SEÇTİKLERİMİZ- Ertuğrul Kürkçü: Neoliberalizm gömülürken
Britanya bugün genel seçimlere gidiyor. Medyanın gözünde seçimler “Brexit”e -Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılıp ayrılmayacağına- odaklanıyor ama bu seçimin tarihsel önemi aslında neoliberalizmin kaderinin oylanacak olmasında. Dünya, Jeremy Corbyn önderliğindeki İşçi Partisinin kırk yıl önce muhafazakâr Başbakan Thatcher’ın ABD Başkanı Reagan ile birlikte doğumuna ebelik ettiği neoliberalizmi sandıklara gömmesini izlemeye hazırlanıyor.
Emekçiler, yoksullar, çiftçiler ve kadınlar Şili’de, Lübnan’da, Irak’ta, Sudan’da, Cezayir’de, Arjantin’de, Peru’da, Bolivya’da, Brezilya’da, Fransa’da, İran’da, Almanya’da dinmeyen bir isyan içinde neoliberalizme ve sonuçlarına karşı ayakta. Britanya’nın seçimi, bu isyanların geleceği açısından da büyük politik ve moral önem kazanıyor.
Neoliberalizmin özelleştirmeyle herkesin daha zengin ve müreffeh olacağı iddiası kırk yılda iflas ettti; ancak çökerken kamu girişimciliğiyle beraber iki kutuplu dünya dinamikleri içinde oluşmuş bütün merkezci güçleri ve bu arada sosyal demokrasiyi de çökertti. Neoliberal küreselleşmeciliğin dışladığı yoksul ve öfkeli kalabalıklar yüzlerini otoriter sağ alternatiflere ya da dipten gelen kitlesel yeni faşist dalgalara çevirdiler. İşçi Partisi’nin sunduğu “sol alternatif”le Başbakan Boris Johnson’ın şahsında neoliberalizmin “kurucu partisi”ni yenilgiye uğratmasının küresel ölçekte de yankıları olacak.
Britanya finans-kapitali, spekülatörleri, rantiyeleri, soyluları ve yaygın medyasına göre, demiryolları, su ve elektrik dağıtımı ile posta hizmetleri ve internet servis sağlayıcılarının kamulaştırılmasını, sağlık ve eğitimin tam olarak parasız olmasını, bu amaçla yüksek gelir grupları ve sermaye sahiplerine yıllık 107 milyar dolar yeni vergi salınmasını öngören İşçi Partisi politikaları “komünizm” demek. Ancak, İşçi Partisi mülkiyet sahipliği rejiminde köklü bir değişiklik değil; kamu sektörünü güçlendirip yeni yatırım ve istihdam yaratarak çöken neoliberalizmin atalete sürüklediği Britanya ekonomisini hızlandıracak bir yeni-Keynesçi program öneriyor.
Bununla birlikte İşçi Partisi programının asıl önemi, iklim krizinin kapitalist üretim tarzında zorunlu kıldığı değişiklikler, yeni bilişim ve iletişim teknolojilerinin toplumsal iş bölümünde ortaya çıkardığı imkan ve kısıtlar, kadın ve barış hareketlerinin talepleri göz önünde tutularak şekillendirilmiş olmasında. İcraatın finansman yükü ise neoliberal dönemin kaymağını yiyen sermaye gruplarının sırtına vurulacak. “Yeşil New Deal” ile enerji üretiminde “on yıl içinde net sıfır karbona geçiş” temelinde 100 bin yeni istihdam ve konut seferberliği; yetişkinler için altı yıl parasız eğitim; internetin herkes için parasız hale getirilmesi; nükleer silah stoklarının tasfiyesi; dış askeri müdahalelere ilkesel ve kategorik olarak son verilmesi ve askeri harcamaların en aza indirilmesi; kadın ve LGBTİQ haklarının güvenceye alınması hedefleniyor. Hepsi bir arada gerçekleştiğinde Thatcherizmin dışladığı, yoksullaştırdığı ve yoksunlaştırdığı emekçiler sınıf mücadelesinde daha ileri bir mevzilenmeye daha yüksek bir moral ile geçmiş olacaklar.
Britanya’daki yarılma Türkiye ve Kürdistan’daki yarılmayla paralel gidiyor. Erdoğan hafta başında kendiyle böbürlenirken lafı Johnson’a getirip şöyle dedi: “İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım dörtlü zirve gerçekleştirdik […] Boris Johnson da çok samimi bir insan, biraz Türklük var ya.”
Corbyn’in genlerinde Türklük ya da Kürtlük yok ama “samimiyetimiz” adalet ve hakkaniyete dayalı bir dünya arayışında ortaklaşmamızdan ileri geliyor. Corbyn, 1988’de Saddam Hüseyin Halepçe’de Kürtleri kimyasal gazla katlederken Muhafazakâr hükümeti yaptırım uygulamaya çağırmıştı. 2016’da “Bölge’de barış isteniyorsa Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının teslim edilmesi gerekir” diyen de, “bir barış süreci ve çözüm olacaksa Öcalan’ın özgür ve masada olması zorunludur” diyen de Jeremy Corbyn’di. 2017’de “silahlar içeride uluslararası hukuk ihlal edilerek halkı ezmek için kullanılıyorsa, Türkiye’ye silah sevkıyatına son verilmeli” çağrısında bulunan tek “Batılı lider” de oydu.
Corbyn bugün seçimlerden başbakan olarak çıkarsa, bu sadece Johnson’ın değil “şahsın” da yenilgisi olacak.
(YENİYAŞAM)