HÜSEYİN ŞENOL yazdı: “Şimdilik, devletleşmesinden, yani devlet biçimi halini almasından çok uzak da olsa, faşizm Avrupa’da yükselmeye devam ediyor. Ama aynı zamanda anti-faşist mücadele de sokaklarda, meydanlarda yerini alıyor. Faşizme karşı durmak, ırkçılığa karşı gelişen anti-faşist mücadelede yer almak önemli görevimizdir…”
HÜSEYİN ŞENOL
Yakıp, yıktılar, katlettiler ve bir de üstüne üstlük aşağılayarak, adını "Kristal Gece" koydular. Evet tarihin gördüğü en rafine faşist devlet olan Hitler Almanyası, başta komünistler olmak üzere, tüm muhalefeti ezdikten sonra, başta Yahudiler olmak üzere, diğer inanç topluluklarına ve halklara yönelik düşmanlığını, ırkçılığını ülke içinde en üst seviyeye çıkararak, toplu katliam emrini verdi. Yıllardır propagandasını yaptığı ırkçılığı kullanarak, günlük hayatta tek tek saldırılardan, toplu kıyıma geçti, 9 Kasım 1938'de.
80 yıl önce bugün, 9 Kasım 1938, gece yarısına bir kaç dakika kala Gestapo şefi Müller’in emriyle, o gece Almanya’nın her yerinde, Nazi SS ve SA’lar saldırıya geçiyor. İmparatorluk sınırları içinde 7 bin 500’ü aşkın Yahudi’nin işyeri yağmalanıyor, 267 sinagog yakılıyor, 26 bin Yahudi tutuklanıp, toplama kamplarına gönderiliyor. 400 Yahudi öldürülüyor veya intihara sürükleniyor, binlercesi ağır yaralanıyor…
Holokost’un başlamasını temsil eden ve beş yıldan fazla süren ırkçı ayrımcılık ve zulmün zirveye çıktığı dönemin habercisi olan, kıyım ve katliamın yaşandığı gece, bu gece…
Naziler, çıkardıkları yangının alevleri binaların kırılan camlarında parlarken büyük bir “keşifte” bulunuyor. Gözü dönmüş Nazilerce, soykırım gecesinde çıkarılan yangının, kırılan camlarda yansıması ve geceyi aydınlatmasına eş düşen “Kristal Gecesi” tanımlaması yapılmıştır bu gece için. Fakat o gün olduğu gibi; bugün de, Almanya’daki ilerici ve demokrat kesimler bu geceyi “Pogrom Gecesi” olarak adlandırmışlardır. Ki bence de böyle tariflendirilmelidir. Gecenin asıl amaç ve anlamına uygun düşen, bir ırk veya din üzerinde baskı ve kıyımı içeren “Pogrom” (Toplu kıyım, katliam) tanımlaması doğrudur.
“Kristal gece” tanımlaması, bir Nazi tanımlamasıdır. Bu, insani değerlere saldırının üstüne, bir de aşağılama ve saygısızlık tanımlamasıdır.
Gerek bu yangın sırasında kırılan camların parlamasına dayanarak, gerekse yağmalanan malların arasında altın, mücevherata ve tür malların doğal olarak bir kristal gibi parlamasına dayanarak, Almanya halkının da genelde yoksulluk ve işsizliği nedeniyle, bu halkın bir parçası olan Yahudilerin varlıklı olduklarını gösterebilmek için “kristal” deyimi kullanılmıştır.
9 Kasım günü, Almanya-Polonya sınırında sefillikten ve açlıktan intihar eden bir Polonyalının Paris’te yaşayan oğlu, Fransa’da görevli olan bir Alman memurunu vurarak öldürür. Almanya faşizmi bunu gerekçe göstererek, aynı günün gecesi “Alman halkı intikam alıyor” propagandasıyla SS’ler ve SA’lar eliyle halkı mobilize edebilmek için ırkçı duyguları da körükleyerek bu yağmalama eylemini gerçekleştirmiştir.
1938’de henüz savaş ilan edilmemiş olduğu için, bu katliam girişimi Almanya halkının savaşa mobilize edilebilmesinin de bir provasıdır. Ve Naziler bunda başarılı oldular.
Almanya’nın soykırım tarihinde, bu gece önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye gibi, birçok ülkedeki soykırımları örnek alan Naziler, aynı zamanda faşist omuzdaşlarına da örnek olmuşlardır.
. . .
100 yıl oldu
1939 yazında Hitler ve yardımcıları Polonya’yı işgal planlarını tamamladıktan sonra, Hitler Almanyası 1 Eylül'de Polonya'ya saldırarak 2. Dünya Savaşı'nın da resmen başlamasına neden oldu. Birincisi henüz yeni bitmişken yeni bir emperyalist paylaşım savaşı daha işleme konmuştu.
Birinci Emperyalist Paylaşım savaşı resmi olarak 28 Temmuz 1914'te başlamış ve 1918 yılında, içinde bulunduğumuz Kasım ayının 11'nde son bulmuştu. Yani 100 yıl önce bugünlerde sona eren emperyalist kâr hırsı ve beraberinde getirdiği emperyalistler arasındaki krizin küresel savaş halinin ikincisi de sadece 21 yıl sonra yeniden başlamıştı.
İnsanlığın tanık olduğu en korkunç faşist diktatörlüklerden biri olan Hitler Faşizmi, kendi ülkesi içerisindeki tüm muhalefeti, Ortaçağ barbarlığını aratmayacak bir biçimde, herkese/herşeye karşı olma despotluğuyla susturduktan sonra, yayılmacı mantığıyla, sermayenin uşağı olarak dış saldırıya geçti.
Bu hafta sonu, 10-11 Kasım'da, Birinci Dünya Savaşı'nın 100. yılı vesilesiyle, Fransa'da bir anma düzenlenecek. Paris'te bir araya gelecek olan emperyalistler, savaş kışkırtıcıları, silah tüccarları, yine timsah gözyaşları dökecek, savaşın ne kadar da yıkıcı olduğunu anlatacaklar. Ama biz çok iyi biliyoruz ki, emperyalistler ve işbirlikçileri kapalı kapılar ardında kirli pazarlıklarını yapmaya devam edecekler.
. . .
Soykırımlar sürüyor
80 yıl sonra bu dönemde de, Almanya, Türkiye ve dünyanın birçok bölgesinde, 9 Kasım 1938’de yaşanan “Pogrom gecesi”, o döneme benzer şekilde, hatta bazen de o dönemdeki dozajından da ağır bir şekilde, çeşitli kesimlere yönelik devam ediyor.
Almanya’daki ırkçılık, mülteci yurtlarına saldırıyor, yakıyor yıkıyor… Tarihi boyunca, soykırım ve katliamlara imza atan Türkiye’deki ırkçılık da, dünyadaki ırkçı omuzdaşlarından geri durmuyor, en azgın bir biçimde bunu sürdürüyor. Bu günlerde Kürtlere, devrimci-demokratlara yapılan saldırı ve linç girişimleri bunun en canlı ve yakın örneğini oluşturuyor. Özellikle, iki yıl önce 2016'da gerçekleştirilen, 15 Temmuz Darbesinden sonra baskı ve işkence daha da arttı, savaş ve işgaller -planlandığı gibi- önceden tasarlanan "projede" yer aldığı şekilde gündemdeki yerini aldı.
. . .
Günümüz Almanya’sında ırkçı hareket
Avrupa Birliği’nin (AB) patronu olan Almanya, emperyalist bloklardan biri olan AB içinde gücünü daha da arttırarak, ABD ve diğer emperyalist ülkelere karşı pozisyonunu güçlendirmeye devam ediyor.
AB’nin en güçlü ülkelerinden Almanya’da aşırı sağ ve ırkçı kanatta Almanya için Alternatif (AfD) partisi öne çıkıyor. İlk başta Euro bölgesine karşı olan AfD zamanla İslam ve göçmen karşıtı bir söylem geliştirdi. Ülkede aşırı sağın ve ırkçıların son yıllardaki yükselişi 2015’teki "mülteci kriziyle" hızlandı. Alman hükümetinin yaklaşık 1 milyon sığınmacıyı kabul etme kararı ülkedeki aşırı sağcı kesime desteği artırdı. AfD, 2017 genel seçimlerinde yüzde 13,3 oyla Federal Meclis’e girmeyi başararak, ana muhalefet partisi durumuna yükseldi..
Hitler faşizminin yıkıldığı 1945 sonrası, ‘yeni’ Almanya’nın kuruluşundan sonra ilk defa faşist bir parti, hem de yüzde 13’le ve 94 faşistiyle Federal Parlamento’ya girmiş oldu.
Yine geçen ay Almanya'da, 14 Ekim'de Bavyera Eyaletinde ve 28 Ekim'de Hessen Eyaletinde yapılan seçimlerde ırkçılar oylarını büyük oranda artırarak, genel oy oranını yakaladılar.
Şimdilik, sağlı-sollu merkez partiler "Kesinlikle koalisyona gitmeyiz" deseler de, Avrupa'nın diğer ülkelerinde de olduğu gibi, özellikle merkez sağ partilerin ırkçılarla koalisyon ortağı olmaları beklenmelidir. Avusturya ve İtalya'da olduğu gibi; ben, çok yakın bir gelecekte olmasa da önümüzdeki dönemde, özellikle de merkez sağ partiler Hristiyan Demokratlar CDU ve CSU'nun ırkçı ve faşist parti AfD ile koalisyona gidebileceğini düşünenlerdenim.
Dünyanın en güçlü emperyalist ülkelerinden ve şu anda içlerinde en ’istikrarlısı’ olarak görüneni, Avrupa’nın da tartışmasız ‘patronu’ Alman emperyalizmi için günümüzde, yani şimdilik, aşırı sağın, faşizmin çok güçlü olması çok da işe yarar bir şey değil. Bu yüzden de, ırkçıların dizginini elinde sağlam tutuyor. Yani “gerektiği” kadar salıyor…
Yakın zamanlarda Chemnitz kentinde olduğu gibi; Neonazi ırkçılar, özellikle de "mülteci" gençlerin de neden olduğu bazı yaralama, taciz, tecavüz ve benzeri olayları kullanarak, kitleleri yönlendirerek, sokağa döküyorlar. Başta, Almanya'nın doğusundaki Chemnitz, Dresden, Leipzig gibi şehirlerde başlayan ve ara ara devam eden ırkçı gösteri ve saldırılar, batıdaki şehirlerde de düzenlenmeye başlandı. Freiburg'ta devam eden gösteriler bunun sadece bir örneği.
Tüm Avrupa'da yayılıyor
Sadece Almanya'da değil, tüm Avrupa'da aşırı sağ, ırkçı ve faşist partiler güçlenmeye devam ediyor. Avusturya'dan Bulgaristan'a, İtalya'dan Danimarka'ya İsveç'e kadar, kimi ülkelerde iktidara geliyor, kimilerinde de daha da güçlü bir şekilde muhalefette yer alıyorlar. Çoğu Avrupa ülkelerindeki son durum hakkında, aşağıda bazı örnekler veriyorum.
Avusturya'da İslam ve göçmen karşıtı partiler ÖVP ile FPÖ, koalisyonla hükümette yer alıyor. Geçtiğimiz yılın Ekim ayında gerçekleşen seçimlerden sonra, sağ ve faşist ortak hükümeti, özellikle göçmenler üzerinde ırkçı varlığını hissettiriyor.
Fransa'da Ulusal Cephe’nin (FN) eski lideri Jean-Marie Le Pen’in partisi FN, 2015 yerel seçimlerde de yüzde 27,7 oy almıştı. Sağcı FN’nin, 2017 yılının Mayıs ayında Emmanuel Macron’a karşı ikinci tura kalması, bu oylamanın Avrupa’nın geleceğini tayin edeceği şeklinde algılanmıştı. Ulusal Cephe ikinci turda oyların yüzde 33,9’unu toplamıştı. Le Pen ve partisi FN, yabancı, göçmen ve İslam karşıtı söylemleriyle dikkati çekmeye devam ediyor.
Hollanda'da 2017’deki genel seçimde Başbakan Mark Rutte’nin başında olduğu parti 33 milletvekili almış olsa da ırkçı Geert Wilders’in Özgürlük Partisinin (PVV) 20 milletvekili alması, oylarını yükseltmesi ve milletvekili sayısını artırmış olması endişe verici bir durum olarak yorumlandı.
İsveç'te geçtiğimiz Eylül ayında yapılan genel ve yerel seçimlerde Sosyal Demokratlar Partisi yüzde 26,2 oy oranı ile birinci parti olurken, aşırı sağcı İsveç Demokratlar Partisi (SD) oy oranını yüzde 17,6'ya kadar yükseltti. Irkçı parti SD, bir önceki seçimde yüzde 12 oy almıştı.
İtalya’da göçmen karşıtı Lig ile popülist söylemleri aşırı sağdan farkı olmayan Beş Yıldız Hareketi (M5S) son yıllarda öne çıktı. Geçtiğimiz Mart ayında yapılan son seçimde M5S yüzde 32,6 oy oranıyla tek başına en çok oyu alan parti olurken, Merkez sağ ittifakı Lig, yüzde 37 oyla seçimlerden birinci sırada çıktı. Ancak tartışmalarla geçen haftalar sonrası hükümet kurulması gündeme gelebildi ve İtalya'da, 5 Yıldız Hareketi ve Lig koalisyonu iktidar oldu.
Macaristan'da iktidar da, ana muhalefet de ırkçı. Aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler, Macaristan’da, geçtiğimiz Nisan ayında gerçekleştirilen genel seçimlerde yüzde 49'la iktidara, yüzde 19'la da muhalefete oturdular. Yani seçmen, aşırı sağ ve ırkçı Başbakan Viktor Orban'ın partisi FİDESZ iktidara devam onayı verirken, merkez sağ parti JOBBİK'e de muhalefet görevi verdi.
Yine son genel seçimlerde bazı Avrupa ülkelerinde aşırı sağ, sağ populist, ırkçı ve faşist oluşum olarak değerlendirilecek partilerin aldığı oy oranları şöyle: Danimarka’da yüzde 21,1 (2015); Finlandiya’da yüzde 17,6 (2015); İsviçre'de yüzde 30,7 (2015) ve Polonya'da yüzde 46,4 (2015).
Şimdilik, devletleşmesinden, yani devlet biçimi halini almasından çok uzak da olsa, faşizm Avrupa'da yükselmeye devam ediyor. Ama aynı zamanda anti-faşist mücadele de sokaklarda, meydanlarda yerini alıyor. Avrupa'da iktidara yürümeye devam eden faşizme karşı durmak, ırkçılığa karşı gelişen anti-faşist mücadelede yer almak önemli görevimizdir…