Neşet Ertaş’ın ölümünün 9’uncu yılında Kardeş Türküler ve Bajar’dan tanıdığımız Vedat YILDIRIM yazdı – Saygının ötesine geçmek için halk müziği ile kurulan ilişkinin değişmesi gerekiyor. Hangi tarz müziği yaparsak yapalım müzik hafızamızın beşiği olan türkülere naçizane bu pragmatist yaklaşım ‘türkü de söylüyorum’ göstermeciliğine yol açmamalı.
Sanırım yedi yıl önceydi. Kırıkkale’nin çocuk yaştaki bozlakçısı Ali Şahin ‘Yetenek Sizsiniz’ programında ‘yar yoluna canın veren aşıklar’ını okuyor. Çocukluğumun ikinci şehri Kırıkkale’den çıkma sanatçı gözlerimi dolduruyor. Demek ki kaybolduğunu hissettiğim bozlak ruhu o kendine özgü sert lirizmini bir çocuğun kalbinde halen devam ettiriyormuş…
Son yıllarda popüler olan ’Sincan sound’un unutturduğu bu ‘buğulu oynaklık’ işin sırrı ve Ali bu işi çok iyi beceriyordu. Bozlaktaki bu ruh halini peşi sıra gelen oyun havasına da yediriyor, ritmi hafif çekerek çalıyordu. Oyun havasına bu ayar çekilmezse groove( salınım) karikatürleşir, müzisyen enerjiyi metronomun hızında arar durur.
Ali’nin bağlamasının yarı/semi elektro olması da önemliydi. Gitar manyetikleri akustik bağlamanın gövdesine takıldığında manyetik sesin yanı sıra gövdenin akustik sesini de alır. ( Neşet Usta’nın düzeneği de böyleydi. Bir de James Bond çantasının içinde Boss marka drive-distorsiyon ve sazın sesine mayhoşluk versin diye phaser bulundururdu. Küllüğüne sehpa olması da cabası).
Yarı elektrik bağlama, sesin artmasını sağlarken çalımın akışkan olmasına, tuşe çeşitliliğine ve teller arası gezintideki yuvarlaklığın kaybolmamasına yarar. Elektro bağlamada bu işler daha zordur çünkü elektrik gitar gibi kontrolü zor bir sazdır. Boş telleri sürekli susturmak zorunda kalırsınız ki dem sesi ezginin önüne geçmesin. Folk-rock projemiz Bajar’ın gitaristi Cansun Küçüktürk’le kaç yıldır bu işe kafa yoruyoruz, halen de tam randıman alamadık:)
Ali Şahin kendi kendine öğrenmiş saz çalmayı. Etrafındaki ya da kayıtlardaki bozlakçıların hepsi hocası olmuş. Demek ki her şeyden önce iyi bir dinleyici, önce özümsemiş, sonra da düğünlerde pişirmiş kendini. Abdal müziği gibi ana damar gelenekleri öğrenmek için illa da abdal olmak gerekmiyor. Mesela İsmail Altunsaray Kırşehirli bir Kürttür ama abdal dünyasını onlara takıla takıla iyi öğrenmiştir ya da Amy Winehous Yahudidir, bize siyahi müziğin bütün kokularını iliklerimize kadar hissettirir.
Göstermekle bilmenin farkı işte. Hangi müzisyene sorsanız Neşetlerin geleneği baş tacıdır. Pop camiasından rock camiasına herkes bir türkü okumuştur. Lakin türkülere bu saygı yüzeysellikten kurtulamamış… Mesela bu camianın başka türkü yokmuş gibi yıllardır icra ettiği yegane türkü Aşık Veysel’in ‘uzun ince bir yoldayım’ıdır. Adeta pop ve rock sanatçılarının ‘tescilli’ türküsüdür. Bir ötesi de ‘haydar haydar’dır. Demek ki bu alanı fazla araştırmamışlar. Saygının ötesine geçmek için halk müziği ile kurulan ilişkinin değişmesi gerekiyor. Hangi tarz müziği yaparsak yapalım müzik hafızamızın beşiği olan türkülere naçizane bu pragmatist yaklaşım ‘türkü de söylüyorum’ göstermeciliğine yol açmamalı. Feyz aldığımız köklü batılı rock müzisyenlerin çoğu onların toprağı olan blues ve gospel geleneğini iyi özümsemişler, kendi tarzlarını bu geleneğin üstüne oturtmuşlar. Bir çok Afro-amerikan türkü icra etmişler. ‘Uzun ince’nin ötesine geçmişler.
Bol türkü söylemeler…