TOLGA TÖREN yazdı: ”Fransız hükümetinin gündeme getirdiği ve Fransız işçi sınıfının ilerleyen günlerde tonu daha da artacak tepkisiyle karşılaşan “emeklilik reformu”, Yunan mitolojisindeki Kral Sisifos’un hikayesini andırıyor.”
Fransız hükümetinin gündeme getirdiği ve Fransız işçi sınıfının ilerleyen günlerde tonu daha da artacak tepkisiyle karşılaşan “emeklilik reformu”, Yunan mitolojisindeki Kral Sisifos’un hikayesini andırıyor.
Hikayeye göre tanrıları kızdırdığı için Olimpos dağının eteklerindeki bir kayayı iterek dağın tepesine taşımakla cezalandırılan Sisifos, kaya tepede sabitlendiğinde cezadan da kurtulacaktır.
Ama hikmetinden sual olunmaz tanrılar kayanın tepede sabitlenmesine hiç izin vermez.
Kaya her defasında aşağı yuvarlanır ve Sisifos her defasında yeniden başlar.
Sonsuza dek…
Bizim hikayemiz dağda değil şehirde geçiyor. Sisifos’u canlandıran Fransız sermayesi; yukarı itilecek kayayı “emeklilik hakkı” temsil ediyor; kayayı her defasında aşağı yuvarlayarak Sisifos’u yeniden başlamaya zorlayan tanrıları ise Fransız işçi sınıfı.
Sermayenin emeklilik takıntısı
1995 yılında başta özelleştirmeler olmak üzere bir dizi neoliberal politikayı hayata geçirmeye çalışan Jacques Chirac hükümetinin dokunduğu alanlardan birisidir emeklilik. Paris proletaryasının haftalar süren grev ve direnişleri sonrasında Chirac hükümeti geri adım atmak zorunda kalır.
Chirac hükümeti 2003’te bir daha dener. Sonuç daha güçlü bir protesto dalgasıdır.
“Kaya" Olimpos dağı eteklerine döner.
2010 yılında Nikolas Sarkozy, minimum emeklilik yaşını 60’tan 62’ye, tam emeklilik yaşını 65’ten 67’ye yükselterek sermayenin taleplerini yerine getirmek anlamına gelen bir “ilerleme” kaydedebilirse de sermaye için yeterli değildir.
“Kaya” tepede sabitlenmelidir.
Sıra Macron’da
“Kaya”yı tepeye sürme; ama aynı zamanda “Paris proletaryası” tarafından sallanma sırası şimdi Fransız finans sermayesinin yakını Emmanuel Macron’da. Ve görünen o ki Macron’un ilk darbeleri alması çok da uzun sürmedi.
Ancak “sarı yelekliler” tarafından iyice hırpalanmış olan Macron bu defa tedbirli davranıyor.
9 Eylül 2019’da özel sektördeki en geniş örgütlülüğe sahip sendika olan Fransa Demokratik Emek Konfederasyonu başkanı Laurent Berger’i Elysee Sarayı’na davet etti örneğin. Başbakan Edouard Phillipe’i de diğer sendikalar ve işveren örgütleri ile görüşmek için görevlendirdi.
Bir başka ifadeyle şu meşhur “sosyal diyalog” mekanizmasını çalıştırmak için adımlar attı.
Nitekim, Macron “sarı yelekliler”in darbelerinden sonra kamuoyunu dikkate almayan lider görüntüsü vermekten ürker durumda. Bu nedenle “kamuoyunu dinliyor” görüntüsü vermeye çabalıyor.
Sermayenin derdi: Esneklik
Sermaye temsilcilerinin söylemleri tanıdık: Emeklilik yaşı çok erken, emeklilik sistemi “iş gücü piyasası hareketliliği”ni ya da esnekliğini kısıtlayacak kadar katı!
Fransa’nın son derece karmaşık emeklilik sisteminin özelliklerinden birisi, yaş dahil emeklilik koşullarının belirlenmesinde mesleklerin yarattığı yıpranma ve benzeri durumların dikkate alınması.
Örneğin, metro çalışanları bir kaç yıl daha erken emekli oluyorlar; çünkü ömürlerinin önemli bir kısmını yer altında, dolayısıyla gün yüzü görmeden geçiren metro emekçilerinin yaşadığı yıpranmanın bir parça daha fazla olduğu kabul ediliyor.
Böylelike, çalışırken muaf tutuldukları “göğe bakma” hakkını, emekliliklerinde biraz daha fazla kullanma şansına sahip oluyor metro emekçisi.
Fransız halkı “hayır” diyor!
“Reform”, yukarıda bahsedilen türden “detayları” ortadan kaldırıp bütün çalışanların emekliliğini tek bir modele bağlamayı hedefliyor.
Fransız sermayesi ve uluslararası sermaye çevreleri dünyanın en ayrıntılı sosyal güvenlik sistemlerinden birisine sahip olan Fransa’da hayata geçirilmeye çalışılan bu reformu bir “uyum” ya da “karmaşayı giderme” meselesi olarak sunmaya çalışıyor.
Dolayısıyla asli hedefi, yani bir yandan sermayeye yeni ve karlı yatırım alanları yaratmak diğer yandan da işgücü piyasalarını daha da esnekleştirmek hedefini gizlemeye çalışıyor.
Ancak, Macron’un “sosyal diyalog” ya da “üstünü örtme” çabaları işe yaramış gibi görünmüyor.
Economist dergisinin aktardığına göre, bütün “düzeltme”, “sadeleştirme” ya da “uyum” vurgularına rağmen Fransız halkının reforma desteği yüzde 33’ü aşamadı.
“Düzeltme”, “sadeleştirme” ya da “uyum” gibi şekerlerin, emeklilik yaşının yükselmesi anlamına geldiğinin kamuoyu tarafından daha net anlaşılması durumunda, bu desteğin iyiden iyiye gerileyeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.
Nitekim Macron ve ekibi, reform paketinin detaylarını kamuoyuyla paylaşma konusunda oldukça “ketum”.
Sokak “HAYIR” diyor
“Reform”a desteğin düşüklüğünün asıl ve daha sarsıcı göstergesi ise, 13 Eylül’de Paris’i etkisi altına alan ulaşım işçileri grevi oldu.
13 Eylül günü kentteki 16 metro istasyonundan 10’u kapanırken, yığılma nedeniyle, açık olan metro hatlarından hizmet almak da imkansız hale geldi. Çalışanların önemli bir kısmı işe bisikletle gitmek, yürümek ya da evde kalmak zorunda kaldı. Trafik sıkışıklığı normal zamanda oluşanın iki katını aştı.
Fransa’da 2007 yılından bu yana gerçekleşen en büyük grev olan ulaşım işçileri grevi, Macron’un emeklilik reformu planına karşı oluşan en büyük toplumsal tepki aynı zamanda.
“Reform”, farklı meslekler için farklı emeklilik planlarını hayata geçirmesi nedeniyle bir çok meslek gurubunu ilgilendiriyor.
Bu nedenle avukatlardan havayolu çalışanlarına, sağlık işçilerine kadar bir çok meslekten çalışan, 16 Eylül 2019 Pazartesi günü için grev çağrısı yapıyor.
Son sözü “tanrılar” söyleyecek
Economist dergisinin 14 Eylül – 20 Eylül 2019 tarihlerini kapsayan sayısında yer alan “Yaşlıların öfkesininin riskini almak” başlıklı yazı, “Emeklilik reformuna girişen bir başka Fransız başkanı” spotuyla başladıktan sonra “Fransız emeklilik reformcularıyla kıyaslandığında Sisifos’un işi
kolaydı” cümlesiyle devam ediyor.
“Reform” taraftarı Economist haklı, keza yazının başında da vurguladığımız gibi Sisifos’u her defasında yeniden başlamaya zorlayan tanrıları Fransız işçi sınıfı temsil ediyor.
Ve Economist’in de öngördüğü üzere, son sözü “tanrılar” söyleyecek.
Hayır “gökte” olanı değil, yerde yaşayanı!
Dün Paris’te “sosyal cumhuriyet” diye ayaklananı!