Arkadaş Z. Özger’in, “Bak, yeryüzü ne kadar geniş ne kadar dar / dur / akıtma gönlüm yaşını / gözünden öpecek bir yer bırak” dizeleri geldi aklıma, Sally Rooney’in “Güzel Dünya, Neredesin” romanını okurken.
İki arkadaşın mektuplaşmalarından oluşan bir roman Rooney’in kaleme aldığı. Sanattan, edebiyattan, yaşam içerisinde öylesine yapageldiğimiz şeylerden, sıradan, önemsenen veya önemsendiğini sandığımız konulardan bahsediyorlar, karşılıklı. Sahi, hepimiz için yaşam belli anlamda tekdüze, belli anlamda inanılmaz
ve bir o kadar da mutluluk verici, tedirgin edici olduğu gibi. Yani, Arkadaş’ın, o çok sevilen dizeleri tam da uyuyor romanın anlatımına… (Haklısınız, “kısa sözün uzunu” değil midir roman, “uzun sözün içine duyguların da katılmasıyla
kısaltılması da şiir” değil mi?)
Akışın anlama katkısı
Daha başta, “Her gün, hatta her günün her saati kendisinden önce gelen zamanın yerine geçerek onu geçersiz kılıyor, dolayısıyla hayatlarımızdaki olaylar da yalnız sürekli güncellenen bir haber akışına göre bir anlam ifade ediyor” cümlesi iki arkadaşın mektuplaşmalarının taşıdığı güçlü anlamı biz okurların beynine nakşediyor. Bu önemli, önemi de iki kişi arasında geçen bu yazışmaların aslında iki kişinin duygu ve düşüncelerinden çok ileride olduğunu gösteriyor.
“Hristiyanlıktan yaklaşık 1500 yıl kadar önce, Doğu Akdeniz bölgesinde uzmanlaşmaya dayalı kompleksiteye sahip kent ekonomileri yoluyla paranın ve malların el değiştirdiği merkezi bir saray devletler sistemi egemenmiş.”
Günümüzden 2500 yıl öncesinden söz ediyor, dikkat ettiniz mi? 1980’lerde Türkiye karasularında bulunan bir gemi batığında bulunanlardan anlaşıldığına göre bu medeniyet çökmüş. Bir teoriye göre, çöküşün nedeni iklim değişikliği…
Şimdi, iki arkadaşın kendi aralarındaki anılarını da içeren, gündelik yaşamlarından dem vuran, sevgililerini çekiştirdikleri, yaşadıkları cinselliği bile (hem de apaçık) anlattıkları mektupların ne denli yaşamsal olduğunun ötesinde: bizim ülkemizle de doğrudan bağlantılı yorumlanabileceğini düşünmekten kendinizi alamazsınız.
Sürdürülebilirlik
Mahrem yazılardır mektuplar, yollayanla yollanan arasında özeldir; sadece birinin değil, ikisinin birden izni alınması gereken hem de. Yazar, kitabının dili olarak iki arkadaş arasındaki mektuplaşmayı, bir yanıyla gizlisi saklısı olmayan yani içten ve yalın olması nedeniyle tercih etmiş. Yedikleri güzel bir yemeğin ardından sevgilisiyle yaptığı seksi anlatabiliyor, ama hemen sonra (veya öncesinde) “Dünyanın kaynaklarının bölüşümünü baştan düzenleyeceğimiz ve daha sürdürülebilir bir ekonomik modele geçeceğimiz yerde seks ve arkadaşlığı düşündüğümüz için kaybolup gitmekten…” diyerek kendisinin de o kayboluşun içinde olduğunu kabul ediyor. Sevmenin ve endişelenmenin insani olduğunu, ölümü insanların (belki de) bile isteye çağırdığını; bunun da ne yaman bir çelişki olduğunu hissettiriyor.
Betimlenenler belirginleştiğinde…
Sayfaları çevirirken, satır aralarında kendinizi görecek ve ister istemez roman
kahramanlarının yerine kendi yaşadıklarınızı (tabii, arkadaşlarınızın da)
düşüneceksiniz. Bırakın, roman kendi yatağında aksın, birazdan dönüp
yakalarsınız sizden ayrıldığı yeri. Asıl olan kendi hayatınızı kendinizin didiklemesi
ve anlamlandırması… İşte, Arkadaş’ın şiiri bir kez daha gelip takılıyor dilinizin
ucuna. Çünkü “Güneşin altında yeni bir şey yok” yaşamımızda.
Aslında çok şey var da, görmek istemediğimiz, işin içine cinsellik de girdiğinde
(hele de bizim ülkemizde, bilmem hangi kadının sutyen giyip giymemesi bile eski
bir milletvekilince suç olarak gösterilen bu günlerde) doğru da, hakikat da,
duygular da farklılaşıyor. Bakın, şöyle yazıyor biri, diğerine, “… siyası
dağarcığımızda yirminci yüzyıldan beri öyle hızlı ve derinlemesine bir çürüme oldu
ki, bulunduğumuz tarihî âna anlam vermeye çalıştığımızda kendimizi abuk sabuk
laflar ederken buluyoruz.” Çünkü herkes bir şekilde belli bir kimlik kategorisine
dört elle sarılmış durumda… Sonuç ise (mağdur bir grup -kadınlar ve azınlıklar-
karşısında zulmeden -erkekler ve beyazlar- bir grup var-mış muhakkak… birebir
alıntılıyayım) “Ancak bu şekilde kurduğumuzda mağdur ile zulmeden arasındaki
ilişki tarihsel değil teolojik oluyor, mazlumların iyiliği herkesten üstün,
zulmedenler ise kötülüğün ete kemiğe bürünmüş hali oluyorlar.” Sizi
meraklandırayım, arkasından siyasi bir eylemin olup ol(a)mayacağını yazıyor. Siz
katılır mısınız? Hem eyleme hem bu yargıya hem de böyle yaşamaya? O, yani
mektubu yazan, devletin onaylayabileceği bir politikasının tüm plastiklerin
üretiminin durdurulması olacağını söylüyor. Siz evet, siz, güzellik içgüdüsünü
yitiren insanlığın kurtulmasına yönelik bu görüşten yana olur musunuz?
Güzel Dünya, Neredesin?
Sally Rooney
Çeviren Emrah Serden
Roman
Can Yayınları, Nisan 2022, 326 s.