NEJLA KURUL yazdı: “Sempozyumu mülkün hükümranlığı, hakim medyanın tahakkümü, aşırı uzmanlaşma ve güvenlik konsepti karşısında -ki bunlar felsefe arzusunu engelleyen olgulardır- düşünmeye ve konuşmaya davet ediyor bizleri. … Düşünmeye ve konuşmaya çağırıyor: İsyan ile, mantık ile, evrenselin peşinde, riski göze alan “doğruyu söyleme” edimi ile…”
NEJLA KURUL
Türkiye’nin politik ve ekonomik koşulları giderek kötüleşirken OHAL koşulları katı biçimde “suskunluğu” örgütlüyor. Korku iktidarın en eski aracı olarak işlevini sürdürüyor. Ne var ki ne kadar “Susun! Konuşmayın!” denilirse denilsin, insanlar sonsuza kadar sessiz kalmıyorlar. Tüm kötücül koşullara karşın felsefe arzusu korunabiliyor. Yani Türkiye insanları felsefenin ve felsefe yapmanın ne anlama geldiği konusunda konuşmaya yelteniyorlar, toplantılar düzenliyorlar.
Eğitim programları içinde gözden düşürülen felsefe dersleri, “Felsefe yapma bana!” diyerek küçümsenen felsefi etkinlikler, felsefenin karşısına inancı çıkarmaya dönük çabalar, bilgiyi ve bilgeliği aşağılayan resmi açıklamalardan sonra gerçekten neydi felsefe? Deleuze ve Guattari’ye (Felsefe Nedir?, 2017) göre felsefe “kavramlar oluşturmak, icat etmek ve üretmek sanatı”ydı: “Ancak bu yanıtın sadece soruyu toparlaması gerekmiyordu, aynı zamanda da bir saati, bir fırsatı, rastgelişleri, manzaraları ve kişilikleri, koşulları ve sorunun bilinmeyenlerini de belirlemesi gerekiyordu. Onu “dostlar arasında” sır verirmişçesine ya da güvenle ya da düşmana karşı bir meydan okumaymış gibi sorabilmek ve dost ya da düşman, o günbatımı saatinde dosttan bile çekinilen saatte sorabilmek gerekiyordu”.
Felsefi duruşa ilişkin kimi sorular, 20-21 Nisan'da İstanbul'da Felsefeciler Derneği ve Cogito düşünce dergisi işbirliği ile gerçekleştirilecek olan "Etik, İnançlar ve Eğitim Sempozyumu”nda tartışılacak! Sempozyumun temel kaygısı şu: "Düşünme" denilen insani yetimiz ülkemizde her alanda değer yitiriyor. "Etik"in yerine "Din" ikame ediyor, seküler eğitim tasfiye ediliyor. Sempozyum bu temel sorunsalını Felsefe, Psikoloji, Eğitim ve İlahiyat disiplinleri aracılığıyla tartışmayı hedefliyor. İstiklal Caddesi'ndeki Yapı Kredi Kültür Sanat Binası'nda gerçekleştirilecek sempozyuma alanlarının önemli isimleri katılacak. Felsefeciler Derneği'nin sempozyuma ilişkin kamuoyuna yaptığı çağrı ise şu şekilde:
“Demokrasinin yüceltilen erdemi bireyin kendi içine kapanışını aşıp farklılıkları kucaklaması ve farklılıklarla birlikte yaşama becerisi olarak sunulur. Bunun pratik karşılığı, bu erdemin içselleştirilmesini olanaklı kılan seküler eğitimdir. Farklı düşüncelerin ve inançların var olma olanağını savunma ve geliştirme hedefi seküler eğitimle olgunlaşır. Ancak günümüzde böyle bir deneyimden giderek uzaklaştığımıza tanıklık etmekteyiz. Üstelik bu dönüşüm derin kaygılara yol açmaktadır. "Etik, İnançlar ve Eğitim" sempozyumu bu sorunsala ilişkin aşağıdaki soruları düşünsel olgunlukla tartışmayı amaçlamaktadır:
- Ahlaki duyarlılık yalnızca din ve inanç bağlamında mı geliştirilebilir?
- Ahlak eğitiminin din eğitimine indirgenmesinin (siyasal, toplumsal ve psikolojik) sakıncaları nelerdir?
- Din eğitimi nedir?
- Seküler eğitim sisteminde din eğitimi nasıl olanaklı ya da olanaksızdır?
- Seküler toplumda farklı inançların birlikteliği söz konusu ise bunu gerçekleştirmenin ve sürdürmenin yolları nelerdir?
Bu soruları felsefe, psikoloji, ilahiyat ve eğitim disiplinlerinin bakış açılarından tartışarak içinde bulunduğumuz durumu değerlendirmek hem entelektüel bir görev, hem de gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuzdur. Bu sorumlulukla tüm kamuoyunu sempozyumumuza kulak vermeye, katılmaya ve birlikte tartışmaya davet ediyoruz.
Felsefe, Alain Badiou’nun Sonsuz Düşünce kitabında (2006, Metis Yayınları) ifade ettiği gibi “mantıklı isyan” gibi bir şeydir. Adaletsizliğin karşısına, dünyanın ve hayatın içinde bulunduğu kusurlu halin karşısına düşünceyi çıkarır. Felsefeciler Derneği’nin çağrısından da anlaşılacağı gibi felsefe arzusu temelde bir isyan boyutunu içerir. Ama sadece bu değildir. Felsefenin arzusu mantığı da içerir, yani muhakeme ve aklın gücüne duyulan bir inancı. Dahası felsefenin arzusu evrenselliği beraberinde getirir. Felsefe düşünen varlıklar olarak bütün insanlara hitap eder, çünkü bütün insanların düşündüğünü varsayar. Son olarak felsefe risk alır. Düşünme bağımsız bakış açılarını destekleyen bir karardır daima. Yani felsefenin arzusunun dört boyutu vardır: İsyan, mantık, evrensellik ve risk.
Etik, İnançlar ve Eğitim Sempozyumu, mülkün hükümranlığı, hakim medyanın tahakkümü, aşırı uzmanlaşma ve güvenlik konsepti karşısında -ki bunlar felsefe arzusunu engelleyen olgulardır- düşünmeye ve konuşmaya davet ediyor bizleri. Toplumun önemli bir kesiminin duyularını ve duygularını yitirdiği ve adeta “sivil bir ölüme” bırakıldığı bir dönemde düşünmeye ve konuşmaya çağırıyor: İsyan ile, mantık ile, evrenselin peşinde, riski göze alan “doğruyu söyleme” edimi ile…
Benim de konuşmacı olduğum bu Sempozyuma katılımınızı bekliyoruz.