29-30 Kasım 2014 tarihlerinde Hollanda’nın Hengelo bölgesinde toplanan Mezopotamya Halk Kongresi’nin sonuç metni yayımlandı. Asuri/Süryani/Keldani halkının siyasal parti, kültürel örgüt ve demokratik derneklerini bir çatı altında toplamak üzere toplanan kongreye çok sayıda Asuri/Süryani/Keldani kurumun yanı sıra çeşitli siyasi organizasyonlardan konuklar da katılmıştı.
Asuri/Süryani/Keldani halkının yaşadığı, Suriye, Lübnan, Irak, İran, Türkiye ve Güney Kürdistan’da kendi sosyal yaşamını, ekonomisini dilini, kültürünü, inancını, tarihini ve siyasi kimliğini örgütlemesi, geliştirmesi ve koruması için, yaşadığı bu ülkelerde, demokratik haklarını elde etmek inancıyla, diğer halkların demokratik güçleriyle birlikte mücadelenin esas alındığı belirtilen sonuç metninde demokratik bir Ortadoğu için ortak mücadele öne çıkartılıyor.
Birliklerinin adını Mezopotamya Halk Kongresi olarak belirleyen Asuri/Süryani/Keldani kurumlarının gerçekleştirdiği kongrenin sonuç metni şöyle:
Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olan Asur/Süryani/Keldaniler. Mezopotamya coğrafyasında M.Ö. örgütlenen, gelişen ve kurumlaşan halkımız, Akad, Asur, Babil, Aram, Abgar ve bunların bir devamı olan Süryani isimiyle Dünya insanlığına, Bölge halklarına yaşamın her alanında kaydettiği gelişmelerle katkıları olmuş, böylece uzun bir dönem gelişmelere öncülük etmiş ve adını tarihe yazdırmıştır. M.Ö. 612 yılında merkezi iradesi kırılan halkımız, bu tarihin bir devamı olan Abgar krallığı, Zenobya Tedmur krallığı M.S. döneme kadar varlıklarını sürdürürler. Daha sonra Roma vb değişik egemen güçler tarafından yıkılırlar. Bunlardan sonra halkımızın siyasi iradesi gittikçe erimeye başlar, kendini yaşatmanın arayışına girer.
Hiristiyanlığın çıkışını kendisine kurtuluş yolu seçer ve bu inanca dört elle sarılır. Artık yaşamını bu inanç doğrultusunda örgütler ve bu inancın kültürünü kendisine yaşam felsefesi olarak seçer. Bu inancın olumlu özelliklerinden etkilenir, diğer toplumlarla barışçıl yaşamı temel alır. Dünya gelişmeleri öyle zalim ki, savunmasız halklara yaşama şansı zor tanımakta. Bundan dolayı halkımız dönemin; Roma, Bizans, Arap, Moğol ve Osmanlı fetihlerinden, işgallerinden ve baskılarından fazlasıyla payını alır. Halkımıza ait tarihi eserler tahrip edilir, elle yazılmış kitaplar yakılır, mabedleri yıkılır ve kendisine ait değerler gasp edilir. Bu yönelimlerin her biri halkımızı tasfiye aşamsına getirmekte, onun iradesini kırmakta, ondan bir parça koparmakta ve zayıflatmaktadır.
Bütün bu zülumlerin bir devamı ve en kötüsü olan: Osmanlı İmparatorluğu ve devamı olan İttihat Teraki’nin uyguladığı katliamlar doruk noktasına. 1915 Soykırımı (Seyfo) ve devamında halkımıza uygulanan devlet, aşiret ve din baskısı sistematik olarak uygulanan bir devlet terörüdür. Bu felaket halkımızı tasfiye aşamasına getirdi, yasa boğdu ve onu siyasi ortamdan uzakalştırdı. 1924 Hakkari alanında halkımıza yapılan katliam, siyasi iradeyi kırdı, halkımızın özgür toprakları devlettin denetimine geçti. En son olarak 1933 Smele katliamı son siyasi dinamikleri bitirdi. Mezopotamya dört devlet arasında bölüşülmüş, halkımız dört devletin sınırlarıyla bölünmüş ve her devletin denetiminde esaret yaşamına tabi alınmıştır. Dolayısıyla halkımız bir birinden uzaklaşmakla, zamanla bir birine yabancılaşmış ve süreç içinde ayrı halklar gibi yaşamıştır. Halkımıza sadece sosyal yaşam imkanı bırakılmış, bu sosyal yaşam dahi devletlerin denetiminde tutulmuştur. Mezopotamya’yı işgal eden devletlerin halkımızın kendini toparlamamsı için, yerel işbirlikçi ağaları halkımızın başına musallat edilmiş, birlikte yaşadığımız halklarla inanç farklılığını çelişki olarak kullanmış ve halklarımızı bu şekilde karşı, karşıya getirmiştir. En basit bir durumda devlet, birlikte yaşadığımız halklarla hemen çelişki yaratabilimiş ve bunu bir Seyfo/Soykırım tehdidine dönüştürebilmiştir.
Bütün bu baskıların bir sonucu olarak halkımız, yaşadığı her ülkede zorunlu olarak göçe zorlandı. Butün bu olumsuz gelişmelerde, din faktörü ciddi rol oynadı diyebiliriz. Bu din faktörü, 1970 yıllara kadar devam etti. Ne zaman devrimci, sosyalist ve özgürlükçü düşünceler Türkiye, Mezopotamya/Kürdistan bölgesinde gelişti; halkımız biraz nefes aldı, ancak bu defa nüfusu azaldı. Birlikte yaşadığı halklara, yeniden güvenmeye başlıyordu. Zamanla gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, beraberinde getirdiği halkların ortak demokarsi anlayışıyla, gelinen aşama’da her ne kadar halkımızın Mezopotamya’da nüfusu azalmışsa’da, yeniden kendine özgün bir güveni oldu, birlikte yaşadığı halklarla hangi politiklarda yürüneceğini iyice gördü. Halkımız tarih sürecinde yaşadığı tüm acılara baktığımızda, salt Ortadoğu halklarından zarar görmemiş, aynı zamanda Batı’nın egemenlikçi politikalarından da nasibini almıştır. Nitekim Suriye’de bulunan Rumlar, Lübnan’da bulunan Maruniler ve Süryani Ortodoks kilisesinin bir çok kiliseye bölünmesi, Batı’nın egemenlikçi çıkarcı politikaları sonucudur. Zülmün tanımında: Sorun ırk, dil veya din değil, kim sömürüyü kendine yaşam kaynağı görüyorsa, kesinlikle o halklara helak getirmiştir.
Bütün bunları değerlendirdiğimizde biz, bilimsel demokratik felsefeye dayalı hareket etmeyi kendimize rehber edindik. Bu felsefeylen hem halkın içinde bulunan sorunlarda daha çözümleyici, birleştirici ve geliştirici oluruz, hem duşmanımızı, hem dostumuzu bir birinden ayırırız. Bu yüzden halkımızın staretejik mütefikleri, ırk, din ve kültür farkı yapmadan demokarsiyi herkes için benimseyen ve savunan güçlerdir diyoruz. Mevcut durumda farklı egemen güçlerin eliyle her açıdan bir parçalanmışlığı yaşamış, bu parçalanma durumu onun gücünü kırmış, piskolojisini zayıflatmıştır. Eğer bugün halkımız, kendisyle barışık değilse ve olmayacak iç sorunlarla kendini boğuyorsa, kesinlikle egemen güçlerin bizlere aşıladıkları zihniyetle bağlantılıdır.
Ortadoğu’da tekçi sistemlerin yıkılmasıyla birlikte başalayan dalga, demokratik öncülüğe sahip olmayışından, bu boşluğu egemen güçlerin desteğiyle AKP ve benzeri, İslamcı teze sahip mezhepçi güçler doldurdu. Bu güçlerin tezinde insanlık, ahlak, farklılık, demokrasi ve hele kadın hakları olmadığından, Mısır, Libya, Suriye vb ülkeleri kana buladılar. AKP hükümeti bunlara dayanarak Ortadoğu’da yeni bir Osmanlı sistemine heveslenmiştir. Ateşkes sürecinden yaralanan AKP, Suriye sahasına elinden gelen kötülüğü yapmış, en son İŞİD guruhuna açıktan destek sunmuştur. Suriye sahasında yaşanan bu kaos, halkımızın tekrardan göçüne vesile olmuştur. Böylesi hasas bir dönemde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin geliştirdiği üçüncü demokratik yol, artık halklar tarfından doğru çözüm perspektifi olarak algılanmış. Bu perspektif Suriye sahasında kendini demokratik kantonlar förmülünde örgütlemiştir. Bu olumlu gelişmeler, halkımızı etkilemiş ve kendisini öz iradesiyle demokratik sisteme katılmıştır. Eğer bu demokratik teze dayalı gelişmeler olmasaydı, İslamcı guruplar tarfından, farklı inanca mensup halklara tam bir vahşet yaşatılacaktı. Ve bu vahşetin asıl sorumlusu, Egemen güçlerin Ortadoğu’ya ‘ılımlı İslam’ adı altında dayattıkları yapılanmalardı ve bunların başını Türk Devleti, AKP hükümeti çekiyordu. Bütün zorlamalara rağmen, Suriye Devleti yıkılmayınca, Türkiye sınırında Rojawa/Gozarto’da gelişen halkların demokartik devrimi, bu devrimin halkların öz iradesine dayanmasını tahamül etmeyen AKP: bu devrime karşı her türlü kirli planı devreye sokmasına yol açmıştır. Türk Devleti yanı başında, Kürt, Asuri/Süryani/Keldani, Arap birlikteliğini, bunların silahlı yapılarını nasıl hazmedecekti? Artık ne rejim, ne muhalefet, sadece üçüncü alternatif çözüm vardı!
Bu demokratik alternatifin, Ortadoğu’da çözüm perspektifi olmamsı mantığıyla, düşman olan güçler dahi bir yerde bunun üzerine uzlaşıyordu. Oysa 21 Asır, Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Güney Kürdistan kendi çözüm perspektifiyle buluşturuyordu. Hemde hiç bir dış desteğeye dayalı olmadan, halkların iradesine yaslanarak gelişiyordu. Doğrusu Dünya’nın global gelişmeleride, artık böylesi bir medeni, eşitlikçi ve demokartik perspektifi zorunlu kılıyordu. Oysa ne Kapitalizmin egemen güçleri, ne de diktatörlerin yerine gelen İslam teze dayalı gerici yönetimler kabul ediyordu. Bir yandan halkları yüzyıldır sömüren, anti-demokratik uygulamaları sürekli gündemde tutan, kadınları erkeğin kölesi olarak kabul eden, farklılıkları insan yerine koymayan, başka inançlara her gün saldıran ve onları katleden bir anlayış. Bunun karşısında farklılıkları zenginlik olarak gören, eşitliği cinsler arasında her alanda savunan, halkların demokratik birlikteliğini savunan, inançların birlikteliğini isteyen anlayış! Bu iki anlayış arasındaki çatışma, yüzyılların bir çatışmasıdır. Bu çatışma faşist İŞİD guruhunun Ninova, Şengal ve Kobani saldırılarıyla zirveye ulaştırmış. Bu iki güç arasında bir savaş değil, Mezopotamya/Kürdistan merkezinde tekrardan insanlığın gelişmesine demokratik anlamda öncülük etmek isteyen, bu gelişimi İŞİD eliyle boğmaya çalışan günümüzün Ortadoğu gericiliğidir. Buna karşı Kobani direnişi bir insanlık direnişi olmasından, bütün dünya’da sempati kazandı ve özellikle Kürt kadının duruşu yeni bir Ortadoğu demokartik medeniyet gerçeğini ifade ediyordu. Şengal, Kobani direnişleri halkımızda’da büyük bir etki yarattı, Ninova’da yaşayan halkımızın, kendi güvenliğini örgütlemesine önem verdi. Artık halklar yönetilmeyi istemiyor, kendini her yönüyle örgütleyip yönetmek istiyor. Bu gelişmelerde görülen, ırkçı, İsalmcı, milliyetçi, tekçi, mezhepçi, şöven ve faşizan tezlerin tümü çürüdü.
Böylesi hasas bir süreçte halkımızın içinde bulunan değişik siyasal gurupların, kendi siyasi çıkarlarını bir tarafa bırakarak, halkın ulusal demokartik değerleri temelinde birlikte çalışmaları zorunlu hale gelmiştir. Eğer halk kendi haklarına kavuşursa, o zaman siyasi oluşumlarda kendi siyasi çalışmalarını geliştirme imkanı bulacaktır. Tersi bir durum, onları geliştirmez ve halka kaybetirir. Bizler hep birlikte, bir birimizi hazmederek ve diyalog geliştirerek bir yerlere varır, yüzyılların parçalanmışlığını da kültürümüzden atabilir ve halkın değerlerine bu şekilde layık olabliriz. Birlikteliği temel aldığımızda, birlikte yaşadığımız halklarla daha güzel ilişki içinde olur ve birlikteliğimizi güçlendiririz. Ninova, Şengal ve Kobani; biz halklara bir gerçeği kavrattı: Birlikte bir yere varılır ve demokratik haklara ulaşılır. İlk defa bu kadar halk bütün dünyada şaha kalkmış ve Enternasyonal bir daynışma gerçekleştirmiştir.
Bu tarihi gelişmelerden yola çıkarak, halkımızın Ninova’da yaşadığı felaketi dikkate alarak, halkımızın bu duruma gösterdiği duyarlılığa anlam vererek, kiliselerin bu durumda birlik içinde hareket etmelerine değer vererek; Asuri/Süryani/Keldani halkı, Mezopotamya coğrafyasında birlikte yaşadığı Kürt, Arap, Türk ve Pers halklarıyla, İslam, Yahudi, Ezidi ve Alevi inançalarıyla, farklı dillerle, farklı kültürlerle birlikte demokartik ölçülere dayalı bir yaşamı temel alıp, farklı siyasal, kültürel kurumlar, sivil oluşumlar ve bağımsız insanlar bir araya gelerek halkımızın ulusal değerlerini, demokratik haklarını dile getirmek ve halklarla birlikte ortak demokratik mücadele içinde olmak ve kendi siyasi irademizi birleştirmek için, yapılan kapsamlı tartışmalar sonucu, herkesin kendi özgün çalışmasını yürütmesi, hepimizi bir arada toplayacak ulusal ve toplumsal demokrasi anlayışına dayalı bir çatı ihtiyacını duyduk.
Bu anlayışla, dostlarımızın katılımıyla 2014-11-29-30 tarihleri arasında Hollanda’nın Hangelo Şehrinde halkımızın siyasi, sosyal, kültürel, kurum ve şahsiyetlerin katılımıyla Mezopotamya Halk Kongresini ilan ettik. Eş Başkanlık sistemini esas aldık, Eş Başkanların da içinde olduğu 15 kişiden oluşan Yürütme Konseyi seçtik.
Kongremize bizzat katılan ve bizi onurlandıran, Kürt Özgürlük Hareketi adına, KCK yürütme Konseyi üyesi Sayın Zübeyir Aydar, PJAK Eş Başkanı Sayın Haci Ahmedi, KNK Eş Başkanı Sayın Tahir Kemalizade, Türkiye’den Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Eş Başkanı Sayın Tuncay Yılmaz, HDP Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora, HDP Mardin Büyük Şehir Belediyesi Eş Başkanı Sayın Februniye Akyol, Almanya Delbruck Kilisesi Papazı Şemun Begendi, ADO temsilcisi Sayın Şabo Çelik, Özel selamlarını gönderen KCK Eş Başkanları, Sayın Besse Hozat ve Sayın Cemil Bayık. Gönderdikleri mesajlarla, Kongre Gel Eş Başkanı Sayın Remzi Kartal, HDK Eş sözcüsü Sayın Ertuğrul Kürkçü, Sosyal Demokrat Milletvekili Yılmaz Kerimo, Yazar Feyyaz Kerimo, Yazar Telim Töre, Yazar Suat Bozkuş, Seyfo Center Sorumlusu Sayın Sabri Atman, İsveç Kürt Demokratik Toplum Merkezi Eş Başkanları, Ağa Petros Askeri Akademisi adına Sayın Sargon İbrahim, İzmir Süryani Dostluk ve Dayanışma Platformu, Asur Kurtuluş Partisi, İsveç Alevi Federesyonu, İsveç Metropoliti Sayın Ablahad Gello Şabo ve Abraşiye sorumlusu Sayın Aydın Zetti Çelme, Lubnan Metropoliti Sayın George Saliba, Almanya Metropoliti Sayın Hanna Aydın,a teşekür ederiz.
Asuri/Süryani/Keldani halkının yaşadığı, Suriye, Lübnan, Irak, İran, Türkiye ve Güney Kürdistan’da kendi sosyal yaşamını, ekonomisini dilini, kültürünü, inancını, tarihini ve siyasi kimliğini örgütlemesi, geliştirmesi ve koruması için, yaşadığı bu ülkelerde, demokratik haklarını elde etmek inancıyla, diğer halkların demokratik güçleriyle birlikte mücadeleyi esas alır.
Bunun için:
Suriye’nin toprak bütünlüğünü, demokratikleşmesini ve halkların demokratik kantonlar förmülünde kendini yönetmesini savunur. Lübnan’da yaşayan halkımızın, diğer halklarla demokratik ve eşit haklara sahip olmasını destekler. İran İslam Cumhuriyeti’nin, idamları durdurması, halkların üzerindeki baskıyı kaldırması, halkların kendi siyasi iradelerini örgütlemesi ve herkesin demokratik bir sistem içinde yaşamasını ister. Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürdistan’ın kendi demokratik özerkliğini sistemleştirmesini, halkımızın kararlaştıracağı bir alanda otonomisini savunur. Güney Kürdistan bölgesinde, halkımızın demokratik ve eşit koşullarda yaşamını beniser. Irak Ninova alanında halkımıza Otonomi mantığını destekler. Bunların sağlıklı bir şekilde yaşam bulması için, halkımızın kendi askeri gücünü her yerde örgütlemesini, genel demokartikleşmeyi savunan güçlerle birlikte, özgün hareket etmesini savunur. Diaspora alanında yaşayan halkımızın, kendi kimliğini koruyabilmesi, yaşadığı halklarla birlikte uyumlu olması, kendi yaşamını her yönüyle örgütlemesini ve sürekli Mezopotamya’da yaşayan insanlara karşı duyarlı olmasını sağlar. Diaspora’da yaşayan halkımızın sisyasi, sosyal, kültürel ve bilimsel çalışmalarına büyük anlam verir ve gelişmelerini destekler.
Halkımızın yaşadığı 1915 Seyfo/Soykırım yüzüncü yılında etkinlikler düzenler, halkımızın yapacağı etkinliklere katılım sağlar.
Halkımıza ait vakıf malları, arazi ve toprakların başkaları tarfından gasp edilmesine karşı durur, bu durumları Avrupa kamuoyuna taşır.
Halkımızın haklarını savunacak lobilere destek sunar.
Halkımızın yaşadığı alanlarda seminer, toplantı ve platformlar düzenler.
Halkımıza KCB çalışmalarını, siyasi analyışını ulaştırabilmenin aracı olan basın yayın, görsel vb durumlara önem verir.
Suriye’de bulunan halkımızla dayanışma içinde olur. Suriye Gozarto alanında halkımızın güvenliğini sağlayan Ağa Petros Askeri Akademisyle, Sootoro ile ilişki içinde olur.
Ninova’da yaşayan halkımızla dayanışma içinde olur, oraya yünelik faaliyetlere katkı sunar.
PKK, Türk Devleti arasında başlayan barış sürecini destekler. AKP hükümetini müzakereye oturmasını davet eder.
Türkiye’de İmralı esaret koşullarında tutuklu bulunan Sayın Öcalan ve diğer tüm siyasi ve basın mahkumların özgürlüğünü savunur ve serbest bırakılmalarını ister.
Halkımızın isim, mezhep, lehçe ve coğrafik ayrlıkları red eder, halkımızın isimlerini, lehçelerini ve mezheplerini birer zenginlik görüp, bunların bir olduğunu savunur.
Her toplumun demokartik eşitlik ölçüsü olan kadınlara büyük önem verir, kadınların çalışmalarda eşit düzeyde yer almasını savunur ve kadınların pozitif ayrıcalığını öngörür.
PKK’nin terör listesinden çıkarılmasını desekler.
Halkımızdan Mezopotamya/Kürdistan ve Diaspora alanlarında bulunan Milletvekili, Eş Başakanları ile ilişkide olur, onlardan halkın sorunlarıyla ilgilenmelerini talep eder.
Toplumun dinamiği olan gençliğe önem verir, gençliğin gelişmesine yönelik çalışmalar yürütür.
İran sahasında bulunan halkımızla, siyasal oluşumlarıyla ilişkiye geçer.
Irak sahasında bulunan KCB taraftarlarıyla ilişkileri güçlendirir, halkımıza ait sisyasi oluşumlarla ilişki geliştirir.
Lübnan sahasında bulunan halkımızla, siyasi oluşumlarıyla ve dini kurumlarıyla ilişkiye geçer.
Halkımızın yurtsever değerleri olan Mor Şemun Bünyamin, Aşur Yusuf, Naum Faik vb insanlara sahip çıkar.
Halk davası uğrunda şehit olmuş insanları günlerinde anar. Gazi kalmış insanlara sahip çıkar.
Halklar arasındaki ilişkilere büyük önem verir ve onları korumaya çalışır.
Halkımızın her türlü hak ihlaleriyle ilgilenir, sorunları diyalogla çözmeye çalışır.
Bütün Kiliselerle eşit seviyede ilişki içinde olur, kiliselerin yurtseverlik kültürüne destek sunmalarını ve yaşanan felaketlere karşı daha duyarlı olmalarını talep eder.
Halkımıza ait Hakkari’de bulunan Mor Şemun Bünyamin Patriklik Merkezinin yeniden onarılma projesine destek sunar.
Antakya Süryani Ortodoks kiliselerin birliğini savunur, bu konuda gereken desteği sunar.
Halkımızın Mezopotamya/Kürdistan coğrafyasında, kendi yönetimini, güvenliğini ve ulusal meclisini oluşturacak alanı illerde gündemleştirir.
Kobani, Şengal ve Ninova direnişlerini destekler, onlarla her türlü dayanışma içinde olur.
Mezoptamya Halk Kongresi, halkımıza, halklara ve insanlığa kutlu olsun!
Yaşasın Halkların Kerdeşliği!
Yaşasın Halkımızın Mücadelesi!
Yaşasın Demokrasi ve Özgürlük!
Kahrolsun Faşizim ve Her Türden Gericilik!
Mezopotamya Halk Kongresi
Yürütme Kurulu