilendirilen pek çok davranış biçimi seks işçileri için çok gündelik şeyler olabiliyor. Bu ben isem ve bu pelerin de bana aitse nasıl çıkarıp daha steril bir ortamda ilişkilenebilirim ki? Kolektif bir şekilde iyileşmeye ihtiyacım var demek ki. Gününün büyük bir kısmını şiddetsiz iletişim çalışarak geçiren birisiyle gününün büyük bir kısmını şiddete uğrama ihtimaliyle geçiren birisi yan yana geldiğinde hangi zeminde buluşacaklar ve o zemin kimler için kapsayıcı olacak? Ben bu aktivist ortamda şiddetsiz iletişim ile kendimi eğitmeye çalışırım, sonra giderim kendimi şiddetten korumaya çalışırım. Bu ikisini birlikte sürdürebilmem için başka bir reflekse daha ihtiyacım var. Üzgünüm insanlara üstlerine düşen sorumluluğu hatırlattığım için; ama bu aktivist arkadaşlarımızın sorumluluğu.
Bu en çok clickbait‘lerinde bizlerden yararlanan gazetecilerin, romanlarında bizi yazan yazarların, filmlerinde renk olsun diye bizi yansıtan senaristlerin, dün post çıkan derneklerin sorumluluğu. Bu şiddeti bitirmeye dair söz üretiyorsun ama seninle karşı karşıya geldiğimde ben seninle aynı dili dahi konuşamıyorum, ki sen bana gelen şiddeti durdurma niyetindesin. İşten çıkmak isteyen seks işçilerini hiç istihdam etmeyip -ben memnunum kalmaktan ama olmayan var- ‘bak ayrılmak ister misin, bizde de şöyle bir pozisyon var’ diye sormayıp sonra bu postları paylaşmak, takvimde işaretlendiği için hatırlamak bütün özel günlerin problemi.
‘Seks işçilerinin aktivistlere şiddetsiz iletişim borcu yok’
Şiddet sadece devlet ve müşteriden geliyor gibi düşünülüyor. Yani bir kötü adam var ve sadece o bana kötü davranıyor gibi; ama aslında eşitlenemediğim o kadar çok başka yer var ki ve bu da şiddet. Çünkü benim şiddeti sağaltacağım şey benden alınmış oluyor ona erişemiyorum.
Seks işçilerinin aktivistlere şiddetsiz iletişim borcu yok. Ben bununla yaşıyorum ve eşitlenmemiz için bunun anlaşılması, benim hayatımda taşıdığım ölüm riskinin, ölüm ihtimalinin, şiddete maruz kalma ihtimalimin anlaşılması gerek. Seks işçileri sizinle -aktivistler ve gazetecilerden bahsediyorum- her seferinde çarpıcı ve kederli bir şekilde durumlarını paylaşmıyor diye şiddet ortadan kaybolmuyor. Şiddete uğruyorsun ve onu bir şekilde içine yoğuruyorsun çünkü hiçbir yere çıkaramazsın. Nasıl çıkarıp koyacaksın ki masaya ve sonra ‘hadi buna bir bakın’ diyeceksin. İki ihtimal var; insanlar ya sana işi bırakmanı söyler ya da seni duymazdan gelir.
‘Birlikte örgütlenme niyetindelerse açıkça şefkat istiyorum’
Özbakım yapmadan işte kalmak çok zor, ben yıllarca işte kalmış olmamı az yapmış olmama yani ihtiyacım olan para kadar yapmış olmama ve aktivist olmama bağlıyorum. Çünkü hep gidip sarılabileceğim şefkat görebileceğim kişiler vardı; ama bu benim erişebildiğim bir lüks. Bütün seks işçilerinin kavuşabildiği olanak değil. Seks işçisi olmayanlara sivil diyoruz ve ben siviller eğer birlikte örgütlenme niyetindelerse açıkça şefkat istiyorum. Bizim onlara şiddetsiz iletişim borcumuzdan evvel onların bize şefkat borcu olduğunu düşünüyorum.
‘Birileri hep bizim yerimize konuşuyor’
Seks işçilerinin daha az şiddete maruz bırakılması ve şiddet sarmalının içerisinde daha az zorlanarak yaşaması için hepimize çok fazla sorumluluk düşüyor. Dediğim gibi bunlardan birisi kolektif şefkat. Seks işçisi olmayanların, bize dair beklentilerini gözden geçirilmeleri gerek ve bize şefkatle yaklaşmaları gerek, ki biz problem yaşadığımızda anlatacak alan bulalım, ki biz eşitlenme taleplerimizi huzursuz hissetmeden masaya koyabilelim, ki biz kendi adımıza konuşabilelim. Öteki türlü hep birileri bizim yerimize konuşuyor ve bunu hiç kimse kendisi için istemez ama seks işçilerine herkes reva görüyor. Kendi adımıza konuşabilmek için böyle kolektif şifa alanlarını açmak ve yaygınlaştırmak durumumdayız. Mecliste dile getirmek önemli ama yeterli değil aynı şekilde sadece özel günlerde maruz bırakıldığımız şiddetin altının çizilmesi de yeterli değil. Şiddetin karşısına şefkati, kolektif bakımı koyarak nasıl çıkışlar yaratabileceğimizi daha çok konuşmalıyız.