Ali ŞAHİN yazdı: Üzücü gerçek şu ki, ne zaman, Dünyanın sömürülen emekçileri ve ezilen halkları, kendi yaşamları ve gelecekleri hakkında kendileri karar vermek isteseler, sermaye sınıfı bütün kurumlarıyla saldırarak akla gelebilecek bütün kötülükleri yapıyor.
Birinci Paylaşım Savaşına gelmeden önce, kapitalizm; Güney Amerika, Afrika ve Uzak Doğuyu işgal ve soykırımlarla paylaşmış, sıra Ortadoğu, Kafkasya ve Doğu Avrupa’nın yeniden işgali ve bölüşümüne gelmişti. Almanya’nın Berlin-Bağdat- Bakü planı, İngiltere’nin Mısır, Hindistan ve Ortadoğu’ya yayılma planı ve Fransa ile diğer emperyalist ülkelerin Ortadoğu’dan pay alma isteği savaşsız olmayacaktı.
Bu savaş sadece, işgal, soykırım ve bölüşümle sonuçlanmadı. Hesapta olmayan sömürgecilik ve monarşiye karşı gelişen bağımsızlık hareketleri, halk isyanları ve sınıf çatışmasına da vesile oldu.
Böylece ulus devletlerin oluşması, bağımsızlık mücadeleleri ve işçi sınıfının kendi devleti ve iktidarıyla dünya sahnesine çıkmasıyla sonuçlandı. Tarih sömürgecilik düzeninin yıkılması üzerine hükmünü verdi. Dünya nüfusunun yarısı, (hepsi, sosyalizme geçiş sağlamasa da sempatiyle baktı) sömürge boyunduruğunun zincirlerini kırarak kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemini başlattı.
Kapitalizm tarihinde ilk defa böyle bir yenilgi ile karşılaştı. Yenilgi karşısında şaşkın kalan sermaye sınıfı boş duramazdı, Paris komününden onlar da ders çıkarmışlardı. Askeri yatırımları arttırdılar, Sovyetler birliğine karşı komploculuktan, yaptırımlara, yapabilecekleri bütün oyunları oynadılar. Ancak, Sovyetler birliğine karşı başarılı olamadılar. Dünya halklarının Sovyetlere sempatisi giderek yayıldı. Nerdeyse her ülkede Komünist partiler kuruldu, Sosyalizme geçiş mücadelesi yükseldi.
1929 yılına geldiğimizde, Almanya büyüyen sermayesiyle ülke içinde bütün hak ve özgürlükleri gasp ederek, faşist uygulamalara başladı. Diğer emperyalist ülkelerle gizli anlaşmalar yapıp Sovyetler Birliğini hedefine koyarak 1 Eylül 1939’da savaşı başlattı. Hedefinde Sovyetler Birliği olmasına rağmen Hitler faşizmi, Yahudi sermayesi ve mülkiyetini gasp ederek, başta Yahudi halkı ve komünistler olmak üzere çağın en büyük soykırımını gerçekleştirdi. Toprak ve kan tadı alınca, kendi müttefikleri de olmak üzere 4 tarafa savaş açtı. Winston Churchill Hitler için “Bu adam tüm kötülüklerin kaynağıdır” demeye başladı. 60 milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu.
İnsanlık Sovyetler birliğinin başarısıyla faşizmin elinden kurtuldu.
2 Mayıs 1945’te Berlin’de Reichstag (Parlamento) üzerinde Sovyet (kızıl bayrak) bayrağının dalgalanmasıyla savaş sona erdi. Savaş sonrası Winston Churchill`in şu sözü durumu özetler, “Yanlış domuzu kestik”. Zira yanlış sonuçlanmıştı onlar için.
Sosyalizm için büyüyen halklar cephesi bir tarafta, diğer tarafta örgütlenen sermaye devletleri
Savaş sırasında; Estonya, Letonya ve Litvanya’nın yanı sıra Finlandiya, Polonya, Romanya, Doğu Prusya ve Doğu Çekoslovakya’nın bazı kısımlarının Sovyetlere dâhil olmasıyla Sovyetler Birliği’nin bölgesel genişlemesi, toplam 500.000 kilometrekarelik bir alanı ve burada yaşayan 23 milyondan fazla insanı ile Sovyetlerden yana oldu.
İstihbarat Savaşları
İstihbarat servisleri hiçbir dönem, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki kadar birbirleriyle savaş çıkarmadan bu kadar çatışmadı. Zira her ülke ötekinden şüpheleniyordu, savaş emperyalist ülkeler arasındaki güveni yok etmişti. Sermayenin fazla toprak işgali, fazla ham madde, fazla güç hırsı, herkesi herkese karşı duruma getirdi. Başında anlaştıkları gibi olmamıştı. Almanlar Müttefik kuvvetlere teslim olduğunda (1945), ABD, İngiltere ve Kanada`nın 5 Milyon askeri vardı. Bir yıl sonra ise (1946) 880 000 askeri kaldı. Savaşta en çok kayıp veren taraf olan Sovyetler Birliğinin aynı dönemde 4 milyon askeri kalmıştı.
Doğu Avrupa ülkeleri artık komşuları kapitalist ülkelere tamamen güvensizleşti. Emekçiler ve ezilen halklar Sovyetler Birliğine sempati ve güvenle bakmaya başladı. Tam sosyalist ülkeler haline dönüşemeseler de kapitalist sisteme hayır dediler.
Muzaffer Sovyet Kızıl Ordusunun Avrupa’nın kalbinde varlığı, dönemin “Halk Cephesi Hükümetleri” Sosyalizmi İnşa etti ya da etmeye çalıştı; Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya ve DDR, savaş sonrası yani 90 milyondan fazla Rus olmayan nüfusa sahip 1.020.000 kilometrekarelik bir alan Sovyetlerin tarafıydı- Sosyalizm cephesi oluşmuştu. Buna, Latin Amerika, uzak Asya ve Afrika Halkları ve ülkeleri de büyük çoğunlukla katıldı, yani Sosyalizmi benimsedi ve inşa etmeye çalıştılar.
Bu dünya nüfusunun çoğunluğu demekti.
Panik ve kriz içinde çareler arayan Avrupa emperyalistlerinin kendi aralarında da anlaşmazlıklar vardı. Almanya yok gibiydi, Fransa ile İngiltere arasında sorunlar vardı, Churchill, 1945’te bu görüşü hâlâ koruyordu; “De Gaulle’den kurtulmadığımız sürece Fransa ile ilişkilere güvenme ihtimali yok”. Fransa Cumhurbaşkanı daha sonra İngiltere’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılımını veto edecekti.
Dünya Emperyalist Cephesi kendisi için çözümü, ABD denetiminde birleşik savaş cephesi kurmakta bulacaktı. Sovyetler birliğine-Sosyalizme karşı kurulacak olan NATO’nun tek hedefi savaş, terör, işgal ve katliamlarla Sosyalizmi yok etmekti.
NATO’nun kuruluşu
5 Haziran 1947`de ABD Dışişleri Bakanı General George C. Marshall, Harvard Üniversitesi önünde yaptığı konuşmada “Avrupa’nın ekonomik açıdan yenilenmesi” için bir plan açıkladı. Konuşması, Avrupa’nın yeniden yapılandırma programının başlangıç noktasıydı.
Bütün bu çelişkili duruma rağmen, Belçika, Birleşik Krallık, Fransa, Hollanda ve Lüksemburg tarafından 17 Mart 1948’de imzalanan ve “Sovyet tehdidine” karşı ortak bir savunma antlaşması olan Brüksel Antlaşması, NATO’nun kuruluşunun ön adımı olarak kabul edilir.
Neticede Kuzey Atlantik Antlaşması, 4 Nisan 1949`da, Washington’da, Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İzlanda, İtalya, Kanada, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz ve Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanları tarafından imzalanarak, NATO resmen kurulmuş oldu.
1949–1955 dönemi, ağırlıklı olarak NATO için inşa, araştırma ve eğitim sürecidir. Müttefikler, verilen toplu taahhütleri, acil ve sürekli eylemi gerektiren görevleri yerine getirmelerini sağlayacak toplu sistemi yarattılar. Ancak bu sürede açık ya da gizli bütün hareketliliği Sovyetler birliğine karşıydı.
NATO’nun siyasi karargâhı 1949’dan 1952’ye kadar Londra’daydı. Nisan 1952’den 1967’ye kadar karargâh Paris’te, NATO için inşa edilen ve şimdi Paris-Dauphine Üniversitesi tarafından kullanılan bir binada bulunuyordu.
Fransa, NATO’nun askeri yapılarını terk ettikten sonra, karargâh 1967’de Brüksel’e taşındı. Fransa 2009’dan itibaren tekrar NATO’ya tam üyedir.
Emperyalizmin ordusu artık, Dünya halklarına kuzu postuna girmiş kurt olarak görünmeye başladı.
Ancak, üye ülkeler içinde askeri ve çoğunluklu sivil ordusuyla yaptığı katliamlar yıllar sonra açığa çıkarıldı.
Özellikle de Sovyetler birliğine yanaşabilecek koşullara sahip, Yunanistan ve Türkiye stratejik öneme sahip ülkelerdi, hem de her an ayaklanma koşulları olan iki ülke.
ABD Kongresi, “Sovyetler Birliğinden en çok zarar gören ve tehlikede olan iki ülke”, gündemiyle toplanır; 12 Mart 1947 ABD Başkanı Truman, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’ni “silahlı azınlıklar tarafından veya dış baskı yoluyla teslim olmamaya çalışan özgür halkları desteklemeye” (Truman Doktrini) çağırır, Yunanistan ve Türkiye için doğrudan mali destek talep eder.
ABD Kongresi, Haziran 1948’e kadar Yunanistan ve Türkiye’yi desteklemek için 400 milyon dolarlık fon sağlamayı onaylar. Kongre ayrıca Amerikan sivil kurumları ve askeri üslerinin de bu ülkelere konuşlandırılmasını onaylar.
Başlangıçta 12 Devlet’in iştirakiyle kurulmuş olan Kuzey Atlantik Antlaşmasına Londra’da 22 Ekim 1951 tarihinde düzenlenen bir protokol ile Türkiye ve Yunanistan’ın da katılımları onaylanmış, Türkiye 18 Şubat 1952’de Adnan Menderes hükümeti döneminde NATO’ya resmen üye olmuştur.
Aktüel olarak NATO 30 üye ülkeden oluşmaktadır.
NATO Fonları
NATO Üyesi ülkelerde, doğal alan keşifleri, bitki örtüsü, tarım ve teknoloji gözleme, araştırma ve geliştirme adı altında kurduğu çalışma grubunun tavsiyeleri doğrultusunda, 21 farklı alanları araştırmak için oluşturduğu fonlardan 68 Üniversite ve bireye burs verdi.
Bunların 16’sı Türkiye’yi ilgilendiren ya da direkt Türkiye’ye verilenlerdir. Aşağıdaki bilim insanları ve Üniversiteler 1960’ta araştırma görevleri için NATO’dan burs almışlardır:
Profesör E.A. Kreiken (Ankara) : Bir mikrofotometre satın alınması ve Milano Üniversitesi ile astronomi öğrencilerinin değişimi hakkında.
Profesör H.Perlitz (Ankara) : X-ışını kristalografik ekipman alımı konusunda.
Profesör B. Tanyel (Ankara): Genel elektronik ekipman satın almak için.
Dr.P.D’Horn (Napoli): Yunanistan, Portekiz ve Türkiye’den bilim adamları için zooloji istasyonu için bir masa temini için.
Profesör S.Tekell (Ankara): Greyfurt konsantresi oranlarını bozmaya çalışan faktörlerin araştırılması üzerine.
Profesör Ermin. (İstanbul): Hidrobiyolojik araştırma ekipmanı alımı için.
Profesör S. Akdik ve Profesör A. Şengün (İstanbul): izotoplar kullanarak nükleik asitlerin metabolizmasını incelemek için ekipman ve kimyasallar satın alacak.
Profesör S.Tunakan (İstanbul): Monokromatik ışık üretmek için bir cihaz, bir X-ışını kristalografik cihaz ve hava sıvılaştırma için bir cihaz satın alıyor.
Profesör M. Hasman (İstanbul): Lignik ve giberellik asitlerin işlevlerini incelemek için ekipman alımı konusunda.
G.T. Prance (Oxford): Oxford Üniversitesi’nin Türkiye botanik keşif gezilerini desteklenmesi ve olusturulmasi.
Dr.T.von Karman (Paris): Yunanistan, İtalya ve Türkiye’de ön antropolojik ölçümler yapmak.
Profesör Y.Vardar (Ege): İzotoplar kullanarak bitki büyüme maddelerini incelemek için bir cihaz satın alıyor.
Dr. A. Saplakoğlu ve D. S Elci (Ankara): Toprak tipine göre ürün verimi çalışması üzerine.
Ziraat Fakültesi (Ankara): İzotop laboratuvarı için ekipman satın alacak.
Profesör H.Bagda (Ankara): Bitkilerdeki hormon hareketlerini incelemek için izotop satın aldı.
Profesör A.N. Terzioğlu (İstanbul): Matematik kütüphanesi için kitap ve dergi satın alacak.
Savaş Ar-ge’si
NATO silahlı kuvvetlerinin etkilerini ve savaş gücünü artırmak, müttefikler arasındaki bu iş birliğinin genişlemesi ve savunma silahlarındaki değişiklikler, NATO’nun son yıllardaki çalışmalarının en önemli yönlerinden biri olmuştur. Savunmasına, nükleer silahlar ve füzeler gibi yeni silahların geliştirilmesiyle çok kapsamlı olarak devam etmektedir. Aynı zamanda Sovyetler Birliği ve diğer sınıf mücadelelerinin gelişmesini de ortak bir duruşla karşılık veriyor ve engelliyor. 1949’dan beri fiilen kesintiye uğrayan SSCB ile siyasi müzakereler yapma girişimleri 1955’te yeniden başlatıldı.
Kapitalist devletler arasında iş birliğini teşvik etmek için silahlı kuvvetlerin eğitimi, Yüksek rütbeli Müttefik Komutanları tarafından, Avrupa, Atlantik veya İngiliz Kanalında düzenli olarak uluslararası düzeyde düzenlenir.
Üye devletlerin hükümetleri Organize tatbikatlarına üst düzeyde katılıyor.
Bu tatbikatlar, üye devletlerin hükümetlerinin NATO tatbikatları ile ulusal tatbikatları koordine etmelerini sağlamak ve telekomünikasyon sistemi kontrolünü kontrol etmek için önceden ayrıntılı olarak planlanmaktadır.
İki tür tatbikat vardır: hiçbir askerin katılmadığı personel tatbikatları ve birlik katılımı olanlar.
Personel tatbikatları, CPX kod harfleriyle (“Komut Merkezi Egzersizi”nin İngilizce kısaltması) belirlenir.
Bu tatbikatların amacı, komutanları ve kurmay subayları savaş zamanı sorunları ile karşı karşıya getirmek, stratejik planları ve yürütme organlarının etkinliğini test etmek ve değerlendirmek, taktik ve diğer sorunları incelemektir.
CPX, bütün savunma alanlarındaki engelleri kaldırmak, teorik problemleri çözmek, çatışma alanlarını test etmek, çatışma çıkarıp, çatışmayı engellemeyi öğrenmek, denetim altında tutmak için yapılır.
NATO’nun kirli savaşı
1956’dan itibaren NATO; saldırı, yaptırım, yıkım süreci başlatmıştır. Başta sosyalist ülkeler olmak üzere, kendi üyeleri ya da üye olmayan ülkelerde cinayetler işlemek, kaosa sürüklemek, bölgesel savaşlar çıkarmak, ülkeler içinde gelişen halk ayaklanmalarını bastırmak, demokrat, sol-sosyalist hareketleri boğmak, sermaye için yeni bölgeler ve ham madde kaynakları bularak gasp etmek esas görevlerini oluşturuyor.
NATO bütün bunların bir bölümünü askeri ordularıyla yaparken, bir bölümünü de yasal olmayan ama yasal gasp, katliam ve cinayetler işleyen sivil ordularıyla yapmaktadır. Bunlar, cezası olmayan karanlıkta işlenen cinayetler ve suçlardır.
NATO içinde inşa edilen Özel Harp Dairesi, bütün üye ülkelerde farklı adlandırmalar altında bu katliam ve cinayetleri organize eden ve yapan, özel ve gizli daireler kurmuştur. Her ülkede adı başka olsa da, hedef aldıkları sosyalist, demokrat ve haklarını arayan emekçilerdir, ezilen ve bağımsızlığını isteyen halklardır.
Bu örgütlenme Uluslararası alanda ikinci dünya savasında kendini gösterdi. Gehlen Örgütü (Reinhard Gehlen) olarak duyuldu. Gehlen, Almanya Genelkurmay Başkanlığı Yabancı Ordular Doğu Departmanın başkanıydı.1Eylül 1939 Polonya baskınını, Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne düzenlenen Barbarossa adlı Operasyonu hazırlayan ve katılanlarındandı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan işgal güçlerinin rızasıyla, 1955’te federal hükümet tarafından devralınan ve 1956’da Federal İstihbarat Servisi’ne (BND) dönüştürülen bir yabancı istihbarat servisi olan Gehlen örgütünü kurdu. Bu örgütün birçok subayını ABD Latin Amerika’ya kaçırıp devşirdikten sonra, bunlarla NATO bünyesinde katliam ve cinayetler işleyecek olan Özel Harp Dairesini kurdu. “CIC’nin (Karşıt İstihbarat Birimi) savaş sonrası yıllarda üst düzey bir Nazi’yi devşirdiğini açıklamasıyla ortaya çıkabilmişti. Özellikle, Alan Ryan tarafından ABD Adalet bakanlığı için hazırlanan 600 sayfalık bir çalışma, SS ve Gestapo subayı Klaus Barbie’nin CIC tarafından 1947 yılında devşirildiğini doğruluyordu.” Barbie, 1943-44 yıllarında Fransa’da 4.000 direnişçi işçi ve Yahudi’nin ölümünden ve 15.000 kişinin de ölüm kamplarına yollanmasından sorumluydu. Bu subaylardan biri de Hans Otto’dur. Bu katliam ve cinayet dairesi böyle barbarların tecrübesi üzerine kuruldu. Bu dairenin en çok katliam yaptırdığı, cinayetler işlediği yerlerin başında Latin Amerika ülkeleri gelmektedir.
Özel Harp Dairesi
Türkiye de ise, 3 Kasım 1996’da Susurluk “kazasından 2 yıl sonra, 22 Ocak 1998’de Başbakan Mesut Yılmaz, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş imzasını taşıyan Susurluk Raporu’nu milyonlarca televizyon izleyicisi önünde açıklamak zorunda kaldı. Açıklamasında “Raporla ortaya çıkanlar rezaletin daniskası’ sözleriyle başlayan Yılmaz, ‘devlet içinde bir infaz gurubunun oluşturulduğunu’ ve devletin tüm kurumlarının durumdan haberdar olduğunu” kabul etti.
NATO Kapsamında Özel Harp Dairesinin Türkiye’de aktif olduğunu artık herkes öğrenmiş ama kimse de bir şey yapamıyordu. Özel Harp Dairesi’nin sivil örgütlenmesi görevi Türkeş’e verilmişti. Eski CİA Başkanı William Colby yaptığı açıklamada” Türkiye’nin komünistlerin eline düşmemesi için CİA’nin antikomünist kuruluşlara destek vermiş olması ihtimali bulunduğunu” söylemişti.
Daha net cümlelerle ABD, Savunma Bakanı Robert McNamara askeri yardım amaçlarını açıklarken,” daha kesin olarak belirtmek gerekirse, Latin Amerika’ya yapılan yardımlarda güttüğümüz temel amaç, gerekli olduğu yerlerde polis ve diğer güvenlik kuvvetleriyle birlikte, ihtiyaç duyulan iç güvenliği sağlayacak yetenekte yerli askeri ve yarı askeri güçlerin yetiştirilmesine yardımcı olacaktır.”
Ecevit konu hakkında, “1978-79’daki Başbakanlığım sırasında bir Doğu ilini ziyaret ederken oradaki askeri birliğin komutanı olan generalle görüşürken, ‘bu ilçedeki MHP başkanı Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısı, gizli elemanlardan olamaz mı?’ dedim, General ‘evet öyledir’ yanıtını verdi” der. Cumhuriyet 14 Ekim 1985.
Talat Turhan 16 Kasım 1991’de Milliyet gazetesi ile yaptığı söyleşide, Kontrgerilla lafı Türkiye’de “ilk kez 12 Mart 1971’den sonra İstanbul Erenköy’deki köşkte (Ziverbey Köşkü) baskı görenlere karşı kullanıldı.” Kontrgerilla, Türkiye’de “Özel Harp Dairesi’dir” der.
Talat Turhan Özel Harp Dairesi ne zaman kuruldu, amacı ne? Sorularına ise: “Özel Harp Dairesi bir düşman istilasına karşı memleketi korumak ve milli direnişi örgütlemek, yardımcı olmak amacıyla kuruldu. Ama devlet adına yer altı örgütü kurarsanız, o sizin elinizden kayar ve yeraltının her türlü pisliğine bulaşır. Türkiye’de 20 yıldan beri olan karanlık ve herkesin kafasını bulandıran bu olayları kim yaptı? Şimdi Türkiye’nin gündeminde bu soru var.”
“Ne zaman kuruldu? Kesin tarihini bilmiyorum. Türkiye 1947’den itibaren İkili Antlaşmalarla ABD’nin etkisi altına girmeye başladı. Ardından Türkiye, NATO’ya üye oldu. ABD’nin etkisi daha da arttı. ABD, Komünizme karşı bir antikomünist cephe kurma yaratma çabası içindeydi. Her ülkede antikomünizmi örgütledi. Bunu açık da yaptı, gizli de. NATO’ ya girmemizden sonra önce Seferberlik Tektik Kurulu olarak kuruldu bu teşkilat. Ardından kuruluşun adı Özel Harp Dairesi olarak değiştirildi.”
“12 Mart’tan önce Özel Harp Dairesi’ni biliyor muydunuz?” sorusuna ise “ Tabii biliyordum, ama mahiyeti hakkında çok sınırlı bilgi vardı. Bizim ordu talimnameleri Amerikan talimnamelerinin tercümesidir.” Diye cevap verir.
80’li yıllarda birçok NATO üyesi ülkelerde kontrgerilla-gladio-derin devlet vs. adı ile adlandırılan bu karanlık örgütlenmeler deşifre edildi. Ancak hiçbir hükümet bunlara karşı bir şey yapamadı.
Türkiye’de ilk olarak 1973 yılında Talat Turhan’ın Sıkıyönetim Mahkemesine verdiği dilekçe sonucu, “konu resmiyete döküldü o dönemde işkence gören eski Milli Birlik Komitesi Üyesi Numan Esin ayağını gösterince konu, Suphi Karaman tarafından parlamentoya getirilse de” devlet kabul etmedi.
Ecevit 26 Eylül 1973 günü Ordu ve Giresun’da yaptığı konuşmalarda “Kontrgerilla’nın örtüsü kaldırılmalı karanlık tertiplere girenlerin hiç olmazsa yetkileri ellerinden alınmalı.” Konuşmaları yapmıştı. Lakin Başbakan olunca da “Kontrgerilla iddialarını ispat etmek için devlet arşivlerini karıştırmaya gerek yok.” demişti.
1965’ten bu yana Türkiye’de Özel Harp Dairesi tarafından çok sayıda cinayet ve katliam yapıldı. Hepsi aydınlatılmadı, katiller de yargılanmadı. Bu cinayetleri işleyenlerden birkaç tanesi, aynı karanlık el tarafından, ayını yöntemlerle öldürüldü.
Yeni bir savaş programı
2020’de NATO Çağrısıyla düzenlenen bir uzamanlar toplantısında, “NATO 2030 –Yeniçağ için birlik.” Başlıklı bir rapor yayınladı.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 2019’daki NATO zirvesinde ittifakın “beyin ölümü gerçekleşmiş” nitelendirmesinin ardından uzmanlarına böyle bir çalışma yapma talimatı vermişti.
Uzmanlar raporunda NATO için Rusya ve Çin olmak üzere “iki sistematik rakip” olduğunun altını çiziyorlar. Buna ek olarak, “uluslararası terörizmin” kalıcı tehdit oluşturduğunu, ittifakın bu nedenle kendini görevlendirmesi gerekiyor.
Geçmişte olduğu gibi Dünyada gelişebilecek sınıf ve bağımsızlık hareketlerini engellemek, ülkelerde hareketlenmeler yaratıp bastırmak yeniden önemli görevleri arasında olacak NATO’nun.
Çalışmanın çoğunluğu, “Çin ve Rusya’nın sistematik rakiplerinin” oluşturacağı “tehdide” ayrılmış. kullanılan dil ölümcül bir şekilde soğuk savaşı andırıyor. Rusya bir nükleer güç olmasına rağmen, Rus silahlanma bütçesi NATO’nun yalnızca yüzde 7’si.
NATO-ideolojisinde “Rus tehdidi” ile ilgili abartılı düşünceleri, bir rakibin neden tepki verdiğini, nasıl tepki verdiğini anlamak mümkün değildir. Öyle anlaşılıyor ki Rusya’da ya da Dünya’nın başka bir ülkesinde devrim olabilir korkusu, NATO için henüz esas tehlikeyi oluşturuyor.
Bu rapora göre NATO üyesi olabilecek iki eski Sovyet Cumhuriyeti olan Ukrayna ve Gürcistan ve NATO birliklerinin Polonya ve Baltık ülkelerinde konuşlandırılması durumunda özellikle açık hale geliyor. Bu nedenle rapor, öncelikle Nato’nun kendi varlığını haklı çıkarmak ve düşmanı son derece tehlikeliymiş görüntüsü verip ev ödevini yapıyor olmalı.
Çin’in şu anda NATO güvenlik doktrininde işgal ettiği önemli yer, biraz yeni. Ülke, tüm güvenlik mimarisi açısından bir rakip olarak “çok yanlı sistematik bir rakip” olarak anılıyor. Çin yükselen bir güç olabilir. Ancak ABD’nin aksine Çin, askeri bir küresel oyuncu değil. Ülkenin şu anda denizaşırı bir askeri üssü var. ABD’nin bu tür yüzlerce üssü var. Ve ABD’nin 21 uçak gemisi varken, Çin’in iki uçak gemisi var. NATO, Çin’i nükleer silahı modernize ettiği için eleştiriyor. ABD şu anda dünyadaki en büyük nükleer silah modernizasyon programını uyguluyor. Çin, kuşkusuz son yıllarda silahlı kuvvetlerini geliştirmek için büyük yatırımlar yaptı. Ancak neredeyse tüm NATO üyesi devletlerde bunu kendileri yapıyor.
Çin’in silahlanma bütçesi, ABD silahlanma bütçesinin üçte biri veya NATO silahlanma bütçesinin dörtte birinden az. NATO raporu Çin’i özellikle saldırgan bir biçimde gösteriyorsa, bu yalnızca Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik büyümesinden kaynaklanmaktadır.
Temel olarak bunun anlamı şudur: NATO, Çin’in dünya ticaretinde lider ekonomik güç haline gelmesini önlemelidir. Çin’in bu yükselisine izin verilmemelidir, NATO -ülkelerinin onlarca yıldır diğerlerine karşı yaptıkları zorbalık burada yineleniyor.
Rapor şunu açıkça ortaya koyuyor: NATO, nükleer silah yasağı anlaşmasının kendi nükleer stratejisi üzerindeki olumsuz yansımalarının meyvelerini veriyor.
İyi bir sebep için yakın zamanda bağlayıcı olan bu anlaşmaya yalnızca bir NATO üyesi devlet katılırsa, NATO’nun tüm üye ülkeler için ilan ettiği “nükleer dayanışma” çabucak sona erebilir.
Raporun yazarları, “Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın hiçbir zaman gerçek bir nükleer silahsızlanma meydana getiremeyeceği konusunda tüm NATO üyesi devletlerin net olması gerektiğini” ve bunun uluslararası hukukla ilgisi olmadığını savunuyorlar.
NATO 2030 raporu, bu yıl Brüksel’de yapılacak bir NATO zirvesinde yeni bir güvenlik doktrini olarak kabul edilecek. Bir soğuk savaş, kapsamlı bir silahlanma yarışı ve yeni savaşlar için bir reçetedir. Kısaca, rapor bir kez daha NATO’nun askeri-endüstriyel karışımlı silahlanmayı artırması beklenen ve dünya barışını giderek daha fazla tehlikeye atan sermaye ordusundan başka bir şey olmadığını kanıtlıyor.
SİPRİ istatistiklerine bakıldığında, NATO savaş kışkırtıcılığında Dünya birincisi. NATO’nun açık yaptığı programı böyle görünse de, kapalı olarak bütün canlıların yaşamını nasıl etkileyecek, insanın yaşam ve düşünce tarzını nasıl etkileyip yönlendireceğini ilerde açık bir şekilde göreceğiz.
Devasa bütçe
Konu gizli servislere ve onların kirli silah, para ve uyuşturucu oyunundaki rollerine gelince araştırmalar bir yerde tıkanıyor, acımasızca engelleniyor.
Gizli servisler, devletlerin bilgisi dahilinde organize ettikleri yasa dışı operasyonlarla kara para aklayıp, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, insan ticareti, suikastlar, zorunlu göç, terörizm ve şantaj, sistematik olarak yapılır. Elde edilen kazançlarla bu servisler finanse edilir, buna örtülü ödeneklerden ödenen parayı da katmak gerekir.
2014 yılında, tüm NATO üyeleri savunma için toplam 942.820 milyar ABD doları (dünya çapında yaklaşık 1.776 trilyon dolar) harcadı. Bunun 654.264 milyarını Amerika Birleşik Devletleri, 270.405 milyarını Avrupa Üye Devletleri ve kalan 18.150 milyarını Kanada oluşturmaktadır.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in açıkladığı 2020 Yıllık Raporu’na göre,
NATO ülkelerinin savunma harcamaları 2020’de 1.1 trilyon dolara ulaştı
Tahmini rakamlarla NATO’ya üye 30 ülke arasında en fazla savunma harcamasını yaklaşık 785 milyar dolar ile ABD yaptı. Diğer üyelerin toplam savunma harcaması 322 milyar doları buldu.
ABD’nin ardından en çok harcama yapan ülkeler 61,8 milyar dolarla İngiltere, 59 milyar dolarla Almanya, 52,8 milyar dolarla Fransa ve 26,1 milyar dolarla İtalya oldu.
NATO’nun raporunda Türkiye’nin savunma harcamaları 12,9 milyar dolar olarak gösterildi.
En az savunma harcamasında bulunan ülkeler ise 84 milyon dolarla Karadağ, 154 milyon dolarla Kuzey Makedonya, 182 milyon dolarla Arnavutluk oldu.
2020’de gayrisafi milli hasılasının yüzde 2’sinden fazlasını savunma harcamalarına ayıran ülkeler ise yüzde 3,73 ile ABD, yüzde 2,68 ile Yunanistan, yüzde 2,33 ile Estonya, yüzde 2,32 ile İngiltere, yüzde 2,31 ile Polonya, yüzde 2,27 ile Letonya, yüzde 2,13 ile Litvanya, yüzde 2,07 ile Romanya, yüzde 2,04 ile Fransa olarak kayıtlara geçti.
Norveç ve Slovakya, gayrisafi milli hasılasının yüzde 2’sini, Türkiye ise yüzde 1,86’sını savunma harcamasına ayırdı. (Kaynak, Ömer Tuğrul Çam )
2015 itibariyle, açık olarak 4.000 tam zamanlı çalışanı bulunmaktadır. Bu kuvvetlerin yarısı Üye Devletlerden sivil ve askeri temsilci olarak konuşlandırılmıştır. Tam zamanlı personelin 300’ü büyükelçiliklerde çalışırken, Uluslararası Askeri Personel 500 üyeden oluşuyor. Üye ülkeler askeriyeleri içinde Nato’ya ait asker ve gizli askeri ve sivil orduları bunun dışında.
Toplumların değişim arzusu, olumsuzluklar boyutunda sonsuza dek tutulmaz. Sistemin bu baskı, işkence ve katliamları kendi karşıtı olan olumlu koşulları istese de istemese de zaman içerisinde mutlaka oluşacak ve ülkemiz eşit, özgür bir düzene kavuşacak. Bizler ise iyinin hızlı gelişmesine karanlığa ışık tutarak katkı sunmalıyız, hep beraber güneşli gelecek için.
Kaynak
Tim Weiner, CİA
Talat Turhan, Özel Savaş Terör Ve Kontrgerilla/ Emperyalizmin Bataklığında İstihbarat Örgütler.
Daniele Ganser, NATO’nun gizli orduları
M.Emin Değer, CİA, Kontrgerilla ve Türkiye
NATO- İnformationsabteilung – Paris