Kongra-Gel Eş Başkanı Remzi Kartal 6-8 Ekim direnişi, Kobané, yeni iç güvenlik yasası, Öcalan’ın taslağı ve Demirtaş’a yönelik suçlamalarla ilgili tutumlarını anlattı. 50’ye yakın kişinin hayatını kaybettiği 6-8 Ekim Kobané direnişi için, “Aslında AKP iktidarının hayatını kurtardık” diyen Kartal, olayları Kandil’in planlamadığını söyleyerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçladı. Kartal, Başbakan Davutoğlu’nun Selahattin Demirtaş’la ilgili açıklamalarını “sorumsuzluk” olarak niteledi ve “Adımlar atılırsa kamu düzeni de yerine gelir” ifadelerini kullandı.
Remzi Kartal’ın CNN Türk’ten Şirin Payzın’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Başbakan Davutoğlu, “Bundan sonra dökülecek kandan Demirtaş sorumludur” dedi, ne diyorsunuz?
Davutoğlu’nun açıklamasını çok sorumsuzca buluyoruz. Sokakta dökülecek kandan Demirtaş’ı sorumlu tutmak, adeta sokakta kan döküleceğini kendileri teyit etmiş oluyorlar. Hükümetin sokakta demokratik protesto etme hakkını kullanan vatandaşlara “kan dökme” şeklinde yaklaşımı var. Bütün gösterilerde polis şiddetinin kaynağının da hükümet olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Aslında sokakta dökülecek kanın sorumlusu kendileridir. Selahattin Demirtaş’ı hedef haline getirmesi AKP’nin hedef saptırmasıdır. Demirtaşı suçlu,sorumlu ilan edip yıpratmak ve önümüzdeki seçimlerde HDP’yi zayıflatıp sınırlandırmak taktiğidir. Sorunlu ve Türkiye açısından tehlikeli bir mesaj vermiştir Başbakan Davutoğlu.
Neden HDP’yi ve Demirtaş’ı sokak tehdidiyle köşeye sıkıştırmak istesinler, sonuçta bir çözüm süreci devam ediyor?
Evet, ama AKP sokaktan korkuyor. Hükümet aslında itirazın her türlüsüne karşı. Padişahvari zihniyet devam ediyor. Kendileri başkanlarına yani Cumhurbaşkanı’na nasıl itiraz edemiyorlarsa, halkın da kendilerine her konuda biat etmesini istiyorlar. Bir çok alanda halkın protestosuyla karşılaşmaktan korkuyorlar o nedenle halkı ürkütmek, bastırmak gibi temel bir siyasetleri var. Evet AKP sokaktan sokağın sesinden korkan bir parti.
Kobané ve sonrasında çıkan olaylar müzakere sürecinin en kritik aşaması mıydı?
Bakın 6-8 Ekim olaylarında biz aslında AKP iktidarının hayatını kurtardık. O sokak eylemleri iyi ki oldu bu hükümetin de çok işine yaradı, farkında değil. Yardım ettik hükümete. İki tarihsel görev yaptık. Bir; sokak protestolarıyla, Kobané’ye sahip çıkarak, sesimizi duyurarak Kobané’nin düşmesini önledik. İki, eğer Cumhurbaşkanı’nın istediği gibi Kobané düşmüş olsaydı, Türkiye şimdi Suriye’nin içinde bulunduğu duruma düşmüş olacaktı ve 6-8 Ekim olayları da sürekli hale gelecekti. IŞİD, Türkiye’de çok büyük güç kazanacak ve radikal İslam tehdidi oluşacaktı. Biz Kobané’nin düşmesini engelleyerek Türkiye’yi ve hükümeti kurtardık ama iktidar hala bunu görmüyor. IŞİD tehlikesini de hala tam anlamış değil bizce. Sonra eğer biz Kobané için bu kadar güçlü destek vermesek, destek talep etmesek, ‘Kobané bizim için Suruç’tur’ demesek, sokakta protesto hakkımızı kullanmasak, belki müzakere süreci de yeniden canlanmayacaktı. Çünkü hükümet süreci ileri götürmüyordu. Kobané
‘de tarihi fırsat kaçırdılar. Biz tarihi fırsatı değerlendirdik.
Ama Kandil’e yöneltilen ciddi bir eleştiri var. Gençleri sokağa kışkırtıp sokaktaki şiddetle masada hükümeti zorlamak. KCK, Kandil “sokağa çıkın” talimatı verdi mi?
Bu anlamsız bir suçlama. PKK zaten bir isyan hareketi. Kandil turistik gezi nedeniyle dağa çıkmış insanların olduğu bir yer değil. Halkın taleplerini, söylediğini dinlemeyen devlete, hükümetlere yönelik bir isyan hareketi. Dolayısıyla halkın talepleri bir türlü bütün müzakerelere rağmen karşılık bulmuyorsa, ilerleme olmuyorsa, Kandil’in görevi de demokratik protesto hareketini harekete geçirmek köyleri mahalleleri, halkını örgütlemektir. Bu onun görevidir.
6-7-8 Ekim protestoları Kandil’in çağrısıyla oldu öyleyse…
Hayır Kandilin ve örgütün özellikle planladığı, ‘şu gün şu saatte olsun’ diye örgütlediği olaylar değildi. O olayları örgütleyen bizzat Cumhurbaşkanı’nın kendisidir. Özellikle yaptı. Tansiyon yükseldiğinde HDP Eş Başkanı Demirtaş, ABD’deydi. Davutoğlu, doğrudan mesaj gönderdi, ‘gel görüşelim, meseleyi çözelim’ diye… Zaten HDP bunu istiyor, hükümetle yüz yüze görüşmek, diyalog istiyor. Üç saatten fazla görüştüler. Davutoğlu’nun amacı tansiyonu düşürmekti. Davutoğlu, Kobané’nin düşmesine asla izin vermeyeceklerini, Salih Müslim’le görüşmek istediklerini söyledi. Demirtaş’la son derece samimi bir görüşme yaptı. Bu tavır kamuoyunu, Kürtleri beklenti içerisine soktu. Kobané’nin düşmesi demek sürecin de çökmesi anlamına gelecekti. Ama tam hava yumuşamışken, Davutoğlu’nun açıklamalarına rağmen, Cumhurbaşkanı ne yaptı? Çıktı, ‘Kobané düştü düşecek’ dedi. Sanki seviniyormuş gibi takındığı tavır halkı sokağa döktü. Ekim olayları Kandil, Demirtaş’ın emri ya da yaklaşımı yüzünden değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzünden oldu.
Ama bazı Türkler ve AKP seçmeni şöyle görüyor; “Kürtler yine yakıp, yıkıyorlar, çözüm süreci var ama hala şiddet kullanılıyor”. Çok tepki de gördü bu olaylar. Hükümetin de elini güçlendirdi sokak olayları.
Hayır, biz öyle düşünmüyoruz. Kobané için yapılan gösterilerden iki çevre rahatsız oldu. Hükümetin çözüm sürecine şiddetle karşı olanlar ve AKP’nin dayattığı yaşam biçiminden rahatsız olanlar. Hükümete yakın medya ve iktidar olaylarla ilgili kendi işine gelen bir algı yarattı. Yanlış bilgi verdi halka, halkı yanılttı. Olayların tek nedeni var, “Kürtler, AKP adım atmadığı için sokağa çıkıyor”. Ayrıca, sokakta şiddeti kullanan Kürtler değil iktidar. Polisiyle, polisin şiddetiyle anti demokratik yasalarıyla… Halkın, örgütlenme ve demokratik eylem hakkını kullanmaya hakkı var. Bunu sokak şiddetine dönüştüren baskıcı iktidardır. Biz yani Kürtler öz savunma hakkımızı kullandık.
Hükümet sokak çatışmaları varken, ‘kamu güvenliği sağlanamadan ben çözüm sürecini yürütemem’ diyor…
Hükümet geçmişten hiç ders çıkarmamış. Polise, devlete aşırı güç veren, polis gücüyle sokakları sindirmeye, sözde demokrasi getirmeye çalışan inan kaç tane hükümet gördük geçmişte. Polis yasaları, askeri güçle sorun çözülseydi, onlar çözerlerdi bugüne kalmazdı. Ama, çözülmedi. Geçmiş hükümetler başarılı olamadı diye şimdi diyalogla barış ve çözüm süreci yürütmeye çalışıyoruz. İktidar bunun değerini anlamıyor. Böyle çözüm olmaz. Sokakta güvenliği, halkın rahatsızlığını ancak daha fazla demokrasi ile çözersiniz. Kamu güvenliği yasası gibi anti demokratik bir yasa halkımızda şu duyguyu uyandırıyor: AKP hükümetinde çözüm iradesi ve inancı yoktur. Kamu güvenliği yasası geçmişe dönüş yasasıdır.
Selahattin Demirtaş’ın geri plana alınacağı söylentisi var…
Bu dedikoduları özellikle çıkarıyorlar. Bu Cumhurbaşkanı’nın ‘Amerika’yı Müslümanlar keşfetti’ gibi gündem saptırmalarından biri. Ne gündemimizde böyle bir şey var ne de böyle birşey söz konusu. Kürt hareketi insana değer veren bir harekettir. Demirtaş büyük bir değerdir. Çok önemli bir siyasetçidir. Halk kendisini seviyor. Selahattin Demirtaş ve HDP’yi seçimler öncesi yıpratmaya çalışıyorlar.
Öcalan son mesajında, “tarihi bir noktadayız” dedi ve “çözüm sürecinin herşeye rağmen devam edeceğini” söyledi. Kandil de arkasında mı? Sürekli Kandil’den farklı açıklamalar geliyor, “Süreç bitti” denildi. Kandil’in açıklamaları bazen Öcalan’ın açıklamalarıyla çelişiyor.
Kamuoyunun kafasının karışması doğrudur. Esas hükümetin ne söylediği belli değil. Çözüm sürecinin ne olduğunu, projenin ne olduğunu netleştirmemiz gerekiyor. Kürt halk önderi Sayın Öcalan bir proje sundu. Bu hem hükümete hem de Kandil’e iletildi. Kandil, ‘Biz önderliğimizin sunmuş olduğu bu programı sratejik olarak görüyoruz ve tamamen arkaskındayız’ dedi. Hükümet de bu programı kabul ederse, biz, Kandil üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız. Bu programın içindeki her adımı yerine getirmeye hazırız. Şimdi hükümetin cevabını bekliyoruz. Hükümetin tavrı belirleyecek bundan sonrasını. Biz tavrımızı net koyduk. Öcalan’ın arkasındayız.
“PKK silah bırakmadan çözüm süreci olmaz” deniliyor, silah bırakacak mısınız? Bu konuda tarih verenler bile oldu. “Şu tarihte silah bırakılacak” diye bir sözleşme var mı?
Çözülmek istenen nedir? Bir isyan hareketinin bitmesi… Halkın hak arayışının gereklerinin yerine gelmesi, bu isyanın dinmesi… Çözüm süreci önce isyanın ortaya çıkmasına neden olan gerekçeleri ortadan kaldırmalı. Talepleri karşılamalı. Yani silahın bırakılması, sokaktaki olayların bitmesi, istikrar ve sükunetin sağlanması hak ve hukukun karşılanmasıyla olacak. ‘Silah susacak, her şey bitecek sonra biz adımları atacağız’ diyorlar ama dünyada bunun bir örneği yok. Kim mücadelesini hükümetin inisyatifine bırakır? Kamu düzenin sağlanması tamamen gerekli adımların atılmasına bağlıdır. Adımlar atılırsa kamu düzeni de yerine gelir.
Hükümetten hangi ilk adımı bekliyorsunuz?
İlk adım Kobani. Kobani’deki düşmanlığı bırakmalıdır. IŞİD konusunda netleşmeli ve kesinlikle yardımı kesmelidir. Sonra polis hala her gün tutuklamalar yapıyor. Bundan vaz geçmelidir. Kamu düzeni gibi anti demokratik uygulamaları bırakmalıdır. Ve hemen müzakerelere geçmelidir. Müzakerelere nasıl geçileceği belli. Baş müzakereci olarak Sayın Öcalan’la müzakereler başlamalıdır, tek başına müzakereyi yürütemez. Hükümetin de kendi müzakere heyetini belirleyerek süreci başlatmalıdır. Gözlemci heyetin de biz olması gerektiğini düşünüyoruz.