“Hiçbir düşünce iletişimin dışında duramaz, onu yanlış yerde, yanlış bir uzlaşma içinde dile getirmek, doğruluğunu da yok etmek olur.”
(Adorno, Minima Moralia, 2005:28)
Haziran direnişinden beri türlü muhalif mecralardan “yeni döneme” dair sarf edilen farklı sözlerin ortak paydası “Gezi ruhundan alınan derslerle yaşanacak değişim”lere yapılan vurgu gibi görünüyor. Yani, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağında nerdeyse herkes hemfikir ama yeni’nin neye benzediği, kimin ne ders çıkardığına bağlı olarak farklılık arz ediyor.
Bir “Görme Rejimi” olarak modern ve post-modernin, gündelik yaşamın küçük zerrelerine dek sızdırdığı görsellik ve sembolizm baskısının popüler kültürdeki yansımaları Haziran direnişinin muhalif dilinde kendini göstermişti. Duvar yazılarından sosyal medya paylaşımlarına varan ölçekte yankısı uzun sürecek bir “Gezi zekası” sarmalamıştı sokağın siyaset dilini. Hızlıca yayılan bu dil direngen bir popüler kültürün imkanını sorgulamanın kapılarını araladı. Zira Gezi’den beri oldukça geniş bir yelpazede kim ne söylese kendisini bu popüler dilin içinde buluvermek durumundaydı. Artık her siyasi mesaj Gezi’ye göre ya da Gezi’ye rağmendi…
Popüler kültürde olup bitenler Türkiye’de uzun zamandır hiç olmadığı kadar karşı-politik unsurlar içermeye başladı ve kendi özerkliğine sığınmanın apolitik özgürlüğünden sıyrılabilmek için epeydir cebelleşen sanat, sokakları dolduran direniş estetiği ile birlikte, gereksindiği yükseliş rampasına kavuşmuş oldu. Muhalifliğiyle-popüler sanatçılar hedef gösterilir hale gelirken, şimdiye dek hem iktidara hem de direnişe muğlak mesafelerde uzak duranlar ise tarafsız sanat retoriğinin daha fazla ayakta kalamayacağını fark ederek kozalarını yırtmak zorunda kaldılar.
Her yıl düzenlenen ve son yıllarda uluslararası kimliği oldukça güçlenen Antalya Altın Portakal film festivali, yakın bir zamandır adet olduğu üzere bu yıl da pek bir sansasyonla söz ettirdi adından. Reyan Tuvi’nin “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” adlı Gezi belgeselinin TCK’ya uyarlık gözetilerek festival listesinden çıkarılması jüri üyelerinin istifa etmesine kadar varacak tepkilere neden oldu. Nice spekülasyonun ardından gerçekleşen festivalde Gezi şehitlerini selamlayanlar, Kobanê yazılı tişörtler giyenler ve Türk sineması polemiğinde Türkiye sinemasına taraf çıkan sanatçılar arz-ı endam ettiler sahnede. Ancak, mevzu bahis bu isimlerin bazılarının Gezi öncesi karnelerinde bu denli net politik içeriklerin mevcut olmadığı aşikar. Hal böyle olunca ezeli muhalif kesimlerin bir bölüğünden “Yeni mi akıllandınız?” minvalli tepkiler de gecikmedi. Oysa Haziran direnişinin şu meşhur “ders çıkarılması” katiyetle zorunlu ruhu en çok da hızlıca yayılan ve kapsayıcılığıyla takdir toplayan popülerliğe dayanmıyor muydu? Aynı soru pekâlâ Gezi’de ilk defa sokağa çıkanlara da yöneltilebilirdi (ki Haziran direnişi sırasında “Roboski vurulduğunda neredeydiniz?” tartışması veya bugün Kobanê’de direniş sürerken “Ah Kobanê, Taksim’de bir ağaç kadar kıymetin olmadı” gibi serzenişler de benzer bir fikir güzergahına dayanır.)
Popüler kültürün direniş unsurları barındırabilmesi avantajlı olduğu kadar elbette netameli bir durumdur da. Zira popüler kültür iktidar ilişkilerinin, sınıfsal konumların, ideolojilerin çarpıştığı alandır ve popüler kültüre içkin olan her unsur her an başka bir ideolojiye eklemlenmeye müsaittir. Mesele, Gezi örneği üzerinden düşünülürse, Haziran direnişinin inşa ettiği tesiri yüksek politik dilin hangi sınıfsal çıkarların elinde kalacağı; dolayısıyla hangi ideolojik eklemlenmeyi sürdüreceğidir. Bu bağlamda, Haziran direnişinin içerimne ezeliydi ne de ebedi olacaktır. Böyle söylendiğinde kutsalına dil uzatılmış mükellef gibi asasını başa indirmek eğiliminde olan muhalefet odakları niyetlerinden bağımsızca; sıkı sıkıya sarılmak istedikleri Gezi’yi günbegün işlevsiz bir direniş nostaljisine dönüştürmeye hizmet edecektir. Bir direnişin var ettiklerini sabit anlamlara kilitleyerek, kimseye değdirmeden sahiplenmek, popüler kültür sahasında iktidar savaşından vazgeçmek; kitlelere yayılan bir direnişten zaruri olarak uzaklaşmak sonucunu doğuracaktır. Varsın daha evvel Kürt demekten korkanlar bugün Kobanê direnişini selamlasınlar; hiç gaz bombası görmemiş, cop yememiş ünlüler Gezi’ye öykünsünler; direnmek her zaman kolay alışkanlık yapmaz.