“… burjuva ekonomi politiği, kapitalist düzeni, gelişmenin geçici bir tarihsel aşaması değil, tam tersine, toplumsal üretimin mutlak ve son biçimi olarak kabul etmektedir. Bu yüzden o, yalnız sınıf savaşı gizli kaldığı ya da tek tük olaylar halinde belirdiği sürece bilimselliğini koruyabilir”.
Karl Marx
“Evrende en büyük ziyan, sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyindir.”
Albert Einstein
Nobel Ekonomi Ödülü 1969’dan beri veriliyor. Sanayici Alfred Nobel adına verilen ‘ekonomi ödülünün’ eni-sonu 55 yıllık geçmişi var… Oysa gerçek Nobel Ödülü 1901 yılından beri veriliyordu. “Çakma Nobel Ödülü’nün” asıl adı: ‘Alfred Nobel Anısına Verilen İsveç Bankası Ödülü’. Ödülün Alfred Nobel’in vasiyetiyle bir ilgisi yok. Alfred Nobel, ödülün beş dalda- fizik, kimya, tıp, edebiyat, barış- Nobel Vakfı tarafından ‘insanlığa büyük hizmeti dokunan’ tüm uluslara mensup şahsiyetlere verilmesini vasiyet etmişti.
Bu konuda Anıl Aba şöyle diyor: “2000’lerin başında vakfın çakma ödül için İsveç Bankası’yla iş birliği yapıyor olmasından rahatsız olan Nobel ailesi sesini yükseltmeye başlamıştı. Alfred Nobel’in küçük küçük yeğeni olan Peter Nobel bir röportajda, “Büyük büyük amcam kârı toplumun önüne koyan insanlardan nefret ederdi. Dolayısıyla, eğer yaşasaydı kendi adına ve kendinden izinsiz bir şekilde böyle bir ödül verilmesini kesinlikle onaylamazdı” minvalinde bir açıklama yaparak bunun bir “PR darbesi” olduğunu söylemişti. Yine aile fertlerinden Marta Helena Nobel-Oleinkoff, vaktiyle vakfa gönderdiği bir mektupta İsveç Bankası Ekonomi Ödülü’nün Nobel ismi ve vakfıyla bir arada anılmasına asla izin vermeyeceklerini yazdıysa da, ana-akım iktisat lobisi vakfa çöreklenmiş olduğu için, Nobel’in vasiyetine rağmen bu saçmalık hâlâ devam ediyor”.[1]
Gerçi, Alfred Nobel Ödülü’nün tüm ulusların yurttaşlarına verilmesini vasiyet etmişti ama manzara hiç de öyle değil… Ekonomi ödülü yakın zamandan beri veriliyor, dolayısıyla ödül alanların çoğu hala yaşıyor. Bugüne kadar ödüllerin %82’si Amerikalılara verilmiş. Avrupa’dan sadece bir İngiliz, bir Alman, bir Fransız, bir de Norveçli olmak üzere dört kişi ödüllendirilmiş ama Fransız Jean Tirol (2014) ve Norveçli Finn Kydland Kydland (2004) doktorasını ABD’de yapmış. Zaten kariyerini ABD’de sürdürüyor… ABD ve Avrupa dışından ödül alan tek kişi Hintli Amartya Sen (1988). O da İngiltere’de kariyer yapmış bir heterodoks iksitatçı… Ya Amerikalı ya da ABD’de doktora yapıp bir üniversitede hocalık yapanların tercih edildiğini söylemekte bir sakınca yok! 1970’ten sonra ödüllerin daha çok piyasacı-finansçı, neoliberalizm ve küreselleşme muhiplerine verildiği görülüyor… Bunların ortak özelliği, kutsal piyasaya iman etmiş olmaları… Piyasanın yegâne düzenleyici olmasını, Merkez Bankaları’nın da bağımsızlığını savunuyorlar. Devletin ekonomiye müdahale etmesine kesinlikle karşılar…
Bir kere ‘saf bilimin’ tapusu cebe kondu mu, artık ondan sonra her söylediklerine bir keramet vehmedilecektir… Gazetelerin köşeleri, televizyon programları, İsveç Merkez Bankası’ndan madalya almış bilimi kendilerinden menkul çok prestijli şahsiyetlere sonuna kadar açılıyor… Mesela Mesela İsveç Merkez Bankası’ndan madalyalı Fransız Jean Tirole, Liberation gazetesinde yayınlanan bir yazıda: “Emek piyasasında ücretlere asgari ücretin üstünde bir zam ücret eşitsizliğini azaltsa da işsizliği artırır…” diyordu. O zaman yapılacak şey, o alana devletin burnunu sokmasına izin vermemektir… Tabii Tirol bunu liberal öğretinin iki ‘kurucu babası’ olan, Friedrich Hayek ve Milton Friedman’ın açtığı yoldan giderek söylüyor…
Şili’de, General Pinochet’nin faşist darbesinin ardından, neoliberalizmin kurucu babalarından Milton Friedman’ın öğrencileri (Chicago boys) diktatörün imdadına yetiştiler… Şili ekonomisi neoliberal reçeteye göre dizayn edildi. Lâkin verilen ilacın hastalığı azdırmaması mümkün değildi… Ardından da Chicago profesörüne Nobel Ekonomi Ödülü verildi (1976). Friedman İsveç Bankası’nın madalyasını almak üzere Stcoholm’a geldiğinde büyük bir protestoyla karşılaşmıştı… 1979’da Margaret Thacher İngilteresi, 1980’de de Reagan ABD’si Milton Friedman’ın, Friedrich Hayek’in mucize reçetesiyle yola devam ettiler… 1980 yılı kapitalizmin tarihinde bir kırılmanın başlangıcıydı… Türkiye de aynı yıl ünlü 24 Ocak kararlarıyla ve tabii Atatürkçü generallerin Amerikancı faşist darbesiyle neoliberalizm trenine ilk atlayanlardan olmuştu…
1990’da Sovyet Sistemi’nin çöküşünün ardında bir uluslararası uzmanlar grubu Rusya’nın yardımına koştu. Rusya neoliberalizmin Laboratuvarı haline getirildi… Dışa açılma, ticaret serbestisi, ücretlerin piyasa tarafından belirlenmesi, vahşi özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin budanması vs. gözü kara dayatıldı. Dönemin Rusya devlet başkanı Boris Eltsin ve başbakan Egor Gaydar, Amerikalı iktisat profesörü olan Jeffrey Sachs ve dünyaca ünlü iş insanı George Soros’un önerileri doğrultusunda gereğini yaptılar. Operasyon için, acı ama gerekli denecekti…
Verilen ilaç hastalığı azdırdı. 1991-1998 aralığında sanayi üretimi 1990’a göre %47 azaldı. Nüfusun %80’i yoksullaştı. 1988-1994 aralığında, 6 yıllık dönemde ortalama yaş uzunluğu 64,8’den 57’ye geriledi. Yoksulluk ve sefalet tam bir sosyal yıkıma dönüştü. Tabii o arada nice oligarklar da türedi… Zengin-yoksul uçurumu insan havsalasını zorlayacak düzeylere ulaştı… Benzer neoliberal politikalar 20 yıl sonra Yunanistan’a da dayatıldı. Ülkenin zenginliği dörtte bir oranında geriledi… Şimdilerde birkaç istisna dışında her yerde ekonomilerin karar mercilerini neoliberalizm şampiyonu uzman iktisatçılar ve politikacılar işgal ediyor… Tabii sosyal kötülüklere (işsizlik, yoksulluk, sefalet) ve ekolojik yıkım, iklim krizi de eşlik etmek kaydıyla…
1997’de ‘çakma Nobel Ödülü’ alan Robert Merton ve Myron Scholes, 1993-1998 yıllarında dünyanın en büyük yatırım fonlarından Long Term Capital Management’in yönetim kadrosundaydılar. Nobel ödülü aldıklarından bir yıl sonra, Asya finans krizinde şirket iflas etti… 1992’de de Gary Baker’e Nobel Ödülü, aile içi ilişkilerle ilgili (evlilik, boşanma, çocuklar…) geliştirdiği tezi için verilmişti. Baker’in suçlulukla ilgili görüşleri ilginçti… Doğrusu çakma Nobel Ödülü’nü hak edecek öneme sahipti… Şöyle diyordu Baker: “Bir insan bir suç işlemeye karar verirken, o suçtan beklentisinin, eğer çabasını başka şeye harcamaktan daha kârlı olduğunu düşünürse, tercihini suç işleme yönünde yapar. Eğer maliyet büyükse, suç işlemekten ‘vazgeçer’”. Tabii bu Gary Baker’in orijinal fikirlerinin bir işe, birilerinin işine yaramadığı anlamına gelmiyor… Onun fikirleri Amerikan muhafazakâr politikacı ve yöneticilerinin cezaları artırmalarını ve hapishaneleri doldurmalarını kolaylaştırdı…
2020 yılında Nobel ödülü, müzayede teorisine (açık artırma teorisi) yaptıkları katkılar için, Stanford Üniversitesi’nden iki iktisatçıya, Paul Migron ve Robert Wilson’ verilmişti…
Aslında sadece bu örnekler bile, kimlerin ödülle onurlandırıldığı hakkında bir fikir veriyor…
O halde neden bu tür nafile zorlamalara gerek duyuluyor? Sebebi çok açık: Baştan aşağı ideolojik bir zorlama olan ‘ana-akım’ neo-klasik burjuva iktisadını allayıp-pullayarak, saf bilim diye yutturmak… Öyle ya, Nobel Ödülü verildiğine göre, bilimselliğinden şüphe etmeye gerek olur muydu?..
1. Çakma “Nobel ekonomi ödülü”, Birgün Pazar, 202