Bugün Artı Gerçek’te Gencer Çakır’ın Japon filozof Kohei Saito’nun Türkçeye en son çevrilen eseri Antroposen’de Marx: Büyümeme Komünizmi Fikrine Doğru (Ütopya Yayınevi, 2024) kitabı üzerine yazdığı uzun ve güzel yazısını okudum. Yazar başlıktaki “büyümeme fikri”ni daha anlaşılır şekle sokup “küçülme komünizmi” diye aktarmış metnine. Yazıyı merak edenler için linkini aşağıya bırakıyorum.*
Amacım aslında çok ilginç bulduğum bu fikri tartışmak değil, bu hem benim boyumu hem de bu sayfanın boyunu aşar. Yazıdaki “Hâlâ devam eden bir ‘MEGA Projesi’ var; Marx’ın yazışmaları, not defterleri yayına hazırlanınca aslında Marx’ın ekolojiye son derece önem verdiği, çok derinlikli okumalar yaptığı, muazzam sayıda not defteri tuttuğu ortaya çıktı. Saito 200 not defterinden bahsediyor. Bu metinler yayınlanmaya başlayınca Marx’ın son 14 yıllık teorik sürecinin bambaşka noktalara vardığı bir durumla karşılaşıyoruz” ifadesi bir ara ilgilendiğim başlıktaki konuyu anımsattı bana.
Kısa adıyla MEGA, açık adıyla Marx-Engels Gesamtausgabe, Karl Marx’ın 1835 ile 1883’teki ölümü arasında ve Friedrich Engels’in 1838 ile 1895’teki ölümü arasında yazdığı, herhangi bir dildeki yazılarının en büyük koleksiyonunun eleştirel baskısını yapmayı amaçlayan bir proje olup, şu ana kadar 65 cilt yayımlanmış. En son yayımlanan cilt Saito’nun sözünü ettiği ekolojik yazıları içeriyormuş. Tüm projenin 114 cilt olması bekleniyormuş.
Marx-Engels Arşivi’nin Hitler dönemindeki (1933-1945) serencamı hakikaten ilginç. Tam bir polisiye hikaye hattâ. Bilgileri Zülfikar Özdoğan’ın “Nazilerin İktidara Gelmesinden Sonra Marx-Engels Arşivi’nin Hikayesi” (Toplumsal Tarih, Sayı 201, Eylül 2010, s. 60-67) başlıklı yazısından derledim.
(Tarihi) Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) elinde olan ve esas olarak 1895’te oluşan Marx-Engels Arşivi’nde Marx’tan Engels’e 895, Engels’ten Marx’a 645 ve ikisine yazılmış 4.400 mektup; 2.371 sayfa Das Kapital yazması; August Bebel, Eduard Bernstein, Karl Kautsty, Wilhelm Liebknecht, Rosa Luxemburg, Clara Zetkin gibi önemli şahsiyetlerin mektup ve el yazmaları varmış.
Koruma amacıyla satma
Arşivin “koruma amacıyla satılması” fikri ilk kez Hitler’in iktidarı ele geçirmesi üzerine 21 Şubat 1933’te tartışılmış. Nisan 1933’te harekete geçilmiş. Berlinli sahaf David Salomon aracılığıyla rulo halindeki duvar kağıtlarının içine saklanarak Danimarka’ya kaçırılmış. Nisan 1934’de SPD’nin tüm arşivinin satılması gündeme geldiğinde akla ilk, en değerli bölüm olan Marx-Engels Arşivi gelmiş. SDP’nin 60 bin Hollanda Florini değer biçilen arşiv için ilk akla gelen “müşteri” de SSCB olmuş elbette. Ancak o yıllarda Avrupa’daki sosyalist partilerle SSCB arasındaki ilişkiler iyi olmadığı için doğrudan teklif yapılamamışsa da umulmadık şekilde Moskova 1935 Ağustosunda kendiliğinden teklif vermiş, üstelik fiyatı tartışmadan. Ancak iki yıl süren görüşmelerden sonuç çıkmamış.
Bazı sosyalistler arşivin British Museum’a, bazıları Bibliotheque Nationale’e, Hollanda sosyalistleri de Amsterdam’a gitmesini istiyorlarmış. SPD arşivin fiyatını 8-10 milyon frank/800 bin Hollanda florinine çıkararak sadece SSCB’nin müşteri olmasını sağlamış bir anlamda. Nitekim 23 Kasım 1935’te SSCB yetkilileri ile görüşmeye başlamışlar. Bu arada iyice coşup fiyatı 2,4 milyon florine çıkarmışlar. Bunun üzerine Sovyet delegasyonu masadan kalkmış.
“At pazarlığı”na dönen görüşmeler
3 Mart 1936’da görüşmeler tekrar başladığında Sovyet heyeti arşivi denetlemek istemiş. Marx’a ait bazı yazı defterlerinin arşivde olmadığı görülünce fiyatı 20 yıllık emanet süresi için 680 bin florin olarak revize etmiş, elbette bunu SPD reddetmiş. Temmuz’da Sovyet temsilcisi 10 yıl için 750 bine çıkarmış teklifi. Bizzat Stalin’in teklifi olduğu sızdırılmış. SPD buna razı olmuş. Anlaşmanın imzalanması beklenirken Sovyet heyetinin sesi yine kesilmiş.
Eylül 1936’da SPD Viyana sefaretleri aracılığıyla fiyatı 370 bin florine indirdiklerini söyleyince, SSCB “konunun at pazarlığına dönmesinden duyduğu rahatsızlığı” belirtmiş. Arşivi bir türlü elinden çıkaramayın SPD, Hitler’in ordularının Avusturya’ya girmesi üzerine Mart 1938’da Amsterdam’daki Sosyal Tarih Enstitüsü’ne kapısını çalmış. Enstitü muhtemelen bu macerayı bildiği için fiyatı iyice düşürmüş ve arşivi 72 bin florine satın almış. (Ohh!)
Nazi orduları 1940’ta Hollanda sınırlarına yaklaşınca Enstitü arşivi güvence altına almak için İskandinavya, Güney Amerika ve Türkiye’deki üniversiteler dahil bütün olanakların araştırılmasına karar vermiş (Yazar Türkiye’deki hangi üniversiteye başvurulduğunu yazmamış. Bilen var mı?). Sonunda koleksiyonun en önemli parçaları (165 sandık) İngiltere-Oxford’da açılan büroya nakledilmiş. (İkinci bir Ohhh!)
Arşivin Hollanda-Amsterdam’daki sahibine dönmesi Nisan 1946’da olmuş, arşivin tasnifi 1960’ta tamamlanmış! İşte yazının başında sözünü ettiğim MEGA Project bu arşivdeki malzemelerin 1975’ten beri tasnifini ve yayımını yürütmenin adı…
xxx
*Bazı yazılarımda “mış/miş” şeklindeki “hikaye zamanı”nı kullanmam bazıları tarafından “dedikodu üslubu” diye niteleniyor. Bilgimden emin olmayışıma karine olarak gösteriliyor. “Bilgiden emin olmak” gibi devasa bir başlığı tartışmaya açmadan sonuca geleceğim: Ben özellikle başkalarının yazılarından aktarma yaparken bu üslubu tercih ediyorum. Yazıyı “mülkleştirmemek” için. Yoksa gerçekliğini araştırmadığım, bilimsel kriterlere göre üretildiğine inanmadığım hiçbir bilgiyi paylaşmam. Kendimin her bir satırını birincil kaynaklardan derlediği yazılarımda ise “dili geçmiş zaman” kullanıyorum. Bazen de ciddi konular rahat okunsun diye hafifletmek ihtiyacı duyuyorum yazının üslubunu. Bilginin doğruluğu da yanlış olduğu ispatlanana kadar geçerlidir elbette. Bir gün bu konuya döneceğim.
Görsel: E. Capiro, 1895. “Marx ve Engels, Köln’de editörlüğünü yaptıkları Neue Rheinische Zeitung’un baskısını inceliyor, 1848”
* Ayşe Hür bu yazıyı dün (23 Ağustos’ta) yayımlamış. Gencer Çakır’ın yazısı için bkz. https://artigercek.com/forum/marx-ve-kuculme-komunizmi-fikri-315239h (ve https://siyasihaber9.org/marx-ve-kuculme-komunizmi-fikri/)