Haziran ayında Irak Şam İslam Devleti-IŞİD adlı örgütün Musul saldırısı ile başlayan süreç önemli değişikliklere yol açtı. IŞİD Temmuz ayında da Rakka çevresinde Esat kuvvetlerine saldırarak Suriye’deki durumunu güçlendirdi. 3 Ağustos’tan itibaren Şengal üzerinden de Güney Kürdistan’a yönelik yeni bir saldırı içine girdi.
IŞİD’in Şengal’den başlayıp Maxmûr çevresinde yayılan saldırıları ilk defa KDP kuvvetlerini de hedefliyordu. IŞİD ile KDP arasının neden bozulduğu şimdiye kadar da tam olarak anlaşılamadı. Fakat çatışmasızlığı IŞİD’in bozduğu ve KDP’nin çatışmak istemediği kesindi. Nitekim IŞİD saldırıları karşısında KDP kuvvetleri de hiçbir direniş göstermeyerek geri çekildi. Öyle ki, eğer PKK güçleri müdahale etmese ve IŞİD’i durdurmasaydı, o zaman KDP’nin Hewlêr’deki yönetimi kesinlikle düşecekti.
IŞİD’i Rojava’da olduğu gibi Güney Kürdistan’da da PKK direnişi durdurdu. YPG ve HPG güçlerinin Şengal’e müdahalesi ve Şengal Direniş Güçleri ile ortak bir direniş cephesi oluşturması 21. yüzyılın başında yeni bir Êzidî soykırımının yaşanmasını önledi. Yine HPG gerillalarının Maxmûr ve Kerkûk çevresine müdahalesi hem Hewlêr yönetimini korudu ve hem de Güney Kürdistan’ın boşalmasını önledi.
Bilindiği gibi, IŞİD çeteleri 19 Temmuz 2013’ten beri Rojava Kürdistan Devrimi’ni boğmak amacıyla çok yönlü bir saldırı yürütüyordu. Musul saldırısı ardından Temmuz 2014 boyunca da Kobanê ve Hasekê üzerindeki saldırılarını yoğunlaştırdı. Fakat 2013 Temmuz’undan beri olduğu gibi, bu sefer de YPG direnişini kırmayı başaramadı. Dahası YPG Hasekê’nin tümünü kontrolü altına almayı başardı.
En son 19 Ağustos tarihinden itibaren Şengal’den Rojava’ya açılan güvenlik koridorunu kapatmak üzere Cezaa bölgesine IŞİD çetelerinin 15 gün boyunca süren stratejik bir saldırısı yaşandı. Bu bölgeyi ele geçirerek hem Şengal’i kuşatmayı ve hem de Remelan bölgesine saldırma imkanı kazanmayı hesap ediyordu. Fakat YPG ve YPJ güçlerinin kahramanca direnişi IŞİD saldırılarını bir kez daha kırarak hesaplarını boşa çıkardı.
Böylece Irak ve Suriye ortasında son üç ay içinde çok önemli gelişmeler ortaya çıktı. Bir kere Irak ile Suriye arasına Birinci Dünya Savaşı ardından çizilmiş olan sınır ortadan kalktı. Ortadoğu’nun ortasında bölgenin ve dünyanın en kadim halklarının başına IŞİD adlı yeni bir faşist çete bela edilmiş oldu. Öyle ki, bir halklar mozaiği olan bu bölgede tam bir kırım ve katliam süreci başladı.
Söz konusu yeni katliam süreci, tersinden Ortadoğu’nun yeni güvencesini de ortaya çıkardı. Bu yeni güvence PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın düşenceleri ile donanan gerilla güçleri oluyor. Gerilla öncülüğünde örgütlenen Kürtler, kendi dışında kalan Kürtleri koruduğu gibi, bölgenin tüm halklarının IŞİD saldırılarına karşı koruyucu gücü oluyor.
Neredeyse KDP ve YNK, Şam ve Bağdat yönetimleri iktidarlarını PKK gerillalarının direnişine dayanarak sürdürüyor. PKK gerillaları dört parça Kürdistan’daki Kürt halkının tek ve sağlam güvenlik gücü olurken, aynı zamanda Arap, Türkmen, Asuri, Ermeni ve diğer tüm halkların da sadık koruyucusu olarak kendini ispatlamış bulunuyor.
Gerilla aynı zamanda bölgede yaşayan farklı din ve mezheplerin de koruyucu gücü durumunda. IŞİD karşısında Hıristiyan, Êzidî ve Yahudi dinine mensup insanları koruduğu gibi, Şii, Alevi, Yersani ve Kakai mezhebine mensup insanların da tek güvencesi oluyor. Bölgede başı derde giren farklı milliyet ve dine-mezhebe mensup olan halk toplulukları PKK gerillalarını yardıma çağırıyor.
İşin garip tarafı, hiç kimse açıktan söylemez ve razı olmaz bir konumda olsa da, fiilen oluşan bu durumu herkes kabul ediyor ya da kabul etmek zorunda kalıyor. PKK gerillalarının IŞİD saldırganlığını durdurmuş olmasından herkes gizli bir memnuniyet duyuyor. Hiç kimse bunu açıktan söylemiyor, hatta çoğu böyle bir gerçek yokmuş gibi davranıyor. Toplantı ve açıklamalarda PKK’nin ve gerillanın adı hiç dile getirilmiyor. Fakat herkes de gerilla direnişinin IŞİD saldırganlığını kırmasına dayanarak varlık gösteriyor.
Örneğin son üç gündür Birleşik Krallık’ta gerçekleşen NATO toplantılarına bakalım. NATO güçleri IŞİD’in yok edilmesi gerektiğini açıklıyor, fakat bunun nasıl gerçekleştirileceğine yönelik tek bir söz bile etmiyor. Dahası IŞİD’e karşı henüz bir mücadele stratejisi bile oluşturamadıklarını açıklıyor. İleriki süreçte bu yönlü çalışma yapacakları belirtiliyor.
Dünyaya egemen olduğu söylenen askeri gücün durumuna bakın! Öyle anlaşılıyor ki, IŞİD ile doğrudan karşı karşıya gelmekten korkuyor. Ne bilelim, belki de içlerinden bazıları örtülü bir biçimde IŞİD’e destek veriyor. Bu nedenle NATO toplantısı ve açıklamaları bölgedeki halklar üzerinde ciddi bir etki yaratmıyor. Hatta eskisi gibi izlenmiyor bile.
Kuşkusuz halkların böyle davranmalarının son derece haklı nedenleri var. Örneğin NATO üyesi olarak söz konusu toplantılarda yer alan ve açıklamalara katılan Türkiye’nin durumuna bakalım. Şimdiye kadar AKP hükümetinin IŞİD’e destek verdiğine dair çok şey söylenip yazıldı. Fakat bunları AKP sözcüleri usta bir biçimde reddetmeyi başardı.
Ama artık başaramıyor. Çünkü mızrak çuvala sığmıyor. Örneğin Konya’da yaşananlar! Neredeyse Konya’da IŞİD saflarında ölenlerden büyük bir mezarlık oluşmuş durumda. AKP’nin neredeyse yüzde yüze yakın oy aldığı bir şehirde elbette bu olanlar AKP bilgisi dışında olamaz. Kaldı ki, Konya kadar olmasa da benzer başka şehirler de var.
TIR’larla IŞİD’e silah ve cephane gittiği söylendi, AKP yalanladı. Suriye ve Rojava sınırlarının ardına kadar IŞİD çalışmalarına açıldığı söylendi, AKP yalanladı. Antep, İstanbul ve benzeri kentlerde IŞİD kamplarının olduğu söylendi, AKP yalanladı. Peki şimdi ne olacak? Herhalde Rojava’da vurulan IŞİD’lilerin mezarlarını da inkar edebilecek değil!
Artık takke düşmüş kel görünmüş durumda. AKP’nin IŞİD’e verdiği aktif desteğin inkar edilebilmesi artık mümkün değildir. Öyle anlaşılıyor ki, ateşkes nedeniyle Kuzey’de Kürtlerle savaşamayan AKP, IŞİD üzerinden Rojava’da ve Maxmûr’da savaşma yöntemini seçmiş ve uygulamış bulunuyor. Tabi IŞİD’in başarısızlığı da aynı zamanda AKP’nin başarısızlığı anlamına geliyor.
Elbette durum böyle olursa, o zaman PKK gerillası da Ortadoğu’nun yeni güvencesi olarak ortaya çıkar. Küresel güçlerin korktuğu ve hatta çetelere umut bağladığı, bölgesel güçlerin ise kara yüzlü çeteleri desteklediği bir ortamda, bölge halklarının başına bela edilmiş bu faşist IŞİD çetelerine karşı savaşan PKK gerillaları elbette halkların umudu haline gelir.
Bu durumda farklı bir yaklaşımın olamayacağı açık değil mi? Bundan dolayı halklar veya PKK suçlanabilir mi? Böyle olamayacağı açıktır. Eğer bu gelişmelerden rahatsız olanlar varsa, o zaman izledikleri kendi politikalarına bakmalıdırlar. Hiç kimse halkları ahmak yerine koymamalıdı.
(Özgür Gündem – 09 Eylül 2014 – Delil Karakoçan)