Yeni “Posta Hizmetleri Kanunu” ile 200 yıllık bir geçmişe sahip bir KİT olan PTT anonim şirkete dönüştürülerek satışa hazır hale getiriliyor ve dev yerli ve yabancı şirketlerin bu alana girmesinin önü açılıyor.
Bu özelleştirme sermaye açısından bir vurgun, talan ve yeni bir sermaye birikimi yolu, kâr çıkarım alanı, işçileri ve halk açısından toplumsal bir maliyet demek. Zira çoğu 657’ye tabi 40,000 emekçi yeni şirkete aktarılarak “idare hizmet sözleşmesi” ile iş güvencesinden yoksun bırakılacak. Uygulanacak esnek çalışma modeli ile işçilerin iş yükleri, böylece de sömürü artırılacak, sosyal hakları yok edilecek. Hizmet sözleşmesi imzalamayanların meslekte yükselmeleri ise imkânsızlaşıyor. Posta hizmetleri pahalı hale getirilip, hizmet kalitesi giderek azaltılacağından genel olarak toplum da bu özelleştirmeden zararlı çıkacak.
PTT özelleştirmesi ne ilktir, ne de son olacaktır. Zira bunu TCDD’nin özelleştirmesi takip edecek. Bu özelleştirmeler son 10 yılda AKP iktidarlarınca yapılan devasa özelleştirmenin devamıdır. Öyle ki 1986–2013 dönemindeki toplam 46 milyar dolarlık özelleştirmenin % 83’ü yani 38 milyar dolarlık kısmı AKP tarafından son 10 yılda gerçekleştirilmiştir.
Bu yıl aralarında Hazine ve Şeker Fabrikaları’na ait çok sayıda taşınmazın ve birçok elektrik dağıtım şirketinin, 13 adet akarsu santralinin ve iki büyük termik santralin de bulunduğu 14 milyar dolarlık bir özelleştirme öngörülüyor.
Özelleştirme yanlılarının gerekçelerinden biri zararlı KİT’leri satarak kamu bütçesi üzerindeki mali yükü azaltmak. Gerçekte ise bu gerekçe özelleştirmelerin yeni bir vurgun ve avanta alanı, adeta çağdaş bir ilkel sermaye birikimi yolu olduğunu gizlemek için öne sürülmektedir. Zira artık kârlı kuruluşlar da satılmaktadır. Tarihsel olarak burjuvazinin Türkiye’de devletin sırtından palazlanmayı bir hayat tarzı olarak seçmek gibi bir alışkanlığının olduğu da iyi bilinir.
İkinci gerekçe bütçe açıklarını kapatmak, yani gelir yaratma ihtiyacıdır. Nitekim Orta Vadeli Plan’a göre, 2011–2013 döneminde bütçe açıklarının yarısının özelleştirme gelirleriyle kapatılması öngörülmüştür. Bu burjuvaziyi, sermayeyi vergileyemeyen devletin, özelleştirmeyi kestirme yoldan gelir kaynağı sağlamanın, devletin mali krizini aşmanın yöntemi olarak seçtiği anlamına gelmektedir. Keza hükümet özelleştirmelerden sağladığı gelirleri rantiye kesimlere borç geri ödemesi ve faiz ödemesinde kullanarak onlara ciddi bir kaynak transferinde bulunmaktadır.
Üçüncü gerekçe kamudaki aşırı şişkin istihdamı azaltarak, verimliliği artırmaktır. Gerçekte ise özelleştirme işçi sendikalarının ekonomik ve siyasal güçlerini zayıflatmak ve işçileri örgütsüzleştirmek için yapılmaktadır.
Sosyalistlerin özelleştirmeler konusunda sessiz kalmaları düşünülemeyeceği gibi, özelleştirilen kurumların, devletin tekelci sermaye ilişkisinden ötürü, tekrar devletleştirilmesini savunmaları da söz konusu olamaz.
Tarihe bakıldığında, kamu girişimciliğinin özellikle de milli burjuvazinin geliştirilip güçlendirilmesine hizmet eden sermaye birikim stratejilerinde (örneğin ithal ikameci strateji) yaygın olarak kullanıldığı görülür. Bu kuruluşlar bir yandan gelişmekte olan özel sektöre ucuz girdi, hammadde ve enerji, ulaştırma gibi alt yapı hizmetlerini sunup özel şirketlerin kârlılığını yükseltirken, diğer yandan da yarattıkları istihdam ile sermayenin hizmetindeki bu pozisyonlarını halkın gözünde meşrulaştırma işlevi gördüler. 1930’lardan 1990’lara kadar Türkiye’de de KİT’lerin asıl işlevi bunlar olmuştur. Bugün neo liberal dönemde bu kuruluşların tasfiyesinin nedeni ise sermayenin eriştiği güç durumu itibariyle artık devletin bu tür hizmetine ve bunun meşrulaştırılmasına ihtiyacının giderek ortadan kalkmasıdır.
Diğer taraftan KİT’lerin ve kamuya ait diğer tüm varlık ve tesislerin sermayesi işçiler tarafından üretilen artı değer üzerinden, doğrudan işçilerden ya da dolaylı olarak sermaye sınıfından alınan vergilerden oluşur. Bu nedenle de bu kurumların gerçek sahipleri artı değer üreten geçmişteki ve bugünkü işçilerdir. Yani ortada işçi sınıfına ait bir sosyal miras vardır ve bu miras onların iradesi dışında haraç mezat dağıtılmaktadır. Yani özelleştirmeler ile işçilerden gasp yoluyla alınan vergilerle yaratılan değerler bir küçük azınlığa devredilmektedir. Bu çalınmış bir malın satın alınması gibi bir durumdur, etik ya da haklı bir yanı yoktur. Sosyalistler bu nedenlerle de özelleştirmelere karşı çıkmalıdırlar.