TUNCAY YILMAZ yazdı: “Bütün bu olan biten içerisinde yeni olan ve özel olarak dikkat edilmesi gereken ise faşizmi ve gericiliği kurumsallaştırma noktasında zorlanan Erdoğan’ın, iktidarlaşma sürecinde Ayetullah Humeyni ve İran’ın muhalifleriyle mücadele yöntemlerini devralmakta oluşudur.”
TUNCAY YILMAZ
HDP Milletvekili Garo Paylan’ın geçtiğimiz günlerde TBMM’de yaptığı basın toplantısında “Geçen hafta sonu pek çok kaynaktan doğrulattığım, başta Almanya olmak üzere Avrupa'da yaşayan Türkiyeli vatandaşlarımıza dönük suikast veya suikastlar zinciriyle ilgili bir girişimde bulunulmak üzere olunduğuna dair istihbarat aldım” açıklaması üzerine MİT’in yurtdışı operasyonları bir kez daha gündeme geldi.
Paylan’ın dikkat çektiği üzere durum ciddiydi. Aralarında Alevi, Kürt, sosyalist, demokrat siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve kanaat önderlerinin de isimlerinin olduğu listeler ortalık yerlerde geziniyordu.
Garo’nun alarmına Saray soytarısı Soylu’nun hamaset kusan diskurları ve pespaye Cem Küçük tetikçisinin “sıkacaksın üç beşinin kafasına” söylemleri de eklenince uyarı dikkate alınmayacak cinsten değildi.
Peki bu yeni bir durum mu?
Her ne kadar bir yandan “suikast hedefinin” Gülen Cemaati üyeleri olduğu algısı yaratılmaya çalışılsa da daha geçtiğimiz aylarda önce kamuoyuna ardından Alman mahkeme salonlarına yansıyan MİT listeleri durumun hiç de öyle olmadığını açıkça ortaya koymakta. Alman Devleti tarafından hala tam olarak açıklanmayan listede Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinin yanı sıra, sosyalist, demokrat ve Alevi çevreden siyasetçi, gazeteci ve aydınların da olduğu duyumları herkes tarafından biliniyor.
Bir parantez açarak belirtmeden geçmemek gerekir ki, bugün “Bize suikast düzenleyecekler, demokrasi, insan hakları, vs” diye vızıldayan FETÖ’cü zevat bizzat Erdoğan’la birlikte bizlere yönelik suikast planlamalarını yapan, operasyonları yönetenlerdi. “Zaman”ın Cem Küçük’ü Emre Uslu şöyle diyordu: “PKK’nin üst düzey 20 sorumlusu öldürülürse terör de biter. İddia ediyorum bu sonbaharda PKK bitirilecek. Hükümet, bu öldürülenlerin aileleri ile nasıl bir ilişki kurulacağını tartışıyor?”
Paris’te katledilişlerinin beşinci yılına girmek üzere olduğumuz üç Kürt kadın siyasetçi (Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i saygıyla anıyorum bu vesileyle), haklarında ayrıntılı suikast planları ele geçen KNK Eş Başkanı Remzi Kartal ve KCDK-E Eş Başkanı Yüksel Koç, Avrupa’da kundaklanan, saldırıya uğrayan Alevi Dernekleri, İsviçre’de hedef alınan ama saldırı planı boşa düşürülen Can Dündar, aylardır Avrupa gündeminde olan Almanyalı Osmanlılar (Osmanen Germania) çetesi MİT’in son dönem Avrupa operasyonlarının sadece öne çıkan birkaç tanesi.
Erdoğan yönetiminin MİT üzerinden Avrupa’ya yönelik operasyonları bir süredir o kadar ayyuka çıkmış durumda ki, Hollanda’nın en çok satan De Telegraaf gazetesi, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) Lahey'de bir komuta kontrol merkezi bulunduğunu ve burada Avrupa'daki muhaliflere yönelik ölüm listeleri ve operasyon planları hazırlanıp yönetildiğini iddia etti.
Erdoğan iktidarından önce de Türk Devleti’nin MİT eliyle yönettiği operasyonlar, gerçekleştirdiği suikastlar az değil. Dün Demirel’in, Evren’in, Çiller’in yönettiği Çatlı’lar, Hiram Abas’lar, Mehmet Eymür’ler kullanılıyordu, bugün Erdoğan’ın kullandığı İsmail Hakkı Musa’lar, Muhammed Taha Gergerlioğlu’lar, Ömer Güney’ler, Mehmet Fatih Sayan’lar var.
Bütün bu olan biten içerisinde yeni olan ve özel olarak dikkat edilmesi gereken ise faşizmi ve gericiliği kurumsallaştırma noktasında zorlanan Erdoğan’ın, iktidarlaşma sürecinde Ayetullah Humeyni ve İran’ın muhalifleriyle mücadele yöntemlerini devralmakta oluşudur. Sadece Humeyni’den emir alan “Devrim Muhafızları / Pastaranlar” benzeri militer ve paramiliter örgütler kuran AKP/Saray’ın, İran rejiminin yurtdışındaki muhaliflerine yönelik sık sık kullandığı “suikast” yöntemini daha fazla kullanıma sokması da kuvvetle muhtemeldir. Tutuklamalar, işten atmalar, baskı, şiddet ve katliamlarla ülke içindeki muhalefeti -sindiremese de- sınırlandıran siyasi iktidar, yurtdışında da tehdit, şantaj, suikast gibi yöntemlerle etkili olmaya çabalıyor.
Erdoğan – MİT yalnız değil, Merkel – BND var!
Almanya’da ve tüm Avrupa’da cirit atan MİT elemanları, suikastlar, listeler, istihbarat çalışmaları, kundaklamalar, tehditler başta Almanya olmak üzere Fransa, İngiltere, Hollanda, Belçika ve tüm Avrupa devletlerinin bilgisi ve gözetim altında cereyan etmekte.
Hepsi bir yana, Alman Devletinin Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesi kurduğu “Nachrichtenstelle für den Orient/NfO – Doğu İstihbarat Dairesi”yle Teşkilatı Mahsusiye (bugünkü adıyla MİT) arasında 1914’ten bu yana süren kurumsal ilişki dahi olan bitenin BND (Bundesnachrichtendienst – Almanya Federal Haberalma Servisi) bilgisi haricinde olmasını imkansız kılmakta.
Nitekim Paylan’ın konuyu bir kez daha kamuoyuna taşımasının ardından açıklama yapan Alman Emniyet Teşkilatı yetkilileri “Söz konusu tehlike durumundan haberdarız ve en gerekli duyarlılıkla incelememizi sürdürüp durum değerlendirmesi yapıyoruz. Ancak duruma ilişkin ayrıntılar ve koruma önlemlerine dair bilgi veremeyecek olmamızı anlayışla karşılamanızı bekliyoruz” diyerek bu durumu açık ama diplomatik bir dille itiraf ettiler.
Alman Devleti sadece Almanya’daki Türkiyelileri ve Kürdistanlıları kontrol altında tutmak için değil, Alman sermayesinin Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyup geliştirmek için uzun zamandır Türk Devleti ve onun istihbarat birimi MİT’le çalışıyor. Son süreçte Türkiyeli ve Kürdistanlı muhaliflere ve onların simgelerine yönelik saldırıları da bu pencereden bakarak değerlendirmek gerekmekte. Bu basitçe birkaç “ihale meselesi” değil, enerjiden, pazara, hegemonyadan emperyalistler arası çıkar savaşlarına çok boyutlu ve derinlikli bir ilişkilenmedir.
MİT ve BND arasındaki ilişki, 1914’deki NfO’dan 1970’lerde bizzat BND tarafından kurdurulan “Türk Enstitüsü”ne, kapatılan DİTİB’in imam ajanları davasından Osmanen Germania’ya dek aktif olarak sürmekte.
Bütün bu sebeplerle de Almanya’da ya da Avrupa’nın başka bir ülkesinde MİT’in Erdoğan muhaliflerine yönelik yapılabileceği herhangi bir suikast girişiminin BND’nin bilgisi ve onayı dışında olması neredeyse imkansızdır.
Son sözümüz de bütün bu haberleri aynı zamanda bir tür sindirme, kokutma, algı yaratma operasyonunun parçası olarak kullananlara: Yarattığınız korku, katliam cumhuriyetiniz ülkede her gün amiyane tabirle “kelle koltukta” mücadele edenlere diz çöktürebildi mi ki, yurtdışında olanlara boyun eğdirsin? Siz de çok geçmeden “tarihin en güzel yerinde son sözü hep direnenlerin söylediğini” yaşayarak göreceksiniz…
22.12.17