EVREN ÇAKMAK-UMUT GÜNER
Aslında her şeyi 12 Eylül’e ya da 20 Eylül 94’e dayandırarak anlatmaya başlamak mümkün, ancak hem biraz uzatmamak hem de LGBT’lerin sendikalara ilişkin günümüz taleplerine gelmek için 1 Mayıs 2001 kâfi bir başlangıç olacak.
Türkiye Sendikal Hareketinin LGBT işçi realitesi ile yüzleşmesi, 2001 yılının 1 Mayıs’ında Ankara’da oldu. “Peki ya eşcinsel işçiler?” başlıklı bildiri ile alana çıkan Kaos GL, “Ya birlikte özgürleşeceğiz ya da hep birlikte çürüyeceğiz” diyerek, sendikal mücadelenin neden heteroseksizme de karşı olması gerektiğini dillendirmeye başladı. Aynı zamanda Türkiyeli LGBT’lerin ilk örgütlü mitingi olan bu karşılaşma, hareketimiz için ikinci bir milat olurken, miting alanı uzun yıllar o ilk karşılaşmanın şaşkınlığını tam olarak üzerinden atamadı. Bıyık altı gülüşmeler ve “Ne işi var eşcinsellerin 1 Mayıs alanında, bunlar marijinal” lafları yıllar içinde yavaş yavaş birlikte hareket etme düsturuna evrildi. Ama sorumuz hala baki, peki ya eşcinsel işçiler?
LGBT işçilerin kilit sorunlarından biri sendikaları içinde görünür olamamak. Dolayısıyla yaşadıkları mobing, ayrımcılık, eksik istihdam, tehdit, suiistimal, cinsel saldırı vb olaylara karşı güvencesiz kalmak, örgütlenememek veya sindirilmek. 100 LGBT işçi ile 2008 yılında yaptığımız araştırmaya göre; LGBT işçiler bu durum karşısında ya kendilerini saklamak zorunda kalıyor (formalite evliliklere kadar akla gelebilecek her türlü yöntem ile) ya da yaşadıkları ayrımcılık karşısında ifşa tehdidinden dolayı hiçbir mekanizmaya başvurmamayı tercih ediyor.
Sendikalarda görünür olamama sadece LGBT işçileri etkilemiyor. LGBT işçilerin sendikalarına, kendi kimlikleri ile aktif katılım gösterememeleri hem onları örgütlenmemeye götürüyor hem de sendikaların demokratikleşme süreçlerine zarar veriyor. Sendikaların yegâne görevi olan işçi hakları mücadelesi, LGBT işçilerin hakları konusunda ne yazık ki yeterli seviyeye ulaşmış değil, ama her şey bu kadar kötü mü?
“LGBT Hakları Sendikal Haklardır” şiarı sendikalar içinde daha fazla görünür olmaya başladı. Başta KESK ve KESK’e bağlı sendikalar olmak üzere, birçok sendika bu sorunsalı aşmak ve LGBT üyelerine ulaşmak için adım atıyor. Sendikalar içindeki heteroseksizm karşıtları LGBT komisyonları kurarak örgütlenmeye hız verdi. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı maddeler, tüzüklere ve toplu iş sözleşmelerine girmeye başladı. Birlikte özgürleşme ışığı sanki bir deniz feneri gibi yollarımızı aydınlatmaya, yoldaşlık bağlarımızı güçlendirmeye başladı.
Tam da bu ihtiyaçlar ve talepler doğrultusunda birkaç yıl önce bir araya gelen bizler, Kaos GL Sendika Çalışma Grubu altında toplanmaya başladık. Altı LGBT komisyonu, bir merkezi katılım (Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası) ve birçok sendikacıyla LGBT işçilerin sorunlarına karşı ortak mücadelenin hattını genişletmeye çalışıyoruz. Niyetimiz baki olmak değil, niyetimiz Türkiye’de sendikaların LGBT işçiler ile birlikte güçlenerek iş yerlerinde ayrımcılığa bir son vermek. Yoldaşlık bağlarımız güçlendikçe bunun imkânsız olmadığına bir kez daha kanaat getiriyoruz.
Kaos GL’nin “LGBT Hakları Sendikal Haklardır” üst başlığıyla düzenlediği 3. Uluslararası Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum 13- 14 Aralık tarihlerinde Ankara, Tüm-Bel Sen toplantı salonunda gerçekleştirildi. Sempozyumun ikinci gününde ikinci oturum Türkiye ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki sendikal hareketlere ilişkin oldu.
Oturumun moderatörlüğünü İzmir Eğitim-Sen 2 No.lu Şubesi LGBTİ Komisyonu’ndan Türkan Karagöz yaptı. Konuşmacıların Türkiye ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan deneyimleri kadın, LGBTİ ve gençlik alanı üzerinden aktardığı toplantıda konuşmalarda öne çıkan noktalar şöyle oldu:
“Kapitalizmin getirdiği emek-sermaye ilişkisi dışında şekillenmeye çalışıyoruz her konuda. İdeal kapitalizm hiç olmadı ve hiç olmayacak. Emek sermaye çelişkisi her zaman dışlama, ayrımcılık, homofobi ve marjinalleştirmeyi içinde barındırır. Varlığı bunlara dayanır. Başarıya ulaşacaksa eğer, emeğin sermayeyle mücadelesi gereklidir. İşçi hareketi kendini de arındırmalıdır. Hepimiz biliyoruz; kapitalizm bir beden-cinsiyet rejimine dayanır ve heteroseksisttir. Kadınlara karşı bir iç savaş vermektedir. Nüfus kayıpları hızla telafi edilmeli, kadın doğurmalı ve eve kapatılmalıydı.
“Resmi tarih ilk cadılar avını kaydetmez. Yapılandığı beden rejimi bunun üstünden şekillenmiştir. Esneklik, bu beden ve cinsiyet rejimi özgün bir disiplin siyasa olmadan şekillenemezdi. Verimlilik ve üretim rasyonalitesine uymayan her şey sistemden dışlanır. Kapitalizm sürekli bir ‘kapatma’ rejimidir, deliyi tımarhaneye, hastayı hastaneye, suçluyu hapishaneye, askeri kışlaya, yaşlıyı bakımevine, çocuğu okula kapatır. Bu kapatma rejiminin sonu her şeyin kaydedildiği bir gözetleme toplumudur. Kapitalizme karşı mücadele, beden ve cinsiyet rejimine karşı mücadeledir.
“Kapitalizmin dayandığı beden ve cinsiyet rejimini hedeflemezsek, görevimizi yerine getiremeyeceğiz. Mevcut işçi hareketleri ve sendikal hareketler kapitalizmin ikiliklerine dayanmaktadır. Beden, cinsiyet ve disiplin rejimini aynen devralmıştır. Bu nedenle büyük sorunlarla yüz yüzedir. Biz kadınlar, LGBT’ler olarak, onlarla buluşma kanalını açmamız gerekmektedir. Bu konuda eksikliğimiz var. KESK de dahil olmak üzere bir gençlik aşısına ihtiyaç vardır.
“Emeğin kadınlaşması uzunca bir süreçtir. Kadın hareketi sendikal hareketle, kapitalizm için bir meydan okumadır. Bu nedenle sendikalar, işçi hareketleri, kadın meclisleri önemli adımlardır. Bunlar sonuna kadar beslenmeli, saldırılar karşısında desteklenmelidir.
“Eril işleyiş tarzından kurtulmamız gerekiyor. KESK bunu başlatmıştır ama bu bir çölde kum tanesi, okyanusta su damlasıdır. Bunlar kısmi hareketlerdir. İnsan hakları bağlamında, ayrımcılığa karşı mücadele artmalıdır. Bu katı erillikten arınmak için elimizden geleni yapmalıyız. Bütün sosyal örgüt modelleri, gücü ve iktidarı merkezileştiren örgütler bağlamında sorgulanmalıdır. Bütün bu genel geçer normlar, kökünden sarsılmalıdır. Bunlar sarsılmadığı sürece, ne sendikal hareket ne işçi hareketinin kazanımları erillikten kurtulmayacaktır. Çölde kum tanelerini, okyanustaki su damlalarını çoğaltalım. Biz kolektif tüm çalışmalara, LGBT’lerle beraber açığız. Önümüzdeki engelleri de aşmaya hazırız.”
“Aslında ben daha çok kadın sekreterliği yaptım. Nasıl bir yol izledik ve neler oldu? LGBT hareketiyle kamu emekçileri arasında güçlü bir bağın olduğunu söylemek mümkündür. Bugün hem KESK’in hem de Eğitim-Sen’in tüzüğünde cinsiyet kimliği ifadeleri var. Ama bir yol alındığını söylemek pek mümkün değil.
“Pratik oluşturmaya çalışıyoruz ve komisyonlarımız var. Bu arada Kaos GL ile işbirliği içindeyiz. Üniversite toplumsal cinsiyet çalışmaları yürütüldüğünde engelleme ile karşılaşıldı. Çalışmalar hedef gösteriliyor. Bu tür dış dirençler var. Bunun dışında içsel bir direnç de var. Mevcut durum böyle. ‘Kadınlar ayrı örgütlenirse sınıfı böler’ algısı mevcut ve böyle bir direnç var. Eğitim emekçilerinin büyük bir kısmını kadınlar oluşturuyor. Eğitim iş kolu kadınlaşma eğiliminde. Biz sendika olarak çeşitli kazanımlar elde edilmek isteniyorsa çeşitli politikalar geliştirilmek zorunda.
“Kadınlar daha fazla karar alma mekanizmalarında yer almak zorunda. Kadınlar örgütlenip kendini güçlendirmeli ve karar alma mekanizmaları içinde daha fazla yer almalıydı. Temel yaklaşımımız buydu. Yüzde 30 kadın kotamız ile başladık ve bu uygulandı. Bu kotayı doldurduk. 2014 kongresinde yüzde 40’a çıkardık ve muhtemelen bu kotayı dolduracağız. Evet, sendikalarda kadın çalışmaları var ama bütçe sorunu ile karşılaşabiliyoruz. En nihayetinde ‘cinsiyete duyarlı bütçe’ oluşturuldu. Kadınlar ve LGBT’ler söz konusu olduğunda ‘hayır paramız yok’ direnci ile karşılaşmayacağız. Bu elimizi güçlendiren bir uygulama. Şimdiye kadar kadın komisyonu olarak çalışıyorduk, artık meclis olarak çalışıyoruz. Kadınları ilgilendiren her karar bu organlardan alınıyor. Sendikanın genel tüzüğü ve ilkelerine aykırı olmadan.
“Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet eğitimleri verildi. Biz kendimizi güçlendiriyoruz ancak yanı başımızdaki erkeklerin dönüşüme uğramadığını fark ettik. Bu nedenle karma biçimde toplumsal cinsiyet eğitimlerine başladık. Bunun sonucunda kendi eğitimcilerimizi yetiştirdik.
“Sendikaların iç mekanizmaları böyle. Diğer iş kollarında da bunlar uygulamaya geçsin istiyoruz. Peki, toplu sözleşmelerde kadınlar ne kadar var? Toplu sözleşme mekanizmamız kuvvetli olmadığı için kadınlar da bunun içinde az.
“Devletin şöyle bir yönelimi var: Bu ülkede ciddi anlamda bir muhafazakârlık var. Öğrenci cinsiyetine göre, okulun türüne göre kadın yöneticilerin ağırlıkta olması durumu getirildi. Biz kendi özgün mekanizmamızı oluşturduk ama burası kendi içinde kapalı bir alan. Ayrıştırmanın çok fazla tehlikesi var. Erkek egemenliği her an üretiliyor ve her zaman tetikte olmalıyız. Her zaman bir ağ kurulabiliyor ve bu ağ kadınlara da LGBTİ bireylere de kapalı.
“Türkiye’ye çok yakın ama bir o kadar uzağız. Kıbrıs’ın kuzeyinde neler oluyor? Sadece medyadan izliyorsunuz ve buralarda sadece eğleniliyor algısı yaratılıyor. Kıbrıs’ın kuzeyinde ortaya konulan neo-liberal politikalar mevcut ve üretim yapılmıyor, sendikasızlaştırma, örgütsüzleştirme, sosyal kazanımların düşürülmesi şeklinde kendini gösteriyor. Eğitim, sağlık gibi temel insan haklarının ticarileştirilmesi ve bütçenin azalması sonucunu doğuruyor.
“Kıbrıs’ta özelleştirme TC hükümeti eliyle Kıbrıs’ın kuzeyinin iradesi yok sayılarak yapılıyor. Özelleştirme politikalarının peşkeş çekme mantığı ile yapılması eskiden beri aşina olduğumuz bir tutum. AKP hükümetinin izlediği emir verme mantığına Kıbrıslı Türkler olarak şiddetle karşıyız. Bir KİT kuruluşu olan Kıbrıs Türk Hava Yolları özelleştirmiş ve şirket tasfiyesi sonucunu doğurmuştur. Şu anda öyle bir hava yolumuz yoktur. Siyasi yakınlık mantığı devir edilmiştir. Konunun siyasi olduğu sonucunu doğuruyor.
“Eğitim özelleştirilmesinden bahsedersek, Kıbrıs’ın kuzeyinde bütçenin küçük bir kısmı eğitime ayrılıyor ve bu bütçenin büyük kısmı özel okullara aktarılıyor. Geçici atanan öğretmenler güvencesiz biçimlerde devlet okullarında çalışıyor. Bu nedenle devlet okullarında eğitim kalitesi düşüyor ve özelleştirme artıyor.
“Kamu çalışanlarının ücretlerinin düzenlenmesi sonucu 2009 yılında sendikal direnişe rağmen bir yasa geçirildi. 2011 yılında uygulanmaya başladı. 2011 yılından sonra işe başlayanlarda ciddi maddi ve manevi kayıplara neden oluyor. Bu yasayla işe giren öğretmenlerin hayatında yüzde 41 oranında ücret kaybı yaşandı. Kendinden bir yıl önce işe giren öğretmenlerin hayatında maddi kayıplar yaşandı ve bu öğretmenlerin motivasyonu iyice düştü.”
“Muhafazakârlaşma politikaları Türkiye’de AKP iktidarı ile başladı. Bir cami yaptırma derneği kuruldu, 202 camiimiz 160 tane okulumuz var. Din dersleri zorunlu hale geldi. Kuran kursları artmaya başladı. Külliye inşaatları başladı.
“2007 yılında Sosyal Güvenlik Yasası ile emeklilik yaşı 60’a yükseltildi. Aktif kayıtlı işsizler, yüzde 17,8 oranında artı. Bu konuda LGBT’ler hakkında veri bile yok. Çalışma hayatında, eğitimde küçük sınıflar kadın öğretmenlere veriliyor. Erkek öğretmenler araştırıldığında, LGBTİ öğretmenler olduğu sonucuna ulaştık. Fasıl 154 Yasası’nda yapılan değişikle, ‘doğaya aykırı cinsel ilişki’ suç olmaktan çıkarıldı. Ancak LGBTİ arkadaşlar henüz tam bir görünürlük sağlamış değil.”
Eğer siz de “heteroseksizm benim de meselem” diyorsanız bizimle [email protected] adresinden iletişime geçebilirsiniz.
Kaos GL Sendika Grubu Adına
Evren E. Çakmak
[email protected] / @e_chakmak