Asya ERDAL yazdı: Birileri ‘Remembering Our Dead!’ (ölülerimizi anmak!) diye haykırmıştı yıllar evvel. Tarih 1998 yılıydı, Amerika’da bir kadın yirmi bıçak darbesiyle koparılmıştı ebemkuşağından.
Rita Hester’dı adı. Siyahiydi, transtı ve heteronormatif patriyarkal kapitalizmin egemen olduğu bu zorbalıklar düzeninin katlettiği ne ilk ne de son hayattı. Fakat bir yanıyla da yaklaşan fırtınanın içinde parlayan ilk ateş böceklerinden biriydi. Onun ölümünün ardından transfobik şiddete karşı düzenlenen mumlu yürüyüş, LGBTİ+ mücadelesi için bir milat olacaktı. Çünkü Rita’nın ölümü, o güne kadar ki ilk büyük transfobik şiddet karşıtı eylemin tetikleyicisi olduğu kadar birçok başka manayı da taşıyordu. Zira artık büyüyüp boy verecek bir mücadele, örülecek bin dayanışma ve örgütlenecek bir başka isyan vardı ezilenlerin safında. Çünkü: Rita’nın katledilişi, zulmün okyanusunda boy vermeyi bekleyen bir mücadeleyi tetikleyecekti. İşte Rita’nın ölümünün birinci yılında herkesi sokağa çağıran ‘Remembering Our Dead!’ şiyarı; bu boy verişin etkisiyle, bugünde süren kocaman bir mücadele ugrağına dönüştü. Bizler dünden bugüne her 20 Kasım’ı, “Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü” olarak mücadelenin bütün sıcaklığıyla omuzluyoruz. Çünkü: biz tarihin en karanlık anlarından bu yana biliyoruz ki eşitlik, ancak hepimiz için olduğunda mümkün!
Lakin ‘ölülerimizi anmak’ bu zorbalıklar silsilesine itirazı, yalnız 20 Kasım’da omuzlamak da değil elbette, zira ‘ölülerimizi anmak’ bir başka dünyayı düşlemek, hayatın bütün anlarında ve mücadelenin bütün uğraklarında isyanı omuzlamak, onurlu yarınları bugünden kurmaya başlamak ve bu çürümüş zorbalık düzenini yıkmayı örgütlemek demektir. Bu yüzden bir gün değil her an dayanışmanın barikatlarını örmenin telaşındadır ellerimiz. Çünkü bizler bu zulmün ve zorbalıklar silsilesinin yegane kaynağının heteronormatif patriyarkal kapitalizm olduğunu biliyoruz ve tanıyoruz, hem failleri hem de bir türlü yerden kaldıramadığımız cenazelerimizi. Lakin failler yalnız 1998 yılında Rita’nın göğsünde yirmi bıçak darbesi açanlar değil. Failler aramızdalar; transfobiyi ve LGBTİ+ düşmanlığını körükleyen mijojinik, transfobik ve homofobik söylemlerle İstanbul Sözleşmesine saldıranlar, fetvalarla nefreti normamalize edenler, transları güvencesizlik ve açlığa terk eden patronlar, televizyonlarda transfobi kusan saray soytarıları ve daha niceleri, hepsi ama hepsi bir başka bıçak darbesi gibi duruyorlar karşımızda! Ve elbette tek bir ismi, tek bir yüzü yok ölülerimizin: On yedisinde Okyanus Efe, karanlığı zifiriye boğan yangınıyla Hande Kader, paramparça göğsünden sızan gökkuşağının bin bir tonuyla Rita Hester, canı pahasına verdiği mücadelesi, direnci ve ısrarıyla Dilek İnce, Beyoğlu’nda Esra Ateş, nefretin ilmiğinde Didem Akay ve daha binlercesi…
Fakat yas değil isyandır onlardan bize kalan. Bu yüzden bugünden yarına dayanışmanın ve umudun bahçelerinde yeni bir dünya kurmanın safındadır kavgamız! Çünkü mutlaka vicdan, “bencil hesabın buzlu suları”ndan kurtulacak; başkaldırı boyun eğişi, isyansa tevekkülü bir yana itecek. Ve şüphe yok ki bu dünyadaki cennet, insanın toplumsal bir varlık olarak kendisine eksiksiz geri dönüşünün sonlandığı, bütün ezme ve ezilme ilişkilerinin dağıtıldığı ve cins temelli bütün eşitsizliklerin yok edildiği o kaçınılmaz yarınlarda başlayacak.
O vakte kadar beklesin gözyaşımız ve her sabah yeniden bilenen direnç ve öfkemizle hatırlayalım ölülerimizi! Ölülerimizi analım, anlayalım ve failleri her gün yeniden hatırlayalım. Çünkü vuruşulacak bin barikatımız, kazanılacak bir kavgamız, değiştirecek yarınlarımız ve ellerimizle kuracağımız yeni bir dünya var.
Bu sene de 20 Kasım eylemliliklerinin heteronormatif patriyarkal kapitalizmin yıkılışına bizleri bir adım daha yaklaştırması dileğiyle… Var olsun dayanışma ve mücadelemiz!