İktidar milyonlarca emekliyi öyle bir sefalete mahkûm etti ki, hükümet değilse bile medyası, ara ara “düzeltme” ihtiyacı duyuyor.
Geçtiğimiz günlerde Sabah Gazetesi “Emeklinin gelirini artırmak için düğmeye basıldı” başlığı ile Orta Vadeli Program’da yer alan “tamamlayıcı emeklilik sistemi”ni halka tanıttı!
Aslında sistem ne “tamamlayıcı” ne de emeklilikle ilgili. Üzerine çok şey yazıldı.
Biz, bu yazıda “tamamlayıcı” değil “tamamlanan” emeklilik sistemi üzerinde duracağız.
Ana akım ekonomistlere göre kamusal emeklilik sistemi büyük sorun.
Çünkü açık veriyor. “Aktif/pasif oranı düşüyor”. “Aktüeryal denge bozuldu”.
Örneğin Ekonomist Mahfi Eğilmez bu “büyük” sorunu çözmek için üç şey öneriyor: Primleri arttırmak, maaşları düşürmek ya da emeklilik yaşını yükseltmek.
Düşmanca. Emekliye, hatta emekli olmayı hayal etmesi bile zorlaşan genç kuşaklara düşmanlık.
Emeklilik maaşı zaten düşük, daha ne kadar düşecek?
Primleri yükseltmek net ücretin düşmesi demek. Emekçi zaten zor geçiniyor.
Emeklilik yaşı zaten 65’e çıktı, şimdi hedefte 70 var. Ayıp.
Diğer bir liberal finansçı Özgür Demirtaş ise şunları söylemişti:
“Dünyadaki Sosyal Güvenlik sistemleri birer Saadet Zinciridir. Gençler çalışırken, sepete para atarlar. Yaşlılar emekli olunca sepetten para alırlar. Gençler sayıca fazlayken sistem işler… Aksi olunca bu Ponzi üstüne çöker.”
Ponzi: “Saadet zinciri” formunda bir tür dolandırıcılık.
Yani, emeklilere hakları olmayan bir ödeme yapıldığını ima ediyor.
“Ponzi” olmaması ve sistemin çökmemesi için ne kadar prim varsa o kadar maaş verilmeli. Primler artmalı, maaşlar düşmeli.
2008 yılında yapılan düzenleme ile emekli maaşlarının nasıl düşürüldüğünü biliyoruz. Asıl dolandırıcılık buydu.
Kamusal emeklilik sisteminin mantığı yaşlılık riskine karşı insanlara gelir güvencesi sağlanmasıdır.
Çünkü, ücret karşılığında çalışan insanlar, yani yaka renginden bağımsız işçiler piyasa sisteminde savunmasızdır. İşsiz kalabilir, hasta olabilir, engelli hale gelebilir, annelik nedeniyle işten uzaklaşabilir… Bunların her biri emekçi sınıflar için hayati risklerdir.
Sosyal güvenliğin telafi etmeye çalıştığı temel risklerden birisi yaşlılıktır.
Yaşlanınca insanlar çalışamayacağı, çalıştırılmayacağı ya da gelir kaybına uğrayacağından sokağa düşmemeli, insan onuruna yakışır bir biçimde yaşayabilmeli.
Gerçeği bir yana mantığı budur.
Dolayısıyla emeklilerin yaşamını güvence altına almak için sistem, gerekirse açık verir, vermeli.
Ancak, Özgür Demirtaş gibi liberal finansçı-ekonomist cenah her şeyi şirket gibi gördüğünden bunu anlayamıyor. Gider fazlaysa zarar olur, şirket de batar, diye düşünüyor.
Oysa devlet, sosyal güvenlik sistemindeki açıkla batmaz. Emeklilik sistemi çökmez. Ponzi değildir. Açık vermek olağandır.
Emeklilik sistemine özgü de değildir.
Neredeyse her türlü, deyim yerindeyse “kamu hizmeti bütçesi” açık verir.
Mesela, devlet, ilkokullar için harcama yapar ve eğitim bütçesi doğal olarak açık verir.
Sorun mu? Değil…
İstanbul’da, İzmir’de deprem için gerekli hazırlıklar yapılacaksa, söz konusu olan gelir değil giderdir. Yani açık verilir.
Sorun mu?
Değil. Normal.
Yeni sigortalı biri (aslında sigortalılık bile aranmamalı) kanser olursa, az prim ödedin diye ölüme terk edilmez. Tedavisi kamu tarafından karşılanır. Daha doğrusu karşılanmalıdır. Kanser hastasının karşısında, “seni benim vergilerimle yaşatıyorum” denemez. Çünkü, aynı kolektif kamusal sistem yarın olası bir durumda bunu diyeni de yaşatmalıdır. Bu bir tür dayanışmadır, toplumsallıktır.
Sosyal güvenliğin de, kamu hizmetlerinin de mantığı bu olmalıdır.
Dolayısıyla bu tür bütçe açıkları sorun değildir.
Ancak sorunlu açıklar da vardır.
Bürokratlara üç beş maaş bağlanıp yandaş şirketlere tatlı tatlı ihaleler dağıtıldığında birtakım bütçeler açık verir.
İşte bu bir sorundur.
Devlet batacağı için değil, adil olmadığı için…
Halktan çalınıp yandaşlara, sermayeye verildiği için.
Mesele kaynakların nasıl dağıtıldığı sorunudur.
Emeklilik sistemine kamu desteği kaynakların bir tür yeniden dağıtımıdır.
Burada para bakımından bir kaynak sorunu yoktur.
Çünkü devlet ulusal parayı yaratır. Paranın bittiği, kaynağın olmadığı argümanı bir şirket, esnaf, hane ya da bireyin bütçesi için doğru olabilir, ancak devlet için değildir.
Devlet emeklilik sistemine katkı yaptığında ülkedeki toplam üretime/gelire düzenleyici bir müdahalede bulunmuş olur.
Tıpkı eğitime kaynak ayırdığında olduğu gibi.
Kent lokantalarındaki gibi.
Depremzedelere kira yardımı yapıldığındaki gibi.
Yollar temizlendiğindeki gibi.
Kanser hastalarına ilaçları temin edildiğindeki gibi.
Emeklilik sistemindeki açık ya da kamu katkısı toplam gelirde emeklileri koruyucu küçük bir düzenlemedir.
Dolayısıyla “kaynak yok” demek yalandır.
Emekliyi yoksulluğa, sefalete mahkûm etme sloganıdır. Demagojidir.
Emekliye ve emekçiye verilmeyenler, sermayeye, yandaşlara verileceği içindir.
Peki, liberaller neden kamusal emeklilik sistemine bu kadar düşman?
Birincisi, ana akım liberal ezber nedeniyle… Akıllarını rehin bıraktıkları için. Emeklilik sistemini ponzi gibi değerlendirip batacağını düşünüyorlar. Devlet desteğinin, piyasaya para sürmek anlamına geleceğini ve enflasyon yaratacağını varsayıyorlar. Piyasaya sürülecek para, piyasadaki paraya oranla oldukça küçük bir miktar olmasının yanı sıra, (sermayeden alınacak) vergiyle artan para miktarı başka bir yoldan azaltılabilir, enflasyon kaygısının önüne kolayca geçilebilir.
İkincisi, liberaller bireyciler. Sanki her birey piyasada eşitmiş gibi düşünürler. Safça. “Her koyun kendi bacağından asılır”. Ancak şunu unutuyorlar: Piyasada biri Sabancı’nın diğeri işçi Mehmet’in çocuğu. Birinin her şeyi garanti, diğeri eğitim, sağlık, iş, geçim, barınma, ulaşım derdi içinde, güvencesiz. Eşit değil, adil hiç değil. Müdahale etmemek, toplumun %90’ına “sürün” demektir. Elbette kapitalizmde sosyal güvenlik bu sorunu kökten çözmez, ama bu, ona karşı çıkmayı meşru kılmaz.
Üçüncüsü, liberaller yoksula, emekçiye, emekliye her türlü kamusal katkıyı rekabetçi piyasa modelini bozan müdahale olarak görüyorlar. Oysa, ey liberal, rekabetçi serbest piyasa senin hayal dünyan dışında yok. Piyasalarda tekeller egemen. Otomotivde, iletişimde, elektrikte, metalde, telefonda, bilgisayarda, internette, e-ticarette, dijital medyada, akla hayale gelen her alanda tekeller var ve serbest piyasa laftan ibaret.
Dördüncüsü, kamusal emeklilik sisteminin yerine bireysel emeklilik sistemi ile parasını ödeyenin emekli olduğu, özelleştirilmiş bir emeklilik sistemi tasavvur ediyorlar. Böylece tasarruflar artacak, büyük emeklilik şirketleri yatırımlar yapacak, piyasa güzelce işleyecek. Bunun ilk sonucu insanların emekli olamaması, ikincisi olanların emeklilikte sürünmesidir. Ayrıca burada da özel emeklilik şirketlerinin tekeli söz konusu.
Özetle, liberaller kamusal her şeye olduğu gibi kamusal emeklilik sistemine de düşman.
Peki alternatif ne olmalı?
Emeklilikte “tamamlayıcı”ya gerek yok.
Mevcut kamusal emeklilik sistemi geliştirilmeli.
2008 yılında yapılan düzenlemeler iptal edilmeli.
Emekli maaşı insan onuruna yakışır bir seviyeye yükseltilmeli.
Bunu yapmanın önünde sermayeye hizmet tutkusu, liberal akıl tutulması, bir de örgütsüzlükten başka bir engel yok.
Her alanı piyasaya açmaya iten bitmek bilmez kâr hırsına dayalı kapitalist işleyişte insanca bir emeklilik mücadele gerektirir.
ARİF KOŞAR Evrensel için yazdı: Liberaller kamusal her şeye olduğu gibi kamusal emeklilik sistemine de düşman. Peki alternatif ne olmalı? Emeklilikte “tamamlayıcı”ya gerek yok. Mevcut kamusal emeklilik sistemi geliştirilmeli. 2008 yılında yapılan düzenlemeler iptal edilmeli. Emekli maaşı insan onuruna yakışır bir seviyeye yükseltilmeli. Bunu yapmanın önünde sermayeye hizmet tutkusu, liberal akıl tutulması, bir de örgütsüzlükten başka bir engel yok.