18 Aralık 2012 öğrenci hareketi için “hiçbir yere gitmedim, buradayım” demesi bakımından önemli bir gün oldu. Başbakan’ın ODTÜ’ye gerçekleştirdiği ziyaret üniversite öğrencileri tarafından protesto edilmek istendi ve sayısı 3000’i aşkın polisin gerçekleştirdiği işgale karşı öğrenciler gerekeni yaptılar. Takip eden günlerde, ODTÜ öğretim elemanları-emekçileri ve öğrencilerinin kitlesel basın açıklaması ve binlerce insanın Devrim Stadyumunda iktidarın şiddetini lanetlemesiyle “ODTÜ Ayakta” olarak adlandırılan süreç son şeklini aldı. Kimi üniversite rektörlerinin Başbakan’a yaranma sırasına girip ODTÜ’deki protestoyu kınamaya girişmesi, ülke düzeyinde onlarca üniversitede öğrenci, akademisyen ve emekçilerin “toplumsal barış yanlısı-demokrat” rektörlerine karşı ODTÜ öğrencilerini sahiplenmesine ve direnişin yayılmasına yol açtı.
Fakat, üniversitelerdeki bu “olağanüstü” hareketlenme sonucunda, süreçte yaşanan sıkıntılar daha tartışılamadan “ODTÜ Ayakta” yeni bir sürece evrildi. Böylece, ODTÜ’de 15 ve 16 Mart tarihlerinde iki ayrı öğrenci buluşması gerçekleştirildi. İki buluşma arasındaki ayrım başlı başına bir yazı olacak mahiyettedir. Fakat öğrenci hareketine ve onun hedeflerine farklı şekillerde yaklaşan bu iki fikri eğilimin farklarını her ikisininin de sonuç metinlerine bakarak çıkarmak güç değil.[1][2]
Eşitlikçi ve kapsayıcı tartışma
16 Mart’ta ODTÜ’de gerçekleştirilen Üniversite Konferansı’nın çağrıcılığını ODTÜ Öğrenci Toplulukları, Öğretim Elemanları Derneği, Eğitim Sen ODTÜ Temsilciliği ve ODTÜ Mezunlar Derneği yaptı. Memleketin dört bir yanından yüzlerce öğrenci topluluk, kol, kulüplerinin destek verdiği Konferans, mümkün olduğunca “gök kuşağı”nın her renginin kendini temsil edebilmesi hedeflenerek örgütlendi. Üniversite Konferansı’nın, üniversiteyi dönüştürmenin araçlarını ve formüllerini hiyerarşik-dayatmacı bir yapıya tabi olmadan eşitlikçi ve kapsayıcı bir biçimde tartışma kültürünü yaratmanın bir katalizörü olması amaçlandı. Yaratılmak istenen bu ortak hareket etme kültürünün, öğrenci hareketi ve toplumsal muhalefetin bileşenleri açısından önemi yadsınamayacak derecede büyüktür.
Bir kaç noktasına değinerek Üniversite Konferansı’nın yaratmaya çalıştığı bu kültürün önemini belirtmek istiyorum. Konferans’ın her bileşeni (umuyoruz ki, daha sonrasında tüm üniversitelerin tüm bileşenleri) kendi yaşam alanındaki sorunları gündeme taşıyarak hem aynı sorunu yaşayan diğer bileşenlerle ortak hareket etme olanağı bulabilecek, hem de soruna çözüm getirebilmiş bileşenlerle bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunabilecektir. Böylece varolan sorunları sadece yerellerde değil tüm üniversitelerde topyekün bir mücadele ile çözmenin kanalları açılacaktır. Bu, öğrenci hareketinin yerellere ve kendi yaşam alanlarına tıkılı kalması sorununu aşmayı ve ortak sorunlara karşı bir bütün olarak kitlesel eylemler örgütleyebilmeyi sağlayacaktır.
Birlikte tartışma – ortak mücadele
Ayrıca, ortak mücadele kanallarında yanyana gelen, birlikte emek ve mücadele veren bileşenler süreç içerisinde, kör kaldıkları ya da politik bir tercih olarak karşısında durdukları toplumsal sorunları bir de “yoldaş”larından dinleyerek değişip dönüşme olanağı bulacaklardır. Örneğin, Sinop Üniversite’sinde sağlıklı ve ucuz yemek taleplerini Konferans’ta dile getiren öğrenciler, mücadelelerine destek veren Dicle Üniversiteli öğrencilerle ortak bir paydada buluşacak, ilk Konferans’ta olmasa bile, bir gün Kürt öğrencilerin hergün yaşadıkları ırkçı saldırılar-linç girişmleri-soruşturmalar ve genel olarak bölgedeki tüm yakıcı sorunları artık o kadar da uzak ve “terörist” görmediği Kürt öğrenci arkadaşlarından dinleyecektir. Kürt sorununun ya da diğer bütün sorunların Üniversite Konferanslarında gerçekleşen bu “yakın hissetmelerle” çözülebileceği gibi ayakları yere basmayan hedeflerimiz yok. Ama yaratılacak bu ortak mücadele kültürü, Sinop’ta milletvekillerimize gerçekleştirilen ırkçı saldırı örneğinde olduğu gibi, ırkçı-nefret söylemi barındıran saldırıların tutmayacağı bir ortam oluşturulmasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, Üniversite Konferansı, birlikte tartışma ve ortak mücadele kültürünün geliştirmesi bakımından önemli bir kazanım oldu. Öğrenci hareketinin üniversitelerden taşarak topluma ve politikaya müdahil olmasını amaçlayan bizler, Konferans sürecini ve daha sonrasında olabilecekleri tartışmalı, onun sıçrayabileceği politik zeminleri önceden görerek başlangıcından daha büyük bir harekete evrilmesini sağlamalıyız. Bunu da ancak yaratılacak çoğulcu-eşitlikçi mücadele araçlarına sunacağımız katkı ve emekle, bu iradeyi güçlendirerek sağlayabiliriz.
[1]http://universitekonferansi.com/content/universite-konferansi-sonuc-metni
[2]http://www.universitekongresi.com/fkf-kuruluyor/