Bugünlerde, 1982’nin Eylül ayında gerçekleşen Sabra ve Şatila Katliamı’nın acı hatıralarını konuşuyor olabilirdik. İsrail’in güdümlü milislerinin mülteci kamplarına sığınan savunmasız sivilleri katletmesini “bir daha asla” diyerek lanetleyebilirdik.
Onun yerine kitlesel suikastları tartışıyoruz. Biz, çağrı cihazlarının bombaya dönüşmesini, çarşı pazarın kana bulanmasını, gözünü veya parmağını kaybedenleri tam anlayamadan İsrail, savaşı Lübnan’a doğru genişletti. Ağır bombardıman, asimetrik savaş, sivillerin hedef alınması ve uluslararası hukukun hiçe sayılması derken İsrail savaş repertuarını zenginleştirdi.
Lübnan, Yemen ile beraber, zengin Arap ülkelerinin arasından sıyrılıp tüm yoksulluğuna rağmen Filistin’in en büyük destekçisi oldu. Lübnan halkı şimdi, Filistin’e verdiği desteğin bedelini ödüyor…
İsrail ordusu “Kuzeyin Okları ” adını verdiği askeri operasyon ile “Hizbullah’ın 20 yılda inşa ettiğini saatler içinde yıkmak” ile övünüyor. İflas etmiş, paralize olmuş, parçalanmış bir devletin kıyısında kurulan alternatif hizmetleri yok etmekle gurur duyuyor.
7 Ekim’den bu yana en az 50 bin kişi öldürüldü. Bunların arasında Lübnanlı savaşçılar ve sınır bölgelerinde katledilen Lübnanlı siviller de var. Çağrı cihazlarının ve telsizlerin patlatılması ölümler kadar yaralanma ve sakatlanmalara da yol açtı.
Lübnanlı şair Basil El-Amin durumu “Gelecekte, bugün ismini bilmediğiniz birileriyle tanışacaksınız. Parmakları ve gözleri olmadığını fark edeceksiniz. Onlar sizin için sakatlandılar” diyerek tarif etti.
Dünyanın Gazzeleşmesi…
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, “topyekûn bir savaşın Lübnan’ı Gazze’ye dönüştürme riski” taşıdığını ve bunun “bütün dünya için yıkıcı bir trajedi” olacağını söyledi.
İsrail bu trajedi için bütün tuşlara basıyor… Gazze’de olduğu gifbi Lübnan’da da “evleri boşaltın” mesajı gönderdikten sonra güvenli bölge olarak işaret ettiği yerlerde sivilleri öldürüyor. Kasabaları, köyleri, hastaneleri yaylım ateşiyle, ambülansları keskin nişancılarla vuruyor.
Tüm gözler Gazze’ye çevrilmişken İsrail ordusu Batı Şeria’da İkinci İntifada’dan bu yana en şiddetli askeri operasyonunu düzenledi. Yerleşim bölgelerini genişletti. “Batı Şeria Gazzeleşiyor” tartışması başladı. Şimdi de Güney Lübnan’ı Gazzeleştirmek için adımlar atılıyor.
Netanyahu’nun kurmayları Lübnan’dan gelen görüntüleri Gazze’ye benzeterek seviniyorlar. İsrail tüm dünyaya Hizbullah hedeflerini vurduğunu söyleyerek başkent Beyrut’un mahallerini bombalıyor. Sabra ve Şatila’da veya Gazze’de de Filistinli savaşçıları hedef aldıklarını iddia etmişlerdi.
2006 Lübnan Savaşı’nda İsrail bu yönteme bir isim verdi: Dahiye Doktrini. Dahiye, düşmana baskı yapmak için sivillerin öldürülmesi ve altyapının tahrip edilmesidir. İsrail ordusunun amacı sivilleri hedef alarak halkın savaşçılara tepki göstermesini sağlamak. Doktrin ismini Hizbullah’ın karargâhının bulunduğu mahalleden alıyor. Bu ölümcül saldırılar ne 2006’da ne de 2023’te amacına ulaşamadı ama on binlerin hayatına mal oldu.
Önce işçiler ve yoksullar
Son bir hafta içinde Lübnan’da 150 bin kişi yerinden edildi. Bombardımanlarda evlerle birlikte işyerleri de yerle bir edildi. Hayatta kalanlarsa sefalete sürgün ediliyor. Lübnan Sendikalar Federasyonu’na göre bu savaştan da en çok yoksul emekçiler zarar görüyor. Ülke zaten uzun süredir derin bir ekonomik krizin ortasında yoksulluk ve yoksunlukla boğuşuyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre Lübnan işsizliğin, istikrarsız istihdamın ve kayıt-dışı ekonominin en yaygın olduğu ülkelerden biri. Çoğunluğu kadın olan güvencesiz işçiler düzenli bir gelir, sağlık sigortası veya emeklilik hakları olmadan çalışıyor.
İsrail’in son saldırısıyla beraber yine çoğunluğu kadınlardan oluşan tarım işçileri tüm gelir kaynaklarını kaybetti. Tütün, zeytin, buğday… Tavuklar, inekler ve koyunlar… Mahsuller yandı, hayvanlar öldürüldü, tarım arazileri beyaz fosforla tahrip edildi. Sadece iş imkânları ve geçim kaynakları değil halkın gıdaya erişimi de yok edilmiş oldu. Gıda enflasyonunun zaten %300 olduğu ülkede gıda krizinin fitili ateşlendi.
İsrail, ABD seçimlerini beklerken Orta Doğu’yu topyekûn savaşın içine çekiyor. Ne yaparsa yapsın direnişi durduramıyor, bütün dünya Gazzeleşiyor.