Mısırlı emekli general Dr. Muhammed Zeki al Elufi: Türkiye uluslararası güçlerin bir vekili olarak, onların yerine vekalet savaşı ile bu yerlere saldırıyor. Türkiye’ye şimdilik verilen görev, çete gruplarını eğiterek Libya’ya getirip halklara karşı savaştırmaktır.
ANF’den Seyit Evran ve Bahaa Eldeen Ayad, Mısır’ın önemli savunma uzmanlarından olan emekli general Dr. Muhammed Zeki al Elufi ile görüştü. Elufi verdiği röportajda, Mısır’ın dört bir yanından gelen tehditlerle yüz yüze olduklarını belirtiyor ve bu tehditlerin arka planında Türkiye’nin olduğunu söylüyor.
Dr. Muhammed Zeki al Elufi, Mısır ordusundan emekli bir general. Savunma ve askeri uzman olan Dr. Muhammed Zeki al Elufi, Cemal Abdulnasır adını alan en büyük askeri akademi olan Nasır Akademisi’nin öğretim kadrosunda ve danışmanlık yapıyor.
Mısır, mevcut dış politikasını dikkate aldığınızda ne gibi dış ve iç sorunlarla karşı karşıyadır?
Mısır, ülke olarak birçok tehdit ve saldırıyla karşı karşıyadır. Batı tarafından Libya, güneyinden Sudan-Etiyopya’daki Sed El Mehvba sorunu, doğu tarafından Sina meselesi, kuzeyinde ise Akdeniz’deki gelişmelerden gelecek tehditlerle karşı karşıya. Eskiden en stratejik tehdit, doğu ve kuzeyden geliyordu. Şimdi yeni ve farklı gelişme ve tehditler ortaya çıktı. Mısır’ın dört tarafından gelen tehditlerin ortak yanları olduğunu söyleyebiliriz. Biz de eşzamanlı müdahalelerle çözmeye çalışıyoruz.
Bu gelişme ve tehditleri kısaca açabilir misiniz?
* Doğu ve kuzeydoğusunda Sina’dan gelen tehditlerin büyük bir kısmını etkisiz hale getirdik ve Sina’ya karşı büyük bir kazanımı elde ettiğimizi belirtebiliriz.
* Güneyindeki Nil, Mısır halkına yaşam olanakları sunuyor. Nil Nehri üzerinde tarihten bu yana söz sahibiyiz. Her türlü alışverişimiz doğrudan bu suyun kıyısında bulunan ülkelerle oluyor. Sudan, Etiyopya ve diğer komşu ülkelerle aynı durumdayız.
* Mısır’ın batısında bulunan Libya sınırlarına hiçbir şekilde meşruiyeti olmayan yaklaşık 20 bin çetesiyle müdahale etmeye çalışan Türk devletinin yarattığı tehdit ve sorun. Çok önemli oranda petrol ve gaz yataklarına Libya, tüm Kuzey Afrika ve ilintili bölgeleri etkileyen konumda. Libya’nın durumu, Mısır için hem güvenlik hem de ekonomik açıdan önemlidir.
* Mısır’ın kuzeyinde bulunan Akdeniz’deki gelişmeler de Mısır için önemlidir. Akdeniz doğusunda bulunan alanın güvenliğini Mısır üstleniyor. Bu konuda hiçbir zaman bizim güvenliğimizi tehlikeye atmaya çalışan hiç kimseye izin vermeyiz.
Tüm bu sorunların ortak yanlarından da söz ettiniz, buradaki temel aktör kim?
Bu dört taraftan geliştirilmeye çalışılan tehditleri birbirine bağlantılandırmaya çalışanın Türkiye olduğu açıktır. Başkan Abdulfetah Sisi, buna defalarca işaret eden açıklamalar yaptı. Türkiye, sadece Libya üzerinden Mısır’a tehdit oluşturmuyor, aynı zamanda Nil Nehri üzerine sorun yaşadığımız Etiyopya’ya Sed El Mehvba’nın kurulmasında destek vererek de Mısır’ı tehdit etmeye başladı.
Türkiye, Dicle ve Fırat sularını da Irak ve Suriye’ye karşı üzerine bir silah gibi kullanıyor…
Türkiye, Suriye ve Irak üzerinde Dicle ve Fırat suyunu kesiyor. Bu sadece ekonomik veya siyasi bir mesele değil, aynı zamanda askeri ve yaşamsal bir meseledir. Bu suların kesilmesi sadece Suriye ve Irak’ta yaşayan halkların yaşamlarını tehlikeye atmıyor, aynı zamanda askeri ve tüm yaşamsal alanları üzerinde de büyük tehlike oluşturuyor. Elbette ki su endüstriyel ve tarımsal alanlar için de kullanılıyor. Askeri güçler de suyu kullanıyor ve yaşanacak bir sıkıntı onu da etkiliyor. Su sorununu en çok kullanan Türkiye’dir. Bu şekilde kullanılması, önümüzdeki yıllarda su savaşlarının da yaşanmasına neden olur. Türkiye izlediği bu şantaj siyaseti ile önümüzdeki yıllarda suyu petrol ve gaz ile değiştirme ya da suyu petrol, benzin ve gaz gibi satmak isteyecektir. Nitekim bazı diğer ülkelerle yaptığı bazı görüşmelerde bunu tehdit olarak kullandığını da biliyoruz. Erdoğan, zaman zaman yaptığı açıklamalarda, “En çok su benim ülkemdedir, petrol ve gaz da sizin bölgelerde çıkıyor. Ben sizin petrol ve gazınızdan pay almıyorum, siz de benim suyuma karışamazsınız” türünden açıklamalar yapıyor. Erdoğan’ın mantığı budur işte.
Zaten Türkiye’nin, silah ve cephane karşılığında İsrail’e El-Selam Projesi kapsamında su sattığını da biliyoruz. Suyu tehdit olarak kullanmak, uluslararası hukuka aykırıdır.
Şimdi Türkiye, Ilısu Barajı’nı İsrail’e vermeyi düşünüyor ve bunun yoluyla İsrail ile ilişkisini güçlendirmeye çalışıyor. Erdoğan’da bu su meselesini iyi biliyor, onun için birçok baraj yapmış, ileride bu su meselesini herkese karşı kullanmaya çalışacak ve bu da su savaşlarına da neden olabilir.
Ne yazık ki Etiyopya’da Nil Nehri konusunda Türkiye’nin tarzını kullanmaya çalışıyor.
Tam olarak ne yapıyor Etiyopya?
Mısır olarak Nil için yasal bir çerçevenin olmasını istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz. Şimdi Etiyopya’da 29 baraj yapılmış ve bu barajları elektrik üretimi için yaptığını söylüyor, ancak ülkenin yüzde 45’i elektriksiz. Bu barajlardan elde edilen enerjiyi diğer ülkelere satıyor veya kendi çıkarı için kullanıyor. Etiyopya da Türkiye ile aynı tarzı ve yöntemi kullanıyor. Bu konuda diğer ülkeler ile ilişkilerini Türkiye gibi her zaman sonuçsuz bırakıyor ki etkisini sürdürebilsin. Mısır ile Etiyopya arasında bu konuda ilişki/diyalog var, ancak bir sorun olarak ortada duruyor.
Mısır’ın diğer komşuları ile ilişkileri nasıl, ilişkilerinin bozulmasını sağlayan etkenler nedir?
Sudan ile ilişkilerimiz var. Mısır Başbakanı, Sudan’la var olan ilişkileri daha da güçlendirmek istediğini açıkladı. Bizim Mısırlı yurttaşlarımız Sudan’ın güneyinde var ve orada sağlık kurumları başta olmak üzere yaşamsal ihtiyaçlarını giderecek kurum ve kuruluşlarını kurduk. Görüldüğü gibi Mısır kimsenin hakkına saldırı yapmıyor ve özellikle de halkın yaşamsal haklarını korumada hassas. Tüm devlet ve güçleri de bu haklara saygılı olmaya çağırıyor. Nil Nehri meselesinde de tek istediği budur ve sadece yasal çerçevede hakların tanınmasıdır.
Etiyopya ile Mısır arasında yaşanan sorunlar, baraj yapma sorunu mu yoksa bu sorunların arkasında başka güçler ve nedenler mi var?
Bundan daha derinlikli ve ağırlıklı siyasi yönü olan bir meseledir. Bizim dışarıda askeri üslerimiz yok. Son dönemde Mısır kendi ulusal güvenliği konusunda birkaç kırmızı çizgisi olduğunu açıklayarak uluslararası kamuoyunun bilgisine sundu. Sed û Cefra, Nil Nehri üzerindeki hakları meselesi gibi. Etiyopya, “Mısır bazı askeri üsleri Erdê Somal’da yapmayı düşünüyor ve yapmaması gerektiğini” belirtiyor. Erdê Somal, Somal’in bir bölümü ve bağımsızlığı olan bir bölge. Etiyopya’nın bu söylemleri, bazı güçler tarafından yönlendirildiğini gösteriyor. Mısır ile Sudan arasında askeri bazı anlaşmaların olması, Mısır’ın askeri üs kurduğu anlamına gelmez.
Mısır, Mehvba Barajı’nın doldurulması konusunda yasal çerçevesinde çözülmesi gerektiği üzerinde duruyor. 2008’den beri baraj yapacaklarını söylüyorlar, ancak yapılmış değil. Amerika, barajın yapılması için dört kez 4 milyar dolar kadar para verdi Etiyopya hükumetine. Uluslararası Para Fonu da barajın yapılması için yardımda bulundu.
Bu baraj meselesi çok eskiye dayanıyor. Daha Cemal Abdul El Nasır döneminde Mısır, Eswa Barajı’nı yaparken Amerika da 4 barajın yapılması için Etiyopya’ya bir proje sundu ve yardım etti.
Biraz önce Etiyopya’nın Türkiye tarzını uygulamaya çalıştığını söyledim. Bu konuda Etiyopya ile Türkiye arasında bir ilişki olduğunu biliyoruz. Somali’de Türkiye’nin askeri üssü ve askerleri bulunuyor, yine Katar’da da Türkiye’nin askeri gücü var. Libya’da da bulunuyor. Türkiye, bu şekilde Afrika ülkeleri üzerinde etkili olmaya ve yayılmaya çalışıyor. Bazı uluslararası güçler, kendi çıkarlarına kullanmak istedikleri için Türkiye’ye yeşil ışık yakıyor.
Türkiye’nin bu politikaları bölgede başarılı olur mu?
Türkiye’nin bu girişimleri başarılı olur mu olmaz mı ayrı mesele ama biz Mısır’ın ulusal güvenliği için çizdiğimiz kırmızı çizgilerimizi korumak ve tedbirlerimizi almak zorundayız. Ulusal güvenliğin tedbirini almak ve korumak da düşmanını kendi sınırlarından uzak tutmaktan geçer. Mısır’ın güvenliği sadece sınırları korumaktan ibaret değil, askeri anlamda sınır dışından gelecek tehlikeleri bertaraf etmesini de kapsıyor. Sınırlarımıza yakın olduğu müddetçe sınırlarımıza saldırı tehlikesi her zaman olacaktır.
Türkiye’nin Libya’nın batısını işgal etmeye başlaması ile Etiyopya’nın barajı doldurmaya başlamasının aynı zamana denk gelmesi, tesadüf değil mi?
Hiç de tesadüf değil. İşgal ve barajın doldurulmaya başlamasının anlaşılarak eşzamanlı bir şekilde yapıldığına inanıyoruz. Bu da iki devlet arasında bir ittifak olduğunu, aynı yolu izlediklerini, koordineli saldırılarda bulunduklarını gösteriyor.
Türkiye’nin birçok Ortadoğu ülkesinde askeri üsleri var. Kürdistan’a saldırıyor, tamamını işgal etmeye çalışıyor, bunun yanı sıra Libya’ya işgal girişimlerini başlatmış. Her yere girerek kendini bölgenin hakimi olarak ilan etmek istiyor. Türkiye’nin bu politikaları başarılı olur mu?
30 Haziran tarihine dikkat çekmek istiyorum. Bu tarih, İhvanı Müslimin’in hakimiyetinin kalktığı tarihtir ve bu tarihten sonra Libya üzerinden ülkemize yönelik saldırılar, tehditler ve tehlikeler artarak gelmeye başladı. Etiyopya’daki baraj meselesinde tehditler çoğaldı ve bu tehditler tek bir ‘operasyon odası’nda yönlendiriliyor.
Evet, Erdoğan öyle bir yolla girmiş durumda. Eskiden birçok ülke Osmanlı hakimiyeti altındaydı ve şimdi Erdoğan bu Osmanlı hayalini gerçekleştirmek istiyor. Bunu NATO üyeliği üzerinden yapmak istiyor. İhvanı Müslimin’i (Müslüman Kardeşler) bu kirli emelleri için kullanıyor. Yani ne kadar işgalci, kirli oyun ve işler varsa bu işlerde İhvanı Müslimin’i kullanıyor.
Şu bilinmelidir; Türkiye’nin ekonomik ve askeri imkanı fazla yok ya da zayıflamış durumda, onun için Türkiye dışında her yeri idare edebilecek durumda değil. Türkiye uluslararası güçlerin elinde sadece bir tehdit sopası olarak kalmış durumda. O sopa da zamanla etkisini yitirecektir. Kuzey Irak’ta, Kuzey Suriye’de ve Libya’da bulunan Türkiye’nin askeri üsleri, hiçbir şekilde meşru değil. Bu üsler, zaman içinde kalkacak ya da kaldırılacaktır. Sadece Türkiye’nin o bölgelerde var olduğunu göstermek içindir, yani o üsler hiçbir zaman meşru ve yasal olmadı, olmayacak da.
Mısır olarak bizim Libya sınırında askeri üslerimiz var ama bu üsler, kendi sınırları içindedir, dışarıda değildir.
Türkiye’nin söz konusu projesini gerçekleştirip gerçekleştirmemesi, biraz da bölge halklarının tepki ve tutumuna bağlıdır. Erdoğan’a karşı sert bir tutum alınması gerekiyor, çünkü Erdoğan bundan başka bir şeyden anlamıyor.
Erdoğan, petrol, gaz ve su meselesinde zengin olan Sed El Cefra’ya girmek istiyor. Aynı zamanda bu bölgede uluslararası havaalanı var ve burayı da kendi amaçları için kullanmak istiyor. Bu havaalanını ele geçirenin, Libya üzerinde büyük bir etkisi olur. Kürdistan’dan tutalım Suriye ve Irak, Libya’ya kadar tüm bölge güçleri ve halkları Erdoğan’a karşı sert tutum almalı.
Bildiğiniz gibi uluslararası güçler, özellikle Britanya ve Fransa 1939’da Hitleri ikna etmek için Yugoslavya’yı verdiler ama Hitler bununla yetinmedi ve tüm Avrupa ülkelerini işgal etmek istedi, şimdi Türkiye de aynı şeyi mi yapmak istiyor?
Doğru ve anında gereken tavır gösterilmediğinde yapacağı budur. Mısır’da yeniden oluşum ve sınırlarda ulusal güvenliği sağlamak için kendi tarafımızdan gereken önlemleri almaya çalışıyoruz. Sadece Libya ve Mısır için değil, her yerde buna karşı hazırlıklı ve güçlü olmak gerekiyor.
Mısır, sorunların barışçıl, hukuki ve demokratik yollarla çözülmesinden yanadır, ancak yine de her duruma, her saldırı ihtimaline karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. Herkesin de kendi yerine yurduna sahip çıkması, kendi alanında üstüne düşen görevi yerine getirmesi gerekiyor.
Mısır ile birçok Körfez ülkesinin, Türkiye’nin bölgede gerçekleştirmek istediklerine karşı sert açıklamaları ve tutumları oldu. Ayrıca Mısır ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz üzerinde bir anlaşma sağlandı. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Körfez ülkelerinden gelen tepkileri olumlu görüyoruz. Katar dışında dış politika ve dıştan gelen saldırılara karşı verilen tutumlar iyi ve önemli. Bu işgal girişimlerine karşı da kazanacağımıza inanıyorum.
Herkes kendi çıkarları için bir ittifak veya anlaşma sağlamak ister. Türkiye’nin hiçbir hakkı olmamasına rağmen Sirte ve Cefra’da bir hat çizip kendi çeteleri, kendisine bağlı Müslüman Kardeşler için istiyor. Garip görülmesi gereken Türkiye’nin çetelerine alan yaratmaya çalışmasıdır. Hiçbir yasallığı olmayan Suriye’den taşıdığı çetelerle Libya’da onlara alan açması suçtur. Türkiye, bunu kendisine hak görüyor yanı başımızda bulunan Doğu Akdeniz’deki ve Körfez ülkelerinin hakkı olan bu yerde anlaşma sağlamayı garip görüyor. Garip veya acayip görünmesi gereken binlerce kilometrelik uzaklıkta olan Türkiye ve Suriye’den getirilen çeteler ile Libya’da hak talep etmesi ve işgal etmesidir.
Uluslararası güçlerin kendi çıkarları için yeşil ışık yaktığını söylediniz. Tam olarak ne demek istiyorsunuz?
Türkiye, bu uluslararası güçlerin bir vekili olarak, onların yerine vekalet savaşı ile bu yerlere saldırıyor. Türkiye’ye şimdilik verilen görev, çete gruplarını eğiterek Libya’ya getirip halklara karşı savaştırmaktır. Onun da şimdi yaptığı, aldığı görevi yerine getirmektir. Yani Türkiye ve çeteleri kendi elinde değiller, onlar Batılı ülkelerin isteğini yerine getirmek için gelmişler. Türkiye bunu yaparken ‘belki ben bu çelişkiler yumağı arasında kendi Osmanlı hayalimi yerine getiririm hesabını’ yapıyor.