SEÇTİKLERİMİZ – Şanver İsmailoğlu’nun Bianet’te yer alan yazısı: “Bakanlığın Burdur gölü için birkaç yıl önce açıkladığı acil eylem planı bir işe yaramadı. Yaklaşık kırk yıldır su kaybeden göle önlem almak için geç kalındığını dikkuyruk ördek ve gölün endemik balık türü Aphanius Burduricus da biliyor artık!”
Bazı haber kanallarında izlemişsinizdir; Burdur Gölü öldü haberini. Sıradan bir ölüm haberi!
Gerçekten şaka gibi! Ama hakkını da verelim Kanal’ın; Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz’e de bağlandı. Başkanın bu konuda söylediklerini uzun zamandır izliyorum ve çevreye duyarlı yaklaşımlarını biliyorum. Derdini uzun zamandır anlatmaya çalışıyor; sanki sadece onun derdiymiş gibi…
Ama sonuçta Burdur orası; sıkça askerlikle anılan ve tatile giderken geçilen bir yer! Son zamanlarda diğer bir gölü, doğa harikası Salda ile gündem olabilen…
Belediye Başkanı; uzmanlara göre artık geri dönüşü olmayan bir yola girildiğini söylüyor ve en azından yok olma sürecini yavaşlatacak bazı önlemlerin alınması için imdat çağrısı yapıyor! Bu süreç böyle devam ederse gölün on yıllık ömrü kaldı diyor.
Ben de 1982 yılında dört aylık askerliğimi yaptığım Burdur’da, hafta sonu izinlerinde gittiğimiz Burdur Gölü’nün, Burdur için ve gölü mesken tutmuş canlılar için ne kadar önemli olduğunu gözlemlemiştim. O yıllarda az sayıdaki mermer ocağının etkisi henüz görülmüyordu. Daha sonraki yıllarda gittiğimde ise çevresindeki çok sayıda ocağın ve başka faktörlerin de devreye girmesiyle, gölün hızlı bir şekilde yok oluşa doğru gittiğini üzülerek görmüştüm!
Gölün canlı yaşamına ilişkin veriler devlete ait siteden:
Burdur Gölü’nün fauna açısından asıl önemini kuşlar oluşturmaktadır. Burdur Gölü kuş varlığı bakımından Türkiye’nin en önemli göllerinden birisidir. Sığ alanların çok kısıtlı olmasına rağmen her yıl sonbahar ve kış mevsimlerinde 100 binden fazla su kuşunu barındırmaktadır. Bazı yıllar bu sayı 300 bini aşar. Göl çok tuzlu olması nedeniyle kış aylarında donmadığından sakarmeke, ördek ve batağanlar kalabalık topluluklar oluştururlar. Tür sayısı çoğu zaman 100’ü aşar (Çevre Bakanlığı, 1998). Gölde balıkçılık yapılmaması ve turizmin çok sınırlı olması nedeniyle çok az sayıda tekne bulunması ile geniş ve açık su yüzeyi, burada kışlayan kuşlar için güvenli bir ortam sağlamaktadır. Gölün güneybatı ve kuzeydoğu uçlarındaki sığ kesimler ve kıyılardaki çamur düzlükleri ise zengin besin varlığı ile kuşların beslenmesine olanak vermektedir. Burdur Gölü karaboyunlu batağan ve sakarmeke için hem sonbahar göçü esnasında hem de kış aylarında önem kazanmaktadır. 1997 yılı Ekim ayında gölde 26 bin75 karaboyunlu batağan ve 252 bin 726 adet sakarmeke sayılmıştır. Göç sırasında çok sayıda kara sumru ve flamingo konaklamaktadır. Mahmuzlu kızkuşu, angıt, taş bülbülü ve kızılkiraz kuşu gölde üreyen önemli türler arasındadır. Ayrıca, mahmuzlu kızkuşu, suna, sakarmeke, uzunbacak ve bahri de kuluçkaya yatmaktadır (www.burdur cevreorman.gov.tr/files/burdur.htm).
Bu bilgilere sahibiz de koruyor muyuz? Havzada gölü besleyen en büyük akarsu gölün güneybatısındaki Bozçay’dır. Diğer akarsular ise Kıravgaz, Kurna, Çerçin, Lengüme dereleri ile kuzeydoğuda Keçiborlu’dan gelen Adalar Çayı’dır. Bu akarsularla beraber gölü besleyen diğer birçok küçük akarsu üzerinde geçtiğimiz yıllarda kamu kuruluşlarınca gölet ve baraj yapılmıştır. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu meselesi.
Burdur Belediye Başkanı, sulama amaçlı barajlar ve yanlış su kullanımı nedeniyle göle su girişinin engellendiğini, bu nedenle gölün kapladığı alanın yüzde 40’ını kaybettiğini, gölden sondajlarla çekilen suyun ve gölü besleyen yeraltı sularının aşırı kullanımının da önemli faktörler olduğunu söylüyor. Su seviyesinin düşmesi sonucunda, tuzluluğun iki katına çıkacağı, bunun göldeki canlı yaşamını sona erdireceği ve gölün tabanında bulunan ağır metallerin tozlaşma ile insan sağlığını ve doğal yaşamı etkileyeceği uzmanlarca söylenmekte.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın birkaç yıl önce açıkladığı acil eylem planının bir işe yaramadığı görülüyor. Neye önlem aldıklarını bilemiyorum ama; yaklaşık kırk yıldır su kaybeden göle önlem almak için geç kalındığını gölde kışlayan dikkuyruk ördek ve gölün endemik balık türü olan Aphanius Burduricus da biliyor artık!
1971 yılında birçok ülke tarafından imzalanan Ramsar Sözleşmesi sulak alanların korunması yönünde atılmış önemli bir adımdır. Tüm sulak alanların korunmasına birincil öncelik sağlanması, sulak alan ekosistemlerindeki biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi yönünde gerekli önlemlerin alınması bu görüşmeler sonucunda karara bağlanmıştır. Türkiye Ramsar Sözleşmesi'ne 1993 yılında imza atarak belirlediği sulak alanları koruma altına almaya karar vermiştir. Bu bağlamda, Türkiye'de 19'u önemli olmak üzere 250'yi aşkın sulak alan sözleşme kapsamına alınmıştır (wetlands.org). Burdur Gölü Türkiye’de Ramsar Sözleşmesi kapsamına alınan 19 önemli sulak alandan biridir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, 2014 yılında yöre halkının talebi üzerine kalabalık bir uzman grubuyla yaptığı çalışma sonucunda, çok ayrıntılı ‘Burdur Gölü Havzası Mermer Ocakları Raporu’ yayınlayarak gölü bekleyen tehlikeye dikkat çekmişti. Raporun sonuç bölümünden:
Burdur Gölü havzası su bütçesine ilişkin hesaplamalar; havzadaki barajlar ve göletler, sulama, içme suyu vb. amaçlı yüzey ve yeraltı suyu kullanım miktarı ile birlikte havzanın jeolojik-meteorolojik süreçlerinin de gölün su bütçesi üzerinde olumsuz etkide bulunabileceğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle Göldeki seviye düşüşünün acilen engellenebilmesi ve göldeki su dengesinin sağlanması amacıyla; Havzadaki yüzey ve yeraltı suyu potansiyelinin belirlenmesi, Havzadaki mevcut su tüketimlerinin tespit edilmesi, Havzadaki sektörel su taleplerinin göle zarar vermeden ne şekilde karşılanacağının belirlenmesi için kapsamlı bir jeolojik, jeofizik, hidrolojik ve hidrojeolojik araştırma çalışmasının yapılması gerekmektedir.
Burdur göl ekosisteminin devamlılığının havza bütününde korunmasına bağlı olduğu gerçeğinden hareketle, alanın etkin yönetimi için havza düzeyinde planlama yapılmalıdır. Entegre Havza Yönetimine geçiş sağlanmalıdır.
Bölgeye yönelik olarak hazırlanan tüm planlarda, bölgenin uluslararası önemde doğa koruma statüsüne sahip olmasının gerekçesi olan göl ekosistemi ve bu ekosistemin sunduğu biyolojik özellikler nedeniyle; doğal ekosistemin devamlılığının sağlanması, bölgenin kalkınmasında turizm potansiyelinin değerlendirilmesi, tarımsal faaliyetlerde, sanayi kullanımında Burdur Gölü ve çevresinin korunması için çevresel etkilerin önlenmesine yönelik düzenlemeler getirilmiştir. Hiçbir plan kararında sulak alan koruma bölgelerinde madencilik faaliyetine izin verilmemiştir. Bölgenin sulak alan niteliği nedeniyle, özel kanuna tabi olan kısmı için, koruma amacıyla üst ölçekli planlarda arazi kullanım kararı getirilmemiş sulak alan yönetim planına atıf yapılmıştır. Buna karşılık sulak alan yönetim planında herhangi bir hüküm olmamasına karşın madencilik faaliyetlerine izin verilmesi yönetim planına ve diğer planlara aykırıdır. Halen yürürlükteki plan kararlarına aykırı olarak, havzada uygulandığı biçimde kontrolsüz, katma değeri düşük, yöre halkının can güvenliğini tehdit eden, bölge ve ülke ekonomisine gerçek katkı sunamayan, doğal çevrede geri dönülmez tahribata yol açan madencilik faaliyetlerine son verilmelidir.
Şimdi bütün bu söylenen ve bilinenlere karşın ortaya çıkan tabloya sürpriz diyebilir miyiz? Önümüzdeki yüzyılda yaşayacak olanlar, bütün bu hoyratlıklara rağmen insan nesli, yok olan binlerce türe eklenmez de devamlılığını sürdürebilirse eğer; bu zamanlarda yapılan bu saçmalıkları nasıl becerdiğimizi anlayabilmekte zorlanacaklar. Onlara bir ipucu vereyim: En azından bizim hikayemiz şu (tarih kitaplarında anlatılan her şeyin yalan olacak hali yok ya): Orta Asya’dan göller kuruduğu için göç ettik. Küresel ısınma henüz mevcut değildi ama göller nedense kurudu! Biz de yeni göller bulmak için yollara düştük! (Şİ/HK)