Fatma Aydın Alevi Kadınlar için yazdı
2 Nisan gecesi Maraş’a gitmek için yola çıktık. Sabah saat 7’de günlük güneşlik bir hava bizi karşılamıştı Maraş’ta. Aracımız, Pazarcık’a 13 kilometre kala jandarma tarafından durduruldu. Toplu taşıma araçlarını alamıyorlarmış, valiliğin emri böyleymiş. Jandarma komutanı bizi mağdur etmeyeceklerini, öyle ya da böyle göndereceklerini söyledi. Yarım saatten fazla bekledik, lakin ne gelen vardı, ne de giden. Bizler de araç gelmezse yürüyerek gideceğimizi söyledik. Pek itiraz etmediler ve çok kibar, ince bir tavırla bizi mağdur etmeyeceklerini ısrarla yinelediler. İçimizden bir kadının “Komutan bir taksi çağır da bizi gönder, madem” demesi üzerine komutanın da “Çok iyi olurdu da ben o kadar zengin değilim” karşılığına hepimiz güldük.
Direniş çadırında ki arkadaşlarla iletişim kurdu arkadaşlarımız. Bir aracın gelip Narlı girişinde bizi beklediğini öğrenince, aracımıza binip, geri döndük. Narlı yol ağzında bekleyen aracı takip ederek köye gittik. Yol açıktı, güvenlik güçleri tarafından kesilmemişti. Malatya’dan gelenlerin Maraş girişinde bekletildiğini öğrendik. Ankara’dan gelenler de öyle.
Yolculuk sona erip direniş çadırını karşıdan gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Araçtan inenler alkışlamaya başladı direnenleri. Direnişçiler de bizi.
Çadırın etrafı tel örgülerle çevrilmişti. Görevli kadınlar ve erkekler yolun girişinde bekliyor, kimi araçların park etmesine destek oluyor, kimi de alana girenleri güvenlik nedeniyle arıyordu. Bizi karşılayanlar kadınlardı elbette, hepsi bize sarılıyor öpüyordu. Erzincan’dan geldiğimizi öğrenince gözleri doluyor “Taaa oralardan buralara bize destek vermeye mi geldiniz?” diye soruyorlardı. Ankara’dan ve Malatya’dan gelen araçların bekletildiğini öğrenince hareketlenip, bekletilen misafirlerine haber göndermenin yollarını arıyorlardı kadınlar.
Maraş’ta direnişi kadınlar başlattı
"Kaymakamlığa, valiliğe onca dilekçe verdik. Bize hiçbir cevap verilmediler. Öğrendik ki dilekçelerimize cevap vermedikleri meramızı hazineye geçirmek için işleme başlamışlar bile."
Sarılıp görüştüğüm kadınlarla sohbet ederken direnişte kadınların önlerde olduğunu gördüğümü -hem medyadan hem de sosyal medyadan- alanda da yine çoğunluğu kadınların oluşturduğunu gözlemledim. Sahiden de böyle miydi?
Böyleydi. Bu soruyu sorduğum kadınlar direnişi başlatanın kadınlar olduğunu söylüyor. Döne ile konuşmam gerektiğini de sözlerine ekliyorlardı.
Döne ile tanıştık, tel örgülerin yanındaki çimenlere oturarak sohbet ettik. Dönenin anlattıklarını aktarıyorum:
“Burası 15 köyden oluşan bir yer. Karşı taraf ‘kampın olduğu yer’ köy merası, hayvanlarımıza ait, orada otluyorlar. Orası olmasa bizim geçim kaynağımız biter. Bu taraf da köyümüze ait. Kaymakamlığa, valiliğe onca dilekçe verdik. Bize hiçbir cevap verilmediler. Bir sabah baktım ki köyden birinin kucağında porselen tabaklar taşınıyor, sofra kuruluyor. “Hayırdır, onca tabağı nereye götürüyorsun?” diye sorunca vali ve kaymakamın köyümüzü ziyarete geleceğini, bizimle kahvaltı yapacağını söylediler. O zaman öğrendik ki dilekçelerimize cevap verilmedikleri meramızı hazineye geçirmek için işleme başlamışlar bile. Hiç birimizin haberi yok bütün bunlardan. Ben HDP’liyim, arkadaşlar kadınları örgütlememi istediler benden. Gelip kadınlarla konuştum. Maraş’tan bize çadır göndereceklerdi. Çadır kurulan alana üç gün boyunca gidip geldim ama hala söz verilen çadır gelmemişti. Nihayet bir çadır geldi ya çadır denmeye bin şahit ister. Leş gibi, kamyonların üstüne atılan brandalardan. Onu açamayacağımı anladım, eve gidip, bulgurumu, buğdayımı serdiğim brandamı, ağaçları alıp geldim. Köyden iki genç benimle geldi, birlikte çadırımızı kurduk onlar hala buradalar, görevliler.
Akşam bir kaç öğrenci ve Maraş’tan bir kadın geldi, böylece başlattık direnişimizi. Sabah 8.30’dan akşam 8.30’a kadar nöbet tutmaya başladık çadırda.
Bizim, Suriyelilere karşı önyargımız yok, onlar savaş mağduru ancak kalabilecekleri yerler mevcutken niçin bizim meralar? Türkoğlu köyü istiyor mültecileri fakat oraya yerleştirilmiyor ne hikmetse? Gördüğün yerler köye, köylüye ait. Yaklaşık 15 köy var burada, sadece bizim köy değil ki? Tam ortadan ikiye bölüyorlar bizi. Kadınlar olarak rahatlıkla karşıya geçemeyeceğiz, kozalak toplayıp, hayvanlarımız otlatamayacağız. Odunumuzu oradan temin ediyoruz. Bizim geçim kaynağımız burası. 27 bin mülteciyi buraya getirerek güvenliğimizi nasıl koruyacaklar acaba onu da çok merak ediyorum?
Ben meme kanseriyim. Eşim hakka yürüdü, bir kızım üniversite de okuyor. Eşimin ayağında protez vardı. Aramızda huzursuzluk vardı, sonradan düzeldi bana karşı iyi oldu bu kez kendisi gitti. Anneme, eşimin annesine baktım. Onlar da hakka yürüdüler, tam rahat edeceğim dediğim anda meme kanseri oldum, mememin biri alındı. Hastalığımı kafama takmıyorum, çok iyiyim. Mücadele ettikçe de daha iyi olduğumu görüyorum.
Kadınlarla konuşup çadır kurma işine giriştiğimde bazı erkekler “Döne köyü karıştırıyor” diyordu. Şimdi o erkekler de burada. Anladılar çünkü kendilerine dokunacağını. Bugün direnişimizin on birinci günü. Kadın iki erkekle başlattık, 10 oldu. 10 gündür rahatsız olsak da kazanımımız bu rahatsızlığı unutturacaktır.
Bileşenden platform oluşturduk adına da ‘Ortak Yaşam Platformu’ koyduk. Yaşamı savunuyoruz, yaşamdan yanayız çünkü. Bazı STK’lar çadır kurulmasın, ayrı olsun istediler. Herkesin çadırı ayrı kurulsun dediler. Bu tutum hoşuma gitmedi. Çünkü birleşmeye değil ayrışmaya neden olur bu tutum.
Yabancı mısın?
Döne’den sonra konuştuğum kadınlar da Erzincan’dan geldiğimi öğrenince evlerine davet ediyorlar, yemek hazırladıklarını, bizlerin acıkacağımızı düşündükleri için yemek yaptıklarını söylüyorlardı. Sabah yaşam çadırı alanına girip hoş beş ettikten sonra da bizi çadıra davet edip kahvaltı yapmamızı istiyordu her bir kadın ayrı ayrı. Çadırın içi çok temiz. Ortaya büyük bir soba kurulmuş. Arkasında yatak yüklüğü, kilimler serilmiş. Kapının yanında çay semaveri. İsteyen çayını, isteyen kahvesini alıp içiyor. Her şey çok organize ve düzenliydi.
Kadınlardan biri yabancı olduğumun belli olduğunu söyleyince, diğerleri yabancı olmadığımı, oraya geldiğim için onlardan biri olduğumu söylediler. Yabancı olduğumu söyleyen kadın da ‘Alevi değil demek istemediğini, Maraşlı olmadığını söylemek istemiştim’ dedi. Öyle ya Alevi dilinde ‘yabancı’nın ne olduğu biliniyor.
Tuvaletler de yapmıştı. Ortak Yaşam Platformu. Bence seyahat sırasında verilen molalardaki tuvaletlerden daha temizdi. Tuvalet sırasında da sohbet ettik kadınlarla. Kadınlardan biri “Nedir bizim çektiğimiz çile, hiç mi bitmeyecek çilemiz? Hala Maraş katliamının korkusu üzerimizde. Daha evvel çöplük yapacaklardı bizim ortak alanlarımıza. Köylerimizin birleştiği yeri çöplük yapacaklardı, mücadele ettik. Biz mi kazandık, yoksa askeriyenin tatbikat alanıydı ordu mu durdurdu onu da bilmiyoruz artık? Daha ona sevinemeden şimdi de bu çıktı? Herkes Suriyelileri istemediğimizi zannediyor, oysa neden o değil? Amaçları başka, bizi asimile edecekler, meralarımızı elimizden alarak geçim kaynaklarımızı yok edecekler. Allahım sen bize yardım et de, kazasız, belasız atlatalım bu mücadeleyi de.” Diyor, diğer kadınlar da “Halla,halla, amin “ diye onaylıyorlar.
Kadınlar barikatların önünde oturduğunda, güvenlik güçlerin onları kaldıramadı, kadınlara köyün erkekleri müdahale edip kaldırdı
Döne beni Azizle tanıştırdı. Aziz ile daha uzun sohbet edebildik. O da benzer şeyleri söylüyordu. Tanımadığı, kim olduklarını bilmediği insanlar. Devlet niçin kendilerinden habersiz 27 bin insanı, 3 bin nüfuslu köye getirmekte ısrarcıydı? Amaç asimle etmekti, oysa yeterince asimlasyona uğramışlardı zaten. Kürt olduğunu, Kürtçe bilmediğini söyleyince, Alevi olup olmadığını sordum; Aleviymiş. “İnancını biliyor musun peki?” sorusuna önce şaşırdı, biraz duraladı, kısa bir sessizlikten sonra bilmediğini söyledi. İnancını bilmediği için rahatsız olmadığını, dahası hiç aklına getirmediğini fark ettim. Nedenleri üzerinde konuştuk. Gittiği cemlerde umduğunu bulamadığını, dedelerin inancımızı yansıtmadığını, bundan rahatsız olduğu için cemlere gitmediğini, inancın bundan ibaret olduğunu sandığını anlattı.
Kürtçe bilmediği için rahatsız olan, inancını bilmediği için de umursamayan Aziz bence inançla ilgili bir çalışma yapacaktır. Hele şu davayı bir kazansınlar da!!
Kürt Aleviler içerisinde de Alevilik eritiliyor, görmezden geliniyor, inanç topyekün dinle ilintileniyordu. Hatta Azizle deyişler, nefesler, tevhitler ve inancımızın kadıncıl bir inanç olduğu, doğa, hayvanlar, kısaca tüm canları, canlıları kapsayan bir yol olduğu hakkında muhabbetleştik.
Direniş çadırını kamp yapılacak yere kurmuşlar ilkin. Bir hafta sonra sabah saat 5’te çadıra tomalarla saldırmışlar. “Bizi buraya sürdüler” diyor Aziz. “Biz çadırı kurduğumuzda iş işten geçmiş, meğer bizden habersiz köy merası hazineye geçirilmiş bile” diye ekliyor.
Çünkü sıkıntıyı en çok kadınlar çekecek. Hem karşı taraftan hem bizden yana arada sıkışıp kalacak kadınlar
Aziz, kadınların barikatların önüne oturduğunu, güvenlik güçlerinin onları kaldıramadığını ancak kadınlara köyün erkeklerin müdahale edip kaldırdığını defalarca dillendirdi. “Kadınlar söylemez yapar, erkekler söyler ama eyleme geçmez” dedi. “Kadın konuşmadan direkt eyleme geçiyor, ama erkekler konuşuyor, hareket etmiyor. Çünkü en çok sıkıntıyı kadınlar çekecek. Hem karşı taraftan hem bizden yana arada sıkışıp kalacak kadınlar.
Kadınlar yürümekte ısrarcı idi, komitenin almış olduğu yürümeme kararı dolayısıyla yürümediler. Bu durumdan pek hoşnut değillerdi. Kadınların ve köylünün kararı bizim için önemli, onlar yürürse bizler de yürüyecektik.”
Vakit geç olmuştu, gitmeye hazırlanmış, aracımızın yanına gelmiştik ki, bir grup genç toplanmış yürümek için ısrar ediyordu. Köyün yaşlı erkekleri ve avukat yürünmesinden yana değildi, saldırı olacağını biliyorlardı zira. Hatta avukat “Çarşambayı bekleyelim, istediğimiz sonucu alamazsak söz, ben en önde sizinle yürüyeceğim” dedi ama sakinleşmedi gençler, böyle bir kitleyi bir daha bulamayacaklarını, hazır ele geçmişken değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Birkaç dakikalık tartışmanın sonunda sakinleşmişti ki alkışlı eylem başladı, gayrı ihtiyari hep birden barikatlara, kampın olduğu yere yürüyüşe geçildi. Karşı taraftan da bir kısım koşarak korteje katılıyordu. Kitlenin yarısı yürüyüşe katılmış, yarısı da direniş çadırında yürüyüşü seyrediyordu. Barikatlara yaklaşanlar engellenince taş attı güvenlik güçlerine bir üsteğmen yaralandı. O sırada yoğun biber gazları atıldı ama nasıl! Hiç aman vermiyor hırsını alamayıp çadırlara doğru atıyordu. Biz arada kaldık. Engelliler, yaşlılar, çocuklar çok kötü oldu. Hatta bu gazlar nedeniyle hakka yürüyen canın fotoğrafını görünce çok kötü oldum. Çünkü tanışıp, konuşmuştuk onunla da.
Yola koyulduk ve yolda öğrendik ki, çadırı da kaldırmışlar, canlar cemevine geçmiş orada direnişlerini sürdürüyorlarmış.