ÇEVİRİ – SiyasiHaber – Ernesto Che Guevara’nın kızı Aleida Guevara March ile röportaj: İki dünya savaşı oldu; üçüncüsü insanlığın sonu olacak. Bu yüzden, kapitalist merkezlerdeki Sol bu gerçekliği değiştirmek için yeterince güçlendiğinde gerçekten ileriye gidebiliriz ve “başka bir dünya” yaratabiliriz.
“Olağanüstü insanlarla birlikte büyüdüm”
Che Guevara ve Aleida March’ın kızı Aleida Guevara March: Ülkelerin birbirlerine uyguladıkları her türlü müdahaleye karşı mücadele edilmeli. Büyük güçlerin paraları ile uluslararası terörü desteklediği gerçeğine karşı mücadele edilmeli. Suriye halkına yönelik saldırıları Batı finanse ediyor. Buna izin veremezsiniz! Topraklarınızın savaşların planlanması ve sürdürülmesi için kullanılmasına izin veremezsiniz. İki dünya savaşı oldu; üçüncüsü insanlığın sonu olacak. Bu yüzden, kapitalist merkezlerdeki Sol bu gerçekliği değiştirmek için yeterince güçlendiğinde gerçekten ileriye gidebiliriz ve “başka bir dünya” yaratabiliriz.
Aleida Guevara March, Che Guevara ve Aleida March’ın kızı. Havana’da William Soler Çocuk Hastanesi’nde pediatrist olarak çalışıyor ve Escuela Latina-Americana de Medicina’da ve engelli çocuklara yönelik eğitim veren bir ilkokulda öğretmenlik yapıyor. Küba Komünist Partisi’nin üyesi olarak dünya çapında siyasi tartışmalara katılıyor. Angola, Ekvator, Nikaragua ve Venezüella’da pediatrist olarak çalışmış. İki yetişkin kız çocuğu var ve annesinin direktörlüğünü üstlendiği Che Guevara Çalışmaları Merkezi’nde aktif olarak görev yapıyor. Ron Augustin tarafından 2016 yılının sonlarında Brüksel’deki Küba Büyükelçiliği’nde yapılan söyleşiyi SiyasiHaber çevirdi.
Ron Augustin: Fidel Castro’nun 90. doğumgününün ardından birkaç ay Batı medyasında, babanızın Sovyetler Birliği’ne yönelttiği eleştirilere dayanarak, Castro ile babanız arasında temel bazı anlaşmazlıklar olduğu yönünde, daha önce de dillendirilmiş olan, tarihi tahrif edici bazı iddialar ortaya atıldı. Siz de, Batı’da bazılarımızın da olduğu gibi, bu tarz çarpıtmalara alışkınsınız. Bu iddialarla ilgili ne söylemek istersiniz? Bunları hiç Fidel’le konuştunuz mu?
Aleida Guevara March: Babam ve Fidel Meksika’da tanıştıklarında babam Küba’ya gitmeyi tek bir şartla kabul etti; devrim gerçekleştiğinde, eğer sağ kalırsa, kendi yoluna gidecekti. Devrimin başarılı olmasından sonra babam Küba’da sosyalist toplumun inşa edilmesinde en önemli figürlerden biri oldu. Fakat yıllar geçti ve astım hastası olan babamı hastalığı güçsüz düşürmüştü. Gerilla deneyimini tekrar hayata geçirmek ve başkalarıyla paylaşmak için fazla zamanının kalmadığını düşünüyordu. Arjantin’de neler yapabileceğini araştırmaya başladı, ancak yeterli destek yoktu ve şartlar olgunlaşmamıştı. Daha sonra Fidel, babamdan Kongo’daki özgürlük hareketine destek olmasını istedi. Lumumba’ya düzenlenen suikasttan sonra durum daha da kritikleşti, Belçika Ordusu kontrolü yeniden ele geçirmeye çalışıyordu. Afrika tarafında baskı vardı ve genç Küba Devrimi’nden yardım talep ediliyordu. Babam oraya gideceği için çok mutluydu. Kübalı gönüllülerden oluşan bir birlik babamın önderliğinde Kongo’ya doğru yola çıktı. Babam gözlerden uzak kalır kalmaz kapitalist dünyanın siyasetçileri ve medyası babam ve Fidel arasında anlaşmazlık olduğu gibi spekülasyonları yaymaya başladılar.
Bu, Fidel’le şahsen konuştuğum konulardan biri. Ona “Amca, bana babamla yaşadığın anlaşmazlıkları anlatır mısın?” dediğimde bana güldü. Aralarındaki tek anlaşmazlığı Meksika’da cezaevinde oldukları sırada yaşadıklarını söyledi. Fidel hepsine, Meksikalı yetkililere politik görüşlerini açıklamamalarını söylemiş. Devamını şöyle anlattı: “Baban ne yaptı sence? Onlara komünist olduğunu söylemekle kalmadı gardiyanlardan biriyle Stalin’in kişiliğini tartışmaya başladı. Sonunda hepimizi bıraktılar ve Sovyet yanlısı bir komünist olduğu için onu bırakmadılar.” Peki Fidel ne yapmış? Babamı savunmuş ve o olmadan gitmeyi reddetmiş. “Ne yapabilirdim?” dedi Fidel, “Onu almaya gittiğimde babanın politik görüşü hakkında hayatına mal olsa dahi yalan söyleyemeyeceğini anladım. Hiçbir şey onu aksine ikna edemezdi.” Yaşamış olabilecekleri anlaşmazlıklar bunun gibi konulardan ibaret. Ayrıca onlar aynı ilkeleri ve idealleri paylaştıkları için çok iyi anlaşırlardı.
Afrika operasyonu sekiz ay sürdü. Yıllar içinde yayınladığımız belgeler bu zor geçen aylar boyunca babamın ve Fidel’in sürekli birbirlerine danıştıklarını ve birliklerin Havana’dan her türlü desteği aldığını gösteriyor. Ekim 1965’de Küba Komünist Partisi resmi olarak kuruldu. Merkez Komite üyeleri ilan edileceği zaman devrimin en önemli figürlerinden biri olan babamın neden orada olmadığını Küba halkına açıklamak gerekiyordu. Bu yüzden Fidel babamın veda mektubunu okumak zorunda hissetti. Babam Kongo’dan ayrıldıktan sonra Prag’da kaldı. Orada Latin Amerika projesi için hazırlık yapmak istiyordu. Küba’ya dönmek istemedi çünkü Küba haklıyla zaten vedalaşmıştı. Fidel onu Küba’da hazırlıklarını daha iyi yürütebileceğine ikna etti ve babam sonunda gizlice Küba’ya döndü. Aylarca Küba’da gizli bir yerde kaldı ve arkadaşlarıyla Bolivya ayaklanmasına hazırlandı. Fidel bu hazırlıkların her aşamasına katıldı.
Sıklıkla ortaya atılan bir iddia da Che’nin ekibinin Bolivya’da izole edildiği ve yalnız bırakıldığı. Fakat gerilla odaklarını düzenli bir ordunun müdahalesi ile karşılaştıramazsınız. Bir gerilla gücünün kendi kendini kurması ve geliştirmesi için bağımsız olması ve kendi kendine yetmesi gerekir. Maalesef Bolivya Komünist Partisi kumandası ile ilişkiler kötüye gitti ve diğer birimlerle iletişim hatları koptu. Yine de Che’nin günlükleri gösteriyor ki “Manila”, Küba’nın kod adı, ile iletişim mümkün olduğunca uzun süre devam etti. Babamın günlüğü ve Fidel’in ona yazdığı önsöz de gerçekçi sınırlar içinde neyin mümkün olduğunu anlatıyor.
Bu konuşmayı Fidel’le kısa bir süre önce, babamın Kongo günlüklerinin giriş kısmı üzerinde çalışırken yaptım ve Fidel, babama Bolivya için hazırlık yapmak üzere kendisini Küba’ya çağırmak için yazdığı mektubun yayınlanmasını kabul etti. İkisi arasında olduğu iddia edilen çatışmaları konuşurken Fidel aniden bana baktı ve “Neden gülüyorsun?” dedi. “Amca, farkında değilsin ama babam hakkında konuşurken şimdiki zaman kipi kullanıyorsun, sanki şimdi kapıdan içeriye girecekmiş gibi.” dedim. Çok ciddi bir ses tonuyla “Baban zaten burada, biliyorsun.” dedi.
Babama hayranlık duyan insanlar, onun bir insan olarak sahip olduğu insancıl karaktere ve duyarlılığa sahip olmalılar. Eğer Fidel’le veya Küba Devrimi ile temel bir fikir ayrılığı olsaydı eşini ve çocuklarını eğitilmek ve şekillendirilmek üzere onların eline nasıl bırakabilirdi? Bu iki erkek arasında ciddi bir çatışma olduğuna kim inanabilir? Bu aklıma gelebilecek en aptalca şey. Fakat şu bir gerçek ki; bu çarpıtmaların arkasındaki ideolojik motiflere dikkat etmemiz gerekiyor çünkü sürekli bir yığın saçmalığın bombardımanı altında olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz.
Babam Cezayir’de yaptığı meşhur konuşmada sosyalist devletleri ve özellikle Sovyetler Birliği’ni o dönemde özgürlük hareketlerine yeterli desteği vermedikleri için eleştiriyor. Babam orda şunu anlatıyordu; kendisini sömürgecilikten kurtaran bölgeler emperyalist sistemin yerleşmesi için çok uygun olmayan yerlerdir ve emperyalist tahakkümden ayrıştıkları sürece, sosyalist bir perspektife sahip olup olmamalarına bakılmaksızın bu bölgelerdeki ulusal özgürlük hareketleri desteklenmelidir. Fidel babamın o konuşmada söylediklerinin Küba önderliğinin görüşleri ile tam olarak uyuştuğunu ve bunu hiç saklamadıklarını doğruladı.
RA: Anneniz, babanızın tarihini belgeleyen arşivler üzerinde çalışan Che Guevara Çalışmaları Merkezi’nin yöneticisi. Sizin ve erkek kardeşinizin yardımıyla tarihi öneme sahip çok sayıda belgeyi yayına hazırladı. Anneniz şimdi seksen yaşın üzerinde. Kendisi nasıl? Yakın gelecekte yeni yayınlar bekleyebilir miyiz?
AGM: Annem hala çok aktif. Neredeyse her gün Merkez’de, arabasını kendisi kullanıyor. Bugüne kadar Ocean Sur ve Ocean Press işbirliği ile Che’nin hayatının belli yönlerine ilişkin on altı belge ve çok sayıda konferans raporu yayınladık. Hazırlık aşamasında olan çok sayıda çalışma var ve Che’nin Afrika günlükleri de kısa bir süre içinde yayınlanacak.
RA: Anneniz ve babanız Escambray Dağları’nda gerilla savaşı sırasında tanıştı. Che gittiğinde Fidel ikinci babanız gibi oldu. Yanında büyüdüğünüz Küba Devrimi’nin diğer figürleri arasında Célia Sanchez, Vilma Espin, Haydée Santamaría ve Melba Hernandez gibi olağanüstü kadınlar var. Bu kadınların sizde bıraktığı etkileri anlatabilir misiniz?
AGM: Annem çocukluk dönemimdeki en önemli insan oldu. Devrimden sonra Célia, Vilma, Haydée ve Melba ile birlikte Küba Kadın Federasyonu’nda çalışmaya başladı. Dolayısıyla çok küçük yaşlardan itibaren o kadınlarla birlikte yaşadım. Onlar benim için bir aile gibiydi, onları teyzelerim olarak görüyorum.
Célia güçlü bir karaktere sahipti fakat her durumda adil olmaya çalışırdı. Onunla çok yakındık çünkü çocuğu yoktu ve gazeteci olan annesi sürekli seyahat ettiği için üvey ablama o bakıyordu. Üvey ablamı korurdu, okulda her şeyin yolunda gitmesini sağlardı ve ablamla beni yakınlaştırmak için her şeyi yapardı. Mesela birlikte bir şeyler yapmamız için bizi örgü kursuna götürürdü. O döneme ait çok değerli anılarım var. Babamın öldüğünü öğrendiğimizde Célia ile aynı evde yaşıyorduk. Célia annemin beni odasında beklediğini söyledi ve bana bir kâse mısır çorbası verdi, annemin en sevdiği yemektir. Bu unutulmaz bir an, çünkü artık bir babamın olmadığını öğrendiğim andı ve Célia zamanla zihnimde o anla çok bağlantılı bir yer edindi. İşte onunla böyle büyüdüm.
Vilma beni kendi çocuklarından biri gibi görürdü. Vilma and Raúl’un en küçük oğullarının ablası gibiydim. Hep onunla oynardım, birlikte büyüdük, birlikte dışarı çıkardık. Vilma teyzeyi hep sevdim; adanmışlığını, kararlılığını ve doğallığını takdir ettiğim Haydée kadar çok sevdim. Haydée mütevazi bir aileden geliyordu, sınırlı bir eğitim almıştı ancak inanılmaz bir bilgi birikimi ve kültür edinmeyi başarmıştı. Dönemin en korkusuz insanı o olabilir. Casa de las Américas’ı kurarak Latin Amerika’nın bütün entelektüellerini bir araya getirmişti. Fakat Haydée, Moncada saldırısından sonra çok derin yaralar almıştı. Saldırıda erkek kardeşi Abel ile birlikte yakalanmışlardı ve Haydée’ye işkence gören kardeşinin vücudunun parçaları gösterilmişti. Yıllar boyunca güçlü dursa da kardeşinin öldürülmesi onda silinmez izler bırakmıştı. Acıları onu buldu ve kendi hayatına son verdi.
Tricontinental Konferansı’nın organizasyonunda çalıştığı sırada, büyükelçi olarak Vietnam’a gidişine kadar Melba ile de zaman geçirdim. Nazik, akıllı ve aktif bir kadındı. Bütün hayatını devrime adamıştı.
Birlikte büyüdüğüm olağanüstü insanlar, bu çok özel kadınlar, Küba halkının gücü, hassasiyeti, nezaketi ve dayanışması ile ilgili çok şey anlatıyor. Böylesi insanları tanımış olmanın bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum ve elbette ki üzerinizde bir iz bırakıyorlar. Size daha iyi bir insan olmayı öğretiyorlar ve daha iyi bir insan olmayı istemenizi sağlıyorlar. İnsanlara saygı göstermenin ve onlara layık olmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyorlar. O kadınların tanıdığım en mükemmel Kübalı kadınlar olduğunu düşünüyorum. Bu soru bana daha önce sorulmamıştı, sorduğunuz için çok teşekkür ederim çünkü o kadınları tanımak çok ilgi çekici. Onlar devrimimizin en önemli figürleri, Kübalı kadınların rehberi.
RA: Temmuz 2016’da karşılıklı olarak büyükelçilerin atanması Küba ve ABD arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yönünde atılan ilk adımlar olarak yorumlandı. Bugüne kadar Küba’ya uygulanan ambargo açısından neredeyse hiçbir değişiklik olmadı. Sizin bu konudaki bakış açınız nedir?
AGM: Ambargo ve Guantanamo’daki işgal devam ettiği sürece hiçbir normalleşme olamaz. ABD tarafında herhangi bir politika değişikliği olmadı. ABD hükümeti Küba’da sosyalizmi yıkmayı amaçlayan ambargonun başarısız olduğunu ve kendi deyimleriyle “Küba halkının rejimden bağımsızlaştırılmasını sağlamak” amacıyla artık “yeni bir şey denemenin” zamanının geldiğini itiraf etti. Ambargo ABD hükümetini amacına ulaştıramadı fakat Küba ekonomisine büyük zararlar verdi. Bazı hesaplamalara göre ambargo her yıl gayrisafi milli hasılanın yaklaşık yüzde onuna mal oluyor. Bir tıp doktoru olarak bunun sonuçları ile her gün karşılaşıyorum.
Yurtdışından almak sorunda olduğumuz önemli tıbbi cihazlar ve ilaçlar var ve üreticiler ambargo nedeniyle satmayı reddediyorlar. Sonuç olarak, her şeyden önce zaten pahalı olan şeyleri kimi zaman beş aracı vasıtasıyla, fahiş fiyatlardan satın almak zorunda kalıyoruz. Bu nedenle bazen bu ürünlere zamanında erişemiyoruz. Dolayısıyla çoğu zaman düşük kaliteli ürünlerle çalışmak zorunda kalıyoruz. Benim hastanemde, hidrosefali hastası olan on bir yaşında bir kız çocuğu on iki defa operasyon geçirdi çünkü satın alabildiğimiz kateterler o kadar kalitesizdi ki her seferinde değiştirmemiz gerekiyordu.
Ambargo bizi alternatifler geliştirmeye zorladı. Yalnızca tıp alanında değil, örneğin tarımda ne gübre ne de pestisit kullanıyoruz. Pirinç yetiştirmek için bakterileri ve parazitleri yiyen küçük balıklar kullanılıyor. Ambargoya rağmen, Küba’da geliştirilen hızlandırılmış okuryazarlık yöntemi dünya çapında on milyon yetişkinin okuryazar olmasını sağladı. Pek çok göz hastalığının tedavisi için başlatılan Operación Milagro programı yedi milyon insanın görme yetisini iyileştirdi veya tekrar görmelerini sağladı. Yaklaşık 30.000 Kübalı doktor Afrika, Asya ve Latin Amerika’da görev yapıyor, bu ülkelerden gelen 84.000 sağlık personeli Küba’da eğitim gördü. Bir düşünün, ambargo olmasa nasıl bir hayat yaşıyor olurduk, bilimde erişeceğimiz gelişmişlik seviyesi ile insanlığa ne kadar faydalı olabilirdik.
RA: Peki Küba’nın ilaç endüstrisi?
AGM: Elbette kendi tıbbi ilaçlarımızı üretmek için elimizden geleni yapıyoruz ancak bu alanda da yurtdışından alınması gereken bileşenler ve hammaddeler var. Neyse ki bir İsveç örgütü farklı tıbbi ilaçların, genellikle markalaşmış ilaçlardan daha düşük dozlarda, üretimi için gerekli olan hammaddeleri satın almamıza yardımcı oluyor. Örneğin, biz Ibuprofen’i Batıdaki gibi 800 miligramlık dozlarda değil 200 miligramlık dozlarda üretiyoruz. 200 miligramın çoğu tedavi için yeterli olduğunu düşünüyoruz ve bu şekilde yalnızca Küba için değil birlikte çalıştığımız Venezüella, Bolivya ve Nikaragua gibi ülkeler için de daha yüksek miktarlarda üretim yapabiliyoruz.
Bağışların zamanında ulaşmaması veya uluslararası piyasadan doğru malzemeyi satın alamamamız gibi öngörülemeyen nedenlerle çoğu kez darboğaza düştüğümüz oluyor. Ambargo her şeyi daha da karmaşıklaştırıyor çünkü tıbbi çalışmaların onda sekizi ABD tarafından patentlenmiş durumda. Fakat, Fidel’in de söylediği gibi; “Küba’da bir çocuk hastaneye veya bir başka bir sağlık kuruluşuna geldiğinde doktorun sorumluluğu doğru ilacı aramaktır; bu, Beyaz Saray’ın kapısını çalmayı veya başka neyi gerektirirse gerektirsin o ilaç bulunmalıdır.” Belli durumlarda bu çok fazla uğraş gerektiriyor fakat dayanışma sayesinde çoğunlukla başarıyoruz ve bu şekilde ambargoyu biraz da olsa deliyoruz.
Çalıştığım hastanede, sindirim sisteminde kanama anlamına gelen özefageal varikoz ven hastası sekiz aylık bir bebek vardı ve özel tedavide kullanılan ilaç ABD patentliydi. İlacı alacak bir firma bulamadık. Neyse ki Avrupalı bir dayanışma hareketinin üyeleri Küba’daydı ve ilacı bizim için almalarını istedik. Aldılar ve bebeği stabilize edebildik. İlacın bedelini geri almak istemediler. Ancak bu tarz talepleri reddediyoruz çünkü finansal olmayan, yalnızca ABD ambargosundan kaynaklanan bir sorun için dayanışmaya bel bağlamayı doğru bulmuyoruz. Bu yüzden başkalarının henüz çözüm bulamadığı sorunlar üzerinde araştırma yaparak bilimsel kapasitemizi arttırmaya çalışıyoruz.
RA: Küba’da tıbbi araştırmalar ne durumda? Örneğin siz alerji üzerine uzmanlaşmış bir pediatristsiniz. Son yıllarda bu alanda hiç ilerleme kaydedildi mi?
AGM: Aslında alerji Küba’da en çok araştırma yapılan alanlardan biri çünkü immünoloji ile ilgili. Moleküler immünoloji üzerine çalışmalar yapan bir merkezimiz var, yani elbette bunlar üzerinde çalışılan alanlar. Fakat son zamanlrda kanser, diyabet ve AIDS gibi daha önemli sorunlara odaklanmaya çalışıyoruz çünkü bu hastalıklar ölümcül olabiliyor. Alerji konusuna gelince, esas olarak doğrudan hastalığın temeline yönelik araştırmalar yapıyoruz; tıbbi ilaç kullanımını azaltmanın yollarını araştırıyoruz, aşılar geliştiriyoruz ve “yeşil” tedavi yöntemlerine odaklanıyoruz. Alerjik döküntülerin kontrolünde aşı ile görece iyi sonuçlar elde ettik. Alerji önemli bir araştırma alanı çünkü bizim iklimimizde çocukların yaklaşık yüzde 14’ünde alerji sorunu var. Karayipler’de neme bağlı olarak deniz yosunu ve mantar çok fazla. Dolayısıyla bizi en fazla etkileyen alanlara bakmak ve önleyici tedbirler almak daha mantıklı.
Gebe kadınlarla yaptığımız bir çalışmada aile hekimleri gebelik tespit edildiğinde alerji geçmişi olan kadınlarla konuşuyor ve onlara alerjiyi tetiklediği bilinen belli yiyecek türlerinden uzak durmalarını, bebeğin pelüş oyuncaklarla temas etmemesini sağlamalarını ve tozdan uzak durmalarını tavsiye ediyorlar. Astım hastası çocukların yüzme öğrenmeleri çok önemli çünkü daha doğru nefes almayı öğreniyorlar. Yüzerken hareketlerin ve nefesin koordinasyonu pektoral kasları ve göğsü geliştiriyor ve bu da daha kolay nefes almalarını sağlıyor. Bunlar aşı geliştirme ve uygulamanın yanı sıra yaptığımız şeyler. Alerji araştırmaları yapmak pahalı ve zor ve bu alanda daha yapılacak çok şey var. Ancak genel olarak durum görece kontrol altına alınmış durumda.
RA: Beş yıl önce yeni bir ekonomik model uygulanmaya başlandı ve bunun sonucunda yaklaşık yarım milyon iş özelleştirildi. Bu “gerçekleştirme programı”nın gelişimi ve kapitalist çalışma koşullarına evrilme tehlikesi hakkında ne söylersiniz?
AGM: Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana Küba ekonomisi dünyanın diğer bölgelerinde, özellikle Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) ülkelerinde, yaşanan ekonomik sorunlara karşı daha duyarlı bir duruma geldi. Turizmin gelişmesine ve ithal ikamesi yönündeki çabalara rağmen ciddi bir döviz açığı var ve ortalama alım gücü ile ücretler arasında büyük farklılıklar var. Bu yüzden, yirmi yıldır ücretleri performansa ve alınan sonuçlara göre farklılaştırmaya ve yükseltmeye çalışıyoruz. Beş yıl önce üzerinde uzlaşılan ekonomik program, üretim yapılmayan işyerlerinin kooperatiflere dönüştürülerek veya özelleştirilerek ayrıştırılmasını ve yeniden yapılandırılmasını öngörüyor. Bu büyük oranda, insanları sınırlı bir sosyal güvence ile ve ücret garantisi olmadan istihdam eden berberler, marangozhaneler, güzellik merkezleri gibi özel işletmelerde mevcut olan ve bir şekilde tolere edilen bir durumun yasallaştırılması için atılan bir adım.
Program temel olarak hizmet sektöründe uygulanıyor, üretim sektörüne çok az dokunuyor. Ve her durumda kritik sektörlerdeki mülkiyet koşulları bu önemlerin dışında tutuluyor. Eğitim, sağlık ve savunma sektörlerinde asla özelleştirme yapılmayacak çünkü bu alanları başka türlü kurgulayamayız ve bu alanlarda bu yönde bir değişikliğe razı olamayız. Sağlık bir insan hakkıdır, ticarileştirilemez. Eğitim bir gerekliliktir çünkü yalnızca eğitimli bir insan özgür olabilir. Dolayısıyla ekonomik program sınırlı bir programdır. Ve her zaman söylüyorum; Küba ve Küba Devrimi bir laboratuvar çünkü pek çok mesele daha önce hiçbir yerde deneyimlenmedi. Bu yüzden sorunlara zaman içinde, ortaya çıktıklarında çözüm bulmamız gerekiyor. Halihazırda bunu yapıyoruz. Sonuçlar sürekli değerlendiriliyor ve gerektiğinde adapte ediliyor ve düzeltiliyor. Eğer birkaç yıl içinde hata yaptığımızı ve işlerin planladığımız gibi gitmediğini görürsek geriye dönüp ortaya çıkardığımız sorunlara çözüm ararız. Bu bir öğrenme süreci ve şu anda bu sürecin tam ortasındayız.
RA: Komünist Parti’nin Nisan ayında yapılan yedinci kongresinde Raúl Castro, bu kongrenin “devrim ve sosyalizm pankartlarını yeni filizlere devredecek olan” tarihi nesil tarafından yönetilen son kongre olduğunu söyledi. Yeni filizler ülkenin yönetiminde nerede duruyor? Kongre aynı zamanda partinin daha genç üyelere ihtiyacı olduğunu da gösterdi diyebilir miyiz?
AGM: Parti üyeliğine kabul edilmek için alt sınır otuz yaş civarında ve üyelik, kişinin kendisini seçen komün içindeki liyakatine bağlı. Partimiz seçici bir parti, bir kitle partisi değil. En iyiler içinden seçim yapmak zorunda çünkü partinin fonksiyonu, insanların gücünün belirlenen hedeflerden sapmaması için kontrolü sağlamak. Partiye daha fazla kadını dahil etmek için yürütülen çalışmalar var. Beni ilgilendiren bir kişinin kadın veya erkek olması değil, gerçekten hizmet edip etmemesi. Özellikle gençlerle ilgili olarak daha yapılacak çok şey olduğunu düşünüyorum. Ancak, sayıları bizim için tatmin edici olmasa da ve bu yönde daha fazla çalışmamız gerektiğinin farkında olsak da içlerinde çok yetenekli olanlar var.
RA: Bir gün Küba’ya karşı koyulan ambargo kaldırılsa bile emperyalizm bütün antikapitalist girişimleri kuşatmaya ve yok etmeye çalışmaya devam edecek. Gittiğiniz birçok yerde, mevcut dengeleyici güçler göz önünde bulundurulduğunda, yalnızca birleşik bir Solun bir değişim yaratabileceği görüşünü vurguluyorsunuz. Batı’da Sol, Küba’nın devrim kazanımlarını koruyabilmesi için neler yapabilir?
AGM: Bugüne kadar yaptığını. Herşeyden önce duyduğunuz saygıdan ötürü Küba’yı destekleyin, bu temel bir mesele. Kendinizin yaşamadığınız bir deneyim üzerinden karşıdakini yargılamayın. Devrim sürecine güvenin ve tereddütleriniz varsa lütfen bunları bize sorun, cevaplarız. Kusursuz değiliz ve kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Şu anda önemli olan ambargoya karşı mücadele etmek. Ambargo kaldırılmalı. Fakat bizim için önemli olan Batı’daki Solun toplumu değiştirmek için gereken halk desteğini kazanması. Mevcut gerçekliği birlikte değiştirmek için en çok Solun kendisini kapitalist merkezlerden bir şekilde arındırmasına ihtiyacımız var. Bilmelisiniz ki biz olmadan, Üçüncü Dünya Ülkelerinin halkları olmadan hayatta kalamazsınız. Aynı zamanda, insanların egolarından sıyrılması ve gerçek bir birlik için kurulması gereken bağlantıları araştırması gerekiyor. Ülkelerin birbirlerine uyguladıkları her türlü müdahaleye karşı mücadele edilmeli. Büyük güçlerin paraları ile uluslararası terörü desteklediği gerçeğine karşı mücadele edilmeli. Suriye halkına yönelik saldırıları Batı finanse ediyor. Buna izin veremezsiniz! Topraklarınızın savaşların planlanması ve sürdürülmesi için kullanılmasına izin veremezsiniz. İki dünya savaşı oldu; üçüncüsü insanlığın sonu olacak. Bu yüzden, kapitalist merkezlerdeki Sol bu gerçekliği değiştirmek için yeterince güçlendiğinde gerçekten ileriye gidebiliriz ve “başka bir dünya” yaratabiliriz.
RA: Küba’da çok aktif bir hayatınız var ve yurtdışında da birçok toplantıya katılıyorsunuz. Yalnızca geçtiğimiz birkaç ayda üç kez Avrupa’ya seyahat ettiniz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
AGM: Evet, Che Guevara Çalışmaları Merkezi’ndeki görevimden dolayı ve yerel dayanışma hareketlerinin ve Küba Dünya Halklarıyla Dostluk Enstitüsü’nün (ICAP) organize ettiği konferanslar için sık sık seyahat ediyorum. Bu yüzden ülkede kaldığım zamanlar düzensiz olabiliyor, o nedenle de belediye başkanlığını bıraktım. Şu anda sıradan bir parti militanıyım. Küba’da bir allegro-pediatrist olarak işimden çok enerji alıyorum, çok tatmin edici bir işim var. Denizaşırı bir seyahatten döndüğümde yaptığım ilk şey engelli çocuklarla çalıştığım “okuluma” gitmek oluyor. O çocukları görmelisiniz, çok ama çok güçlüler. Kendimi bu şekilde şarj ediyorum.
Çeviri: SiyasiHaber