DR. MUSTAFA PEKÖZ yazdı: Zayıf da olsa Anayasa değişiklik teklifinin mecliste engele takılma olasılığı var. Toplumsal tabandaki itiraz ise meclisteki itirazdan daha güçlü. Değişikliğin referanduma gidip reddedilmesi halinde Erdoğan’ın politik geleceğinin bütünüyle sonlanmasının çok ötesinde politik dengeler yeniden şekillenecektir.
AKP-“Bahçeli merkezli MHP” ittifakına dayanan anayasa taslağının görüşülmesi kararı mecliste onaylandı. İki hafta içinde hem tek tek maddeler görüşülecek hem de maddelerin tümü üzerinde oylamaya geçilecek. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu devasa sorunlar bir kenara bırakılmış devlet kurumları bir bakıma ‘başkanlık’ sistemine kilitlenmiş bulunuyor.
Dış politikası bütünüyle çöken ve bölgesel denklem içinde yeniden yer edinme arayışlarına yönelen iktidar, ekonomik krizin getireceği sosyal sorunlarla da pek ilgilenmiyor. Toplumun farklı kesimleri arasında devletin yönlendirmesiyle derinleşen çelişkilerin çok daha büyük problemler yaratacağı bilinmesine rağmen yönetenlerin umurunda değil.
Devletin içerisinde oluşan farklı politik eğilimler iki kutup olarak somutlaşmış görünüyor: Bunlardan birincisi ‘parlamenter’ geleneğini savunanlar, ikincisi AKP merkezli ‘başkanlık’ sistemini uygulamaya geçirmek isteyen güçler.
AKP-CHP arası çelişkiler ve ortak noktalar
Her iki politik eğilim de Türkiye’nin karşı karşıya olduğu devasa sorunların aşılması için devletin reorganize edilmesinin kaçılmaz olduğuna ve bunun için de sistemin yeniden inşa edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. CHP merkezli güç, sistemin karşı karşıya olduğu uluslararası, bölgesel ve yapısal hale gelen iç krizin parlamenter sistemde yapılacak iyileştirmelerle çözümleneceğini vurguluyor. AKP merkezli güç ise çok daha merkezileşmiş bir yapı oluşturmadan krizlerin aşılamayacağını belirtiyor. Sistem içi güçlerin politik temsilcileri olarak ön plana çıkan CHP ve AKP arasındaki rekabet, devletin politik yapısının yeniden inşa edilme eksenini biçimlendirecektir. Her ikisinin gündeminde, toplumun ekonomik, sosyal ve politik taleplerinin dikkate alınarak demokratikleşme stratejisi bulunmuyor. Her ikisinin ortak noktası, devletin bekasının korunması ve güvenceye alınmasıdır. Bu bakımdan aralarındaki sorun sistemin yönetiliş biçimidir. AKP ve CHP merkezli güç odakları, Türkiye’de politik ve sosyal krizin ana merkezi olan anayasanın ilk dört maddesi üzerinde bütünüyle uzlaşmış bulunuyor. Sistemin stratejik güç odakları arasında özellikle Kürt sorunundaki ittifak esastır. Aralarında ciddiye alınabilir bir tartışma ve farklılık bulunmuyor.
Laiklik ve İslam eksenli yapılan tartışma, sistemin stratejik değişimi ve rejimin niteliği üzerinde sanıldığı gibi temel bir farklılık yaratmıyor. Çünkü Türkiye’de devlet, geçmişte Türk-İslamcı veya bugünkü haliyle İslamcı-Türkçü ideolojik-politik çizgiye göre örgütlendirilmiştir. Türkiye’de devlete egemen olan devletin laikliğiyle, devletin İslam’ı arasında oluşan denge halen varlığını esasen devam ettiriyor.
Parlamenter sistem mi, Başkanlık mı?
Geleneksel devlet politikasını esas alan CHP’nin savunduğu ‘parlamenter’ yönetim biçiminin, bugüne değin Türkiye’nin demokratikleşmesinde sanıldığı gibi ciddi bir etkisi olmadığını 60 yıllık tarihsel süreçte gördük. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sosyo-politik sorunlar hiçbir şekilde çözülmediği gibi tersine devletin çok yönlü saldırılarının tamamı ‘parlamenter’ sistem döneminde yapıldı.
AKP merkezli ‘başkanlık’ sisteminin savunucuları ise, devletin karşı karşıya olduğu krizin, güçlerin tek elden merkezileşmesiyle aşılabileceğinden ısrar ediyor. Ankara’da toplanmış politik gücün cumhurbaşkanı olarak tek bir kişinin eline verilmesinin devletin krizinin aşılmasının tek alternatif modeli olacağı savunuluyor. Devletin kurumsal yapılarının tek kişide toplanarak saldırıların merkezileştirilmesi politikası daha bugünden çok yönlü uygulanmaya konulmuş durumda. Kürtler başta olmak üzere sisteme muhalif bütün güçlerin tasfiye edilmesi, devlet kurumlarını yöneten kesimlerin ortak iradesini yansıtıyor.
İktidar, devletin karşı karşıya olduğu çöküş tehlikesinin ancak Ankara’daki gücün bir kişide merkezileştirilmesiyle aşılacağı tezini topluma kabul ettirmek için bütün olanakları kullanıyor. Sistemin stratejik merkezlerinde konumlanmış olan AKP, ‘başkanlık’ yönetimini yaşama geçirmek için devlet kurumlarını çok yönlü kullanıyor. Güç ilişkileri dikkate alındığında iç politik dengeleri kullanmada AKP bir adım önde bulunmasına rağmen, başkanlık sisteminin yaşama geçirilmesinin çok da kolay olmadığı açık. Devletin yerleşik geleneksel sistemini savunan güçler, devlet bürokrasisinde gücünü önemli oranda koruyor. Tekelci sermayenin bir kısmı ‘parlamenter’ yapının devamından yana görünüyor. En önemlisi halen güçlü toplumsal bir desteği bulunuyor: Bu nedenle Erdoğan merkezli oluşturulmak istenen ‘başkanlık’ sisteminin yaşama geçirilmesinin çok kolay olmayacağı açıktır.
Mecliste güçlük çıkabilir
Bu güç çatışması anayasa değişikliğin gündeme geldiği parlamentoda da çok net bir şekilde hissediliyor. Anayasa değişikliğinin gündeme alınması için geçerli olan 330 barajı 338 ile aşıldı. Bu oran dikkate alındığında özellikle tek tek maddelerin görüşülmesi sırasında zayıf olasılıkla da olsa bir kısım sıkıntılar gündeme gelebilir.
Devlet içerisinde stratejik kadroları elinde tutan MHP’nin iç dengeleri aynı zamanda anayasa maddelerinin tek tek oylanmasını da etkileyecektir. AKP-Bahçeli merkezli MHP ittifakına dayanan ‘anayasa’ taslağının bir kısım maddelerinin meclis görüşmelerinde reddedilebileceği olasılığı zayıf da olsa, özellikle Erdoğan’ı endişelendiriyor. Fiilen bölünmüş durumda olan MHP içerisindeki ayrışma maddelerin tek tek görüşülmesinde daha net bir şekilde hissedebilir.
Aynı şekilde AKP’nin tek bir merkez gibi hareket etmediği ve içerisinde farklı eğilimlerin olduğu ve hatta çok sayıda Gülen sempatizanı olduğu belirtiliyor. AKP, fire vermemek için bütün olanaklarını kullanacak. Eğer sanıldığı gibi AKP içerisinde belirli sayıda Gülen cemaatine yakın milletvekilleri varsa, burada Gülen’in taktik politikası ve tutumu önem kazanıyor. Özellikle cumhurbaşkanının yetkilerini belirleyen bir kısım maddelerin kabulü için 330 sınırının geçmemesi durumunda Erdoğan’ın uygulamak istediği ‘başkanlık’ stratejisi önemli bir darbe alabilir. Bunlar zayıf olasılıklar olarak hesaplanıyor.
Bazı değişikliklere uğrayarak parlamentoda onaylanacak bir anayasanın kabul edilmesi, AKP-Bahçeli merkezli MHP’nin politik pozisyonunu çok daha fazla zorlaştıracaktır. Böylesi bir sürprizin yaşanmaması için çok daha fazla dikkat edilecektir. 330 ile kabul edilen Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması zorunludur. Henüz çok erken olmakla birlikte kamuoyu yoklamaları, bu tarz başkanlık sisteminin kabul edilmeyeceğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kişisel etkinliğini ve inisiyatifini kullanarak halk oylamasında anayasaya ‘evet’ kararının çıkacağına inansa da bunun çok kolay olmadığı da biliyor.
Ya referanduma gider de reddedilirse
Sistemi temsil eden çok sayıda kurumun karşı çıktığı anayasa değişikliğine CHP’de ve özellikle MHP tabanınında güçlü bir karşı koyuşun olması Erdoğan merkezli AKP iktidarını çok ciddi oranda zorlayacaktır. Eğer anayasanın değiştirilmesi halk oylamasında geçmezse, bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politik geleceğinin bütünüyle sonlanmasının çok ötesinde politik dengelerin yeniden şekillenmesi anlamına gelir. İttifak ve güç ilişkileri tahmin edilmeyecek düzeyde değişime uğrar ve politik ve toplumsal kriz beklenilenden çok daha fazla derinleşir.
MUSTAFA PEKÖZ
AKP, anayasa referandumundan başarıyla çıkmak için özellikle Kürt bölgelerini tahmin edilenden çok daha fazla kontrol altına alacaktır. Kürt oylarının sandığa yansımaması özellikle AKP’nin çıkarlarına çok daha fazla uyumludur. Bu nedenle Kürt illerinde DBP’nin tasfiye edilmesi batıda ise HDP bütünüyle işlevsizleştirilmesi yani Kürtlerin örgütsüz ve dağınık bir güce dönüştürülmesi politikası hızla uygulanacaktır. Yani devletin silahlı gücü dahil olmak üzere bütün olanakları kullanacaktır. Eş başkanların, milletvekillerin, belediye başkanlarının, parti yöneticilerinin tutuklanmasının bir yönünü anayasa referandum süreci oluşturuyor. Uluslararası kurumların ve özellikle AB’nin baskısı sonucu eş başkanların, milletvekillerinin ve belediye başkanların serbest bırakılması için politik arka planda yapılacak görüşmeler sonuç vermediği takdirde DBP ile HDP’nin mahkeme kararıyla ‘terör örgütü’ olarak gösterilip bütünüyle tasfiye edilmesi yani kapatılması için davası açılması sürpriz sayılmaz.
Görünen şu; Başkanlık tartışmalarının sonucu ne olursa olsun politik kaos, ekonomik kriz ve toplumsal çatışma tehlikesi artarak devam edecek gibi görünüyor.