ENİS KOKU yazdı: “Bölgenin emperyalistlerin isteklerine göre yeniden şekillendirilmesi planlarının bozulması, ancak Türkiye’den Yemen’e kadar uzanan ve Afrika’yı da içine alan bu coğrafyada kendiyle barışık, çok kültürlü, özgür ve eşitliğe dayalı, demokratik yeni bir toplumsal yapının kurulmasıyla mümkün olacaktır.”
ENİS KOKU
Dünyanın ilk yerleşim yerlerinden biri ve insanlık tarihi kadar eski, dolayısıyla birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Ortadoğu, büyük bir yıkım yaşıyor. Medeniyetlerin ortaya çıkıp yayılmasına tanıklık eden bu coğrafyada yıkım ve talanın tarihi de, bölgenin tarihi kadar eskidir. Uygarlıklar kadar savaş dönemlerinde akan kan, gözyaşı, yaşanan soykırım ve yıkımlara da tanıklık etmiştir Ortadoğu. Tarihsel ve kültürel zenginliğin yanı sıra ticaret merkezleri ve ticaret yollarını, limanları ve stratejik öneme sahip petrol kaynaklarını üzerinde barındırması nedeni ile bölgenin ekonomik alandaki önemi de ön plana çıkmaktadır. Bölge her çağda büyük güçlerin ilgisini çekmiş, bu güçler egemenliklerini kurmak için “kutsal mekânlar”ı, inanç ve etnik köken farklılıklarını da bahane ederek bölgeyi savaş alanına çevirmişlerdir. Gerek askeri, gerekse ticaret yollarının kesiştiği Ortadoğu coğrafyasına tarih boyunca egemen olan imparatorluk, krallık ve diktatörlükler, bölge halklarını hep bir bölünmüşlüğü yaşamak zorunda bırakmışlardır.
Sanayi devrimi ve uluslaşma sürecinden hemen sonra batıda her ulus kendi sosyal yapısına uygun olarak ortak kavramlar ve ekonomik araçları geliştirmiş, kültürel ve politik kimliklerini olgunlaştırma sürecini yaşamıştır. Bu süreç yüzlerce yıllık bir olgunlaşma ile gerçekleşmiştir. Oysa Ortadoğu’daki toplumsal yapının batıdan çok farklı ve kendine özgü dinamikleri vardı. Bu coğrafyada hüküm süren imparatorluk politikaları, etnik ve dinsel tabloyu kendi çıkarlarına uygun olarak yoğurmuşlardır. Bundan dolayı ne ideolojik ne de coğrafi olarak Ortadoğu’yu batının anladığı anlamda yapılandırmak mümkün değildi. Din ortaklığından başka hiçbir şeyi önemsemeyen Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardan atılmasının ardından bu coğrafyada oluşturulan yeni ulus-devletlerin sınırları 1. Paylaşım Savaşından sonra yeniden yapılandırıldı.
20. yüzyılın başında Osmanlı imparatorluğu ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu eş zamanlı olarak ulus devletlere bölünerek dağılmasına karşın aynı dönemde var olan Rus İmparatorluğu, 1917 Ekim Devrimi ile yıkılıp yerine SSCB kurularak emperyalist sömürünün dışına çıkmıştı. Böylece iki paylaşım savaşı arası ve Soğuk Savaş döneminde çözümü ertelenen sorunlar SSCB’nin 1991’de dağılmasından sonra yeniden gündeme geldi. Bölgede yeniden boy gösteren bu sorunlar sosyalizmden arta kalan sorunlar olmaktan ziyade, daha eskiye, 1914 öncesine dayanmaktadır.
Bugün Ortadoğu sınırları içerisinde var olan irili ufaklı devletlerin çoğunun sınırları yerel halkın hatta yönetimlerin katılımı olmadan, amacı yeni “ulus-devletler” kurmak dahi olmayan emperyalist ülkeler tarafından ve kendi çıkarları doğrultusunda çizildi.
Tepeden dayatılan bu sınırlar, Sovyetler ve Doğu Bloku ülkeleri dağılınca tekrar tartışılmaya başlandı. Şimdi etnik ve dinsel ayrılıklar kullanılarak veya “demokrasi ve istikrar” götürmek gerekçeleriyle sınırlar yeniden çizilmeye çalışılıyor. SSCB ve Doğu Bloku ülkeleri dağılınca, eski aktörler, yeniden ortaya çıkıp Birinci Paylaşım Savaşı sürecinde yarım kalan imparatorluğun topraklarını paylaşma süreci yeniden başlatıldı. Böylece batı tarafından“Doğu Sorunu” olarak adlandırılan sorunlar yumağı yeniden ortaya çıktı.
Syckes-Pickot anlaşmasıyla şekillenen Ortadoğu’da geçici bir süre uygulanan “manda yönetimi” ardından bölgenin yeni devlet sınırları genellikle halkların iradeleriyle değil, uluslararası antlaşmalar ve gizli diplomasi yoluyla çizildi. Sınırların etnik yapı, sosyal yaşam ve inanç yönünden, halkın çıkarları gözetilmeden çizilmesi yoluyla aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip halklar parçalandı. Bu sınırların belirlenmesinde stratejik öneme sahip petrol bölgeleri önemli rol oynadı. Ortadoğu’daki gerginliklerin kökleri, Kafkaslar ve Balkanlarda olduğu gibi, Birinci Paylaşım Savaşı öncesi ve sonrası döneme dayanmaktadır. Bununla birlikte Sovyetler Birliği’nin dağılması, ekonomik kriz ve siyasal alandaki gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni güç dengeleri dünyada ve doğal olarak bölgede “Küresel Ekonomik Yapılanma”ya uygun olarak bir siyasal yeniden yapılanmayı ve sınırların yeniden çizilmesini zorunlu kılmıştır.
Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri dağıldıktan sonra kendini dünyanın tek hâkimi olarak gören ABD bu süreci Ortadoğu’da “Ilımlı İslam” projesi ile başlatıp “Arap Baharı” ile uygulamaya koydu. Adına Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) dedikleri,” Küresel Ekonomik Yapılanma” ya uygun olarak yönetimleri yeniden şekillendirmek, petrol bölgelerini yeniden paylaşmak ve sınırları yeniden çizmek için girişilen savaş, hala devam ediyor.
Bölgenin emperyalistlerin isteklerine göre yeniden şekillendirilmesi planlarının bozulması, ancak Türkiye’den Yemen’e kadar uzanan ve Afrika’yı da içine alan bu coğrafyada kendiyle barışık, çok kültürlü, özgür ve eşitliğe dayalı, demokratik yeni bir toplumsal yapının kurulmasıyla mümkün olacaktır.