Halkların Demokratik Kongresi, kurulduğu günden bu yana tüm ezilenler adına mevcut siyaset arenasında ayrı bir zemin yaratma görevini yerine getirmeye çalışıyor. Farklı farklı siyasal hareketlerin de içinde bulunduğu bu projede, demokrasi paydası altında ortak mücadele hattını oluşturma doğrultusunda belirli bir yol alınmış durumda.
Yerel seçimler öncesinde, seçimlerde “ezilenlerin alternatifi”ni ve “üçüncü cephe”yi yaratma adına önemli bir adım atılarak Halkların Demokratik Partisi’nin kuruluşu ilan edildi ve seçimlere bu parti ile girildi. Ancak, HDK’nin bileşenlerinin en etkin gücü olan BDP’nin Kürdistan coğrafyasında ve buna ek olarak Kürt hareketinin etkin olduğu birkaç il ve ilçede seçimlere kendi partisi ile girme kararı, bu kararı anlamlandırabilecek bir sürü sebeple birlikte, HDP’nin yürüyüşünde aşılması gereken birkaç eşik daha olduğunu gösteren bir veri oldu.
Yerel seçimlerin değerlendirmesi, başka bir yazının konusu olmakla beraber, üzerine söylenebilecek temel şey; seçimlere girdiği yerlerde BDP ve HDP’nin çoğunlukla önüne koyduğu hedeflerin gerisinde kalmış olmasıdır. Birtakım “dış” etkenleri hariç tutarsak, özellikle HDP’nin aldığı oylar, “üçüncü cephe” siyasetini karşılayacak düzeye çıkmamıştır. Ancak projenin devamı için bir potansiyeli barındırdığını da göstermiştir.
HDP artık “seçim partisi” değil
Bundan sonrası için sorulması gereken asıl soru, HDP/HDK’nın bundan sonraki süreçte nasıl bir yol haritası izleyeceği üzerinedir. Özellikle BDP milletvekillerinin HDP’ye geçişi ile birlikte süreç artık başka bir noktaya evrilmiştir. HDK ve HDP’nin kurduğu ilişki açısından ise özellikle seçim faaliyetlerinden sonra artık HDP’nin sadece bir “seçim partisi” olarak kurgulanması durumunu ortadan
kaldırmış, HDP’nin ortak mücadelenin “görünen yüzü” olarak ortaya çıkması gerekliliğini göstermiştir.
“Emeğin ve ezilenlerin kurtuluşu için, eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik için mücadele edenlerin, böyle bir gelecek özlemi içinde olanların; halkların, ezilenlerin, yok sayılanların; doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten ve demokrasiden yana olanların yeni bir toplum ve insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemelerinin araçlarından biri olarak Partimiz bu ihtiyaca yanıt olmak, halkın alternatifini oluşturmak üzere mücadele edecektir.” HDP programından alıntıladığım bu ifade, HDP’nin kendini “ortak mücadele”yi örgütleme misyonu ile ortaya koyduğunu açıkça göstermektedir. HDP içinde bulunan hiçbir yapı için
HDP programı, kendi programıyla bire bir örtüşen bir muhtevaya sahip değildir. “Ortak mücadelenin” anlamı da budur.
HDP, gerek programı, gerek bileşenleri, gerekse çizdiği yol hattı bakımından, bir sosyalizm projesi, sosyalistlerin birlik ya da yeniden yapılanma zemini değildir. Kapitalist sisteme karşı mücadeleyi önüne koyuyor olsa da, sosyalist bir “kurucu” olma iddiasında değildir. Birçok anlayış açısından HDP’ye yöneltilen bir eleştiri ya da içinde olmamak için bir “bahane” olarak sunulan durum, “olması gerekenden” fazlası da değildir. HDP; başlı başına Kürt özgürlük mücadelesi de değildir. Şovenizme karşı mücadele
etmek, Kürt halkının demokratik özerklik talebini tüm Türkiye halkları adına savunmak, anayasal eşitliği programına dahil etmek, Kürt hareketinin HDP’nin en güçlü bileşeni olması vb verilerin hiçbirisi de bu gerçeğin tersini anlatmaya yetmez. Bu gerçeklerin her
biri, “ortak mücadele” açısından ele alındığı zaman anlamlandırılabilir ancak.
HDP: özgün programların asgari ortaklığı
Bütün bu açılardan bakıldığında HDP içinde bulunan bütün yapılanmaların kendi özgün programlarını korumasının gerekliliği apaçık ortada durmaktadır. HDP, bu özgün programların asgari ortaklığıdır. HDP, bu özgün programların, tüm ezilenlerle ortak
verilecek mücadele arayışının cisimleşmiş halidir. Bu noktada BDP milletvekillerinin HDP’ye katılması eğer BDP’nin kendi programını ve varlığını sona erdirmesi anlamına gelecekse bu durum HDP’nin diğer bileşenlerinin de varlığını sorgulatacak ve HDP’yi “Kürtlerin genişletilmiş yeni partisi” olarak ortaya çıkartmaktan başka bir anlama gelmeyecektir. Ancak şu an itibarıyla
BDP’nin de yaklaşımının bu noktada olmadığı çok net olarak görülmektedir. Bu durum, ortak mücadele anlayışı üzerinden parti kuran güçlerin, yerel seçimlere ayrı iki parti olarak girmesi gibi durumları ortadan kaldıracak yeni bir eşik atlama olarak görülmelidir.
SYKP de, kurulduğu günden bu yana, “HDK/HDP’yi büyütmek SYKP’yi, SYKP’yi büyütmek ise HDK/HDP’yi büyütmektir” mottosu ile hareket etmiş ve buna uygun bir pratik içerisinde olmuştur. HDP, şu anki programı itibariyle, SYKP’nin varlık nedenlerini ortadan kaldırmamakta, aksine varlığını daha da anlamlandırmaktadır. “Sosyalist hareketin yeniden kuruluşu” perspektifi ile kendini oluşturan SYKP, HDP içindeki diğer sosyalist güçlerle birlikte HDP’yi büyütecek ve işçi sınıfının bu eksende siyaset arenasına dönüşü için fırsatlar yaratacak bir pozisyonda kendini var etmelidir. SYKP için HDP, sosyalist yeniden kuruluş mücadelesinin bir yönü, Türkiye sosyalist hareketinin Kürt özgürlük hareketi ile ittifakının bir zeminidir.