Bundan üç yıl önce 34 Roboskîli çocuk ve genç kazan bombaları ve roketlerle paramparça edilerek katledildi. Vuran uçaklar, pilotları, emir aldıkları yerler, emir verenlere emir verenler belli olduğu halde tek bir kişi yargılanıp cezalandırılmamıştır. Ancak Roboskî’de Uludere Kaymakamı’nı protesto eden ve katliam için sokağa çıkan yüzlerce insan gözaltına alınmış, tutuklanmış ve yargılanmıştır. Roboskî Katliamını yapanlar değil, ama protesto edenler suçlu görülmüştür.
Dünyada böyle büyük bir katliamın üstünün örtüldüğü ve unutulduğu başka bir olay yoktur. Bu gerçeklik bile Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin karakterini ortaya koymaktadır. Sadece Roboskî değil, AKP hükümeti döneminde katledilen yüzlerce insanın katili de ne bulunmuş, ne de cezalandırılmıştır. 1990’lı yılarda terörle mücadelede moralleri bozulmasın, terörle mücadele zayıflamasın denilerek hiçbir katil yargılanmadığı gibi şimdi de polis ve askerler aynı mantıkla yargılanmıyorlar. Roboskî katilleri de bunun için yargılanmıyor. Bu açıdan 1990’lı yıllardaki kirli savaş zihniyetiyle bugünkü AKP zihniyeti arasında fazla bir fark yoktur. Fark olarak gösterilenler sadece yeni koşullarda zorunlu olarak değiştirilen söylem ve yöntemlerdir.
Roboskî, AKP hükümetinin kimliğidir. Bu da amaca ulaşmak için her yol ve yöntemi meşru görme zihniyetidir. Bu zihniyetle AKP, 90 yıllık cumhuriyetin en karakteristik hükümetidir. Cumhuriyetin Kürtlerle demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü kirli özel savaş, psikolojik savaş bugün de sürdürülmektedir. Aslında Kürt ve sol karşıtı cumhuriyet iktidarcı İslam’la anlaşarak Kürtler ve demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü savaşta mücadele ettiği cepheyi daraltmış ve ittifakını genişletmiştir. Bugünkü iktidarın cumhuriyet tarihindeki diğer iktidarlardan tek farkı budur. Hatta devlet İslamcıları yanına aldığından, eski devlet karakterinden daha pervasız bir hükümet zihniyeti ortaya çıkmıştır. Yeni cumhuriyetin bu karakteri görülmeden ne yaşananlar anlaşılır, ne de cinayetleri işleyenlerin neden yargılanmadığı. Yıpranan cumhuriyet AKP’yle kendini yenilemiş, toplumsal desteğini arttırarak daha saldırgan ve pervasız hale gelmiştir. Roboskî Katliamı’nın bu düzeyde unutulması ve hiçbir yargılanma ve cezalandırma olmaması, AKP hükümetinin bu karakterdeki devletin yönetim gücü olmasıdır.
Şu açıktır ki Kürt sorunu çözülmeden bu tür katliamlar son bulmaz; failleri de yargılanmaz. En fazla da Dêrsim gerçeğinde AKP’nin yaptığı gibi siyasete araç edilen propagandalar görülür. Dêrsim’den özür dilemek, Dêrsim’in kendi kimliği ve kültürüyle özerkliğini tanımakla olur. Bu olmuyorsa ne zihniyet değişmiştir, ne de politikalar. Roboskî Katliamı’nı yargılamayacak, bu katliamı yapanlara teşekkür edecek, ama Dêrsim için demagoji yapılacak! Bunların inandırıcı olması mümkün değildir.
Kuşkusuz Türkiye’de zihniyet demokratikleşir ve Kürt sorununun çözümü için irade ortaya çıkarsa, Dêrsim’den de özür dilenir, Roboskî de yargılanır; Dêrsim ve Roboskî’yi ortaya çıkaran etkenler de ortadan kaldırılır. Ancak Kürt sorunu çözülmediği müddetçe kirli özel savaşı ve psikolojik harekatları gelen her hükümet sürdürmeye devam eder. Hükümetleri, bakanları ve herkesi kirleten Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Roboskî gibi çok açık ve acı bir katliamın bile normalleşmesi bu nedenledir. Kürt sorununda demokrat ve çözüm zihniyeti olmayanlar bu tür katliam ve cinayetlere de içi sızlamaz. Nitekim şu anda AKP’nin Cumhurbaşkanın da, Başbakanının da, bakanlarının da, milletvekillerinin de yürekleri taş gibidir. Yüz Roboskî daha olsa yürekleri sızlamaz. Çünkü mevcut durumda iktidarda kalmak için her yol mubahtır. Mevcut Türkiye koşullarında hükümet olmak en başta da Kürtlere yönelik uygulamalara karşı sesiz kalmak ve hatta bu katliamları meşrulaştırmak ve gerekçelendirmekle mümkündür.
Roboskî’de çocukların parçalanan cesetleri katırlara yüklenirken analarının ağlaması ve sıra sıra dizilen tabutlar unutulmayacaktır. Roboskî’yi unutmamak, Türkiye’de çok önemli hale gelmiştir. Çünkü ancak Roboskî’yi unutmama zihniyeti ve karakteri Türkiye’yi demokratikleştirip Kürdistan’ı özgürleştirecektir.
Kuşkusuz tüm bu acıları unutmak ve dindirmek demokratik Türkiye ve özgür Kürdistan’ı gerçekleştirmekle olur. Kürt Halk Önderi de, Kürt Özgürlük Hareketi de bunun için uğraşmaktadır. Ancak AKP hala hegemonya peşinde koştuğundan ve bir çözüm niyeti olmadığından bir gelişme sağlanamıyor. Hükümetin “İşler iyi gidiyor, süreçte kararlıyız” söylemleri de şimdiye kadar görüldüğü gibi bir oyalama ve aldatmadan öteye gitmiyor ve sonuç vermiyor.
Kürt Halk Önderi, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt Demokratik Hareketi olumlu yaklaşarak ve teşvik ederek hükümeti çözüm kulvarına sokmak istiyor. Ancak ortada iyimserlik ve beklenti yaratmayı hedefleyen mesajlar dışında bir gelişme görülmüyor. Zaten bu iyimserlik yaratmayı hedefleyen sözler çok kısa sürede karşılığı olan adımlara dönüşmezse AKP hükümetinin çözüm değil oyalamayı düşündüğü netleşecektir. Çözüm politikası olmayanların her zaman Kürt halkının mücadelesini tasfiye etmek istediği de bilindiğinden, şiddetli bir savaş dönemine girilmesi kaçınılmaz olacaktır. AKP de bu savaşta amacına ulaşmayacağına göre, kırılacaktır. Türk devletinin Kürtleri aldatma ve oyalamada kullandığı bu son silah da sonuç almayınca Kürt sorununun çözümünün önü açılacaktır. Şu anda böyle bir netleştirici süreçten geçilmekte, Türkiye demokrasi mücadelesinin sonuç vereceği bir aşamaya doğru ilerlenmektedir.
(Hüseyin Ali’nin bu yazısı Yeni Özgür Politika sitesinden alnımıştır.)