LEYLA UYAR yazdı: “Akşam saat 19.00 itibariyle oy verme işlemi tamamlanmıştı. Resmi olmayan sonuçlar gelmeye başlayınca halk kutlamalar için şehrin merkezine akın etti. Edindiğimiz izlenimlere göre daha önce görülmemiş bir coşku yaşadı Başur halkı. Bu kutlamalar, Kürt halkının bağımsızlığa ve demokrasiye olan özleminin yansımasıydı adeta.”
LEYLA UYAR
Haziran ayı itibariyle dünyanın gözünü çevirdiği Güney Kürdistan’da Bağımsızlık Referandumu 25 Eylül’de baskı, tehdit, şantajlara rağmen gerçekleşti. Başur (Güney) halkı içinde ve muhalefet kanadında kararın alınış biçimine ilişkin ciddi itirazları oluşmuştu. Ama “bağımsızlık” Kürt’ün büyük hayalidir. Kürtlerin bunun için ne bedeller ödediğini, tarihsel verilerin yanında, toprağın dili olsa da söylese.
“Bağımsızlık için referanduma ihtiyacımız yoktur” söylemi, işin perde arkasının (yolsuzluk ve ekonomik kriz) aydınlatılması için dillendiriliyordu. Yani Barzani ve partisi KDP’den, derinleşen ve içinden çıkılmaz hal alan ekonomik, askeri ve siyasi krize sebep olan anlaşmaları açıklaması talep ediliyordu. Bu talebe karşılık 7 Haziran’da açıklanan referandum kararına ilk tepkiler hükümet ortağı KYB dâhil bütün kesimlerden geldi.
Bağımsızlık Referandumu kararının usulüne uygun biçimde alınmamış olması sebebiyle bütün politik unsurlar yoğun bir diploması trafiği gerçekleştirdi Barzani ve KDP ile. Her parti, içerde çözüm bekleyen sorunlara dair sıraladıkları maddelerde (başta Bölge Parlamentosu’nun açılması ve kararın orada alınması) ortaklaşma sağlandığı takdirde “her şeye rağmen” referanduma sahip çıkacaklarını belirtiyorlardı. Buna rağmen Barzani kanadı parlamentoyu açma taleplerine ilişkin uzun süre herhangi bir adım atmadı. Hatta 25 Eylül’de referandum yapılması kararını açıkladıktan sonra bunu kendi halkına anlatmak yerine yurt dışında meşruluk araması ciddi tepkilere yol açmıştı.
Üç aylık süre içinde Barzani’nin Nuh deyip peygamber dememesinin, bugünkü sonuçlara bakıldığında genel seçmen sayısı ile (4.581.255) gerçekleşen katılım sayısındaki (3.305.925) farkta etkili olduğunu görebiliriz. 24 Eylül akşamına kadar Goran ve Komel (İslami Hareket) referanduma katılım sağlamayacaklarını ifade ediyorlardı. Dış güçlerin yoğun baskısı ve komşu ülkelerden gelen tehditlere karşı son gece referanduma katılıp “Evet” diyeceklerini deklare ettiler. Her şey 24 Eylül gecesi netleşti esasında. Çünkü Barzani’nin referandumu bir pazarlığa kurban edebileceği kaygısı giderilememişti. ABD, 23 Eylül günü Erbil ile Bağdat arasında yürüttüğü yoğun ikna görüşmelerine rağmen Barzani’nin isteklerini karşılayamadı. Ve Barzani o gün verdiği demeçte “İptal için gerekli koşullar sağlanmamıştır” dedi.
Resmi olmayan sonuçlara baktığımızda ise Bağdat Anayasası’nın 140. Maddesi kararı ile çözüm bekleyen Kerkük, Şengal (Sincar), Şeyhan, Ninova, Hanekin, Tuzhurmatu, Simel, Berdereş, Cebare, Gelale’de katılım ve bağımsızlığa “Evet” oranı yüksek çıktı. Bu da esasen Kürdistan coğrafyasında olup statüsüz bırakılan illerin Kürt nüfusunun oranını net olarak ortaya koyuyor. Tartışmalı görünen bu iller aslında petrol kaynaklarına bağlı olarak ekonomik rant kaygısı ile Bağdat hükümeti tarafından Kürdistan Bölgesi’nin dışında tutulmuş ve “sorunlu” olarak tanımlanmıştır. Bağdat şimdi 140. Maddeye sadık kalarak bu illerin statüsünün netleşmesi konusuna nasıl bakacak? Bekleyip göreceğiz.
Diğer bir nokta ise özellikle AKP Genel Başkanı Erdoğan ve ortağı Bahçeli’nin Kerkük’ün referanduma katılması durumunda “bir gece ansızın gelebiliriz” tehditlerine Kerkük halkları (Erdoğan’a bağlı Türkmenler hariç) bağımsızlık referandumunda yüzde 78,77 Evet oyu vererek cevap verdi.
Başuri (Güney) Kürdistan halkı ve siyasi sorumlular gelişebilecek her türlü provokasyon girişimine ciddi önlemler aldı. Özellikle de “tanımsız bölgelerde” gelişebilecek her türlü oyuna karşı daha yoğun güvenlik önlemi alındığı, peşmerge ile gerillanın hazır beklediği bilgisi geliyordu.
İran, Başuri (Güney) Kürdistan sınır boylarındaki mezralara tehdit amaçlı havan atışları yaptı. Bağdat da askeri gücünü (Haşd El Şabi) sınıra yoğun olarak yığdı. Türkiye içerde konumlandırdığı meşru olmayan güçleri ile Kerkük’te provokasyon girişiminde bulundu. Meclis’ten teskere çıkardı.
Son ana kadar yaşanan bütün belirsizliklere ve gerilimlere rağmen 25 Eylül sabahı oy kullanma işlemleri başladığında Başur halkı rahat bir nefes almıştı. Sandık kurulan okullara yaptığımız gözlem ziyaretlerinde gördüğümüz önemli bir durum vardı. Sandık kurulan kurumlara gelen bütün yollar yüksek barikatlarla kapatılmıştı. Ve bütün noktalarda yoğun güvenlik önlemi alınmıştı. Gözlem yerimiz Süleymaniye ili idi. Muhtemelen sandık kurulan bütün kurumlar bu durumdaydı.
Akşam saat 19.00 itibariyle oy verme işlemi tamamlanmıştı. Resmi olmayan sonuçlar gelmeye başlayınca halk kutlamalar için şehrin merkezine akın etti. Edindiğimiz izlenimlere göre daha önce görülmemiş bir coşku yaşadı Başur halkı. Bu kutlamalar, Kürt halkının bağımsızlığa ve demokrasiye olan özleminin yansımasıydı adeta.
Bugün 26 Eylül. Henüz resmi sonuçlar açıklanmadı. Resmi olmayan sonuçlara göre Başur halkı yüzde 82 civarında bir oy oranı ile bağımsızlık referandumuna “Evet” dedi. Kürt halkına hayırlı olsun!
Şimdi ilerideki bir tarihte yapılacak bağımsızlık ilanından önce ortaya çıkabilecek riskler ve fırsatlara biz göz atalım.
Riskler
Başuri Kürdistan’da tespit edilmiş ve çözüm bekleyen sorunlardan bahsetmiştik. Bunların başında, “Barzani ve ailesinin” dışında hükümet ortağının dahi bilmediği (kendilerinin iddiasına göre) ve Başur’un ekonomik krizine neden olan kilit anlaşmalar var. Görünen o ki en büyük engel bu. Çünkü çözüm bekleyen bütün sorunların bu meselede kilitlendiği belirtiliyor. Mesela Savunma Bakanlığı’na bağlanamamış hem KDP’nin hem de KYB’nin peşmerge güçleri var. Bunların Savunma Bakanlığı’na bağlanmamasının gerekçesi olarak da karşılıklı güven ilişkisinin oluşmamış olması belirtiliyor.
Ulusal birlik konusu etrafında Temmuz ayında Süleymaniye’de yapılan toplantıya Kürdistani güçlerin hemen hemen hepsi bazı itirazlara rağmen katıldığı halde Barzani ve KDP bu oluşumun dışında kaldı. Bunun, özellikle Türkiye’yle yapılan 50 yıllık bağımlılık anlaşmalarından kaynakladığı ileri sürülüyor. (Petrolden gelen 2 milyar 87 milyon doların hala nerde kullanıldığı bilinmiyor.) Kürtlerin kazanımlarına düşman olan Türkiye hükümetinin IŞİD’i koşulsuz desteklemesi ve ev sahipliği yapmasına rağmen Barzani’nin Erdoğan yönetimiyle iyi ilişkiler sürdürmesinin başka anlama gelmediği ifade ediliyor.
Kürtlerin kazanımlarına saldıran ülkelerin tarihsel olarak düşmanlık yaptığı ortada. Kürdistan’ın bir parçası olan Başur’da alınan bağımsızlık referandumu kararı dünyada gündem oluşturdu. Emperyalist güçlerin neden bu kadar ilgilendiğini uzun uzun açmayacağım. Ama kendilerinin yarattığı IŞİD canavarına karşı Rojava hattında yükselen mücadele sonucu kurtarılan topraklarda nasıl da demokratik bir sistem oluştuğunu gördük. Bu sebeple dünyanın birçok yerinden unsurlar destek vermek için hem askeri hem de siyasi olarak akın etti, ediyor. İşte bu hat esas itibariye tedirgin ediyor işgalci ve emperyalist devletleri. (Bir ABD yetkilisinin Rojava’daki yapılanma için “İyi ama çok sosyalist” sözü sadece bir espri değildir.)
Fırsatlar
Dört parça Kürdistan’da mücadeleler sonucu kazanılmış deneyimler var. Bu deneyimler fırsata dönüştürülürse Kürtler kendi kaderlerini belirleme hakkını yüz yıl sonra da olsa kullanabilirler. Bunun için sadece Kürtlerin Birliğe ihtiyacı var. Eğer Kürt Özgürlük Hareketi’nin kurmuş olduğu meşru savunma hattı ve ideolojik zemin sahiplenilirse, Güney Kürdistan Yönetimi içerde biriktirdiği sorunlarla yüzleşme sağlar ve toplumsal çıkarlar doğrultusunda çözümünün yolunu açarsa, PYD öncülüğünde kurulan Rojava hattına topyekûn sahip çıkılırsa İran tanımsız bıraktığı 8 milyon Kürt’ünü ne yapacak? Ortadoğu’da Kürtler olmadan denge kurmak mümkün mü? Yüzleşme ile sorunlar çözülürse Barzani’nin yanlış siyasi ve ekonomi politikası kaybeder. Ama Kürtler ve Kürdistan kazanır.