GÜLFER AKKAYA yazdı: “Böyle bir kuruma karşı verilecek mücadele kadın ve çocuklara yönelik verilen tek tek fetvalar üzerinden değil bütünsel, sürekli ve yapısal bir mücadele olabilir ancak. Bu mücadelenin besleneceği perspektif de ‘Eşitlik karşıtı Diyanet kapatılsın, siyasal İslam’a son’ olmalıdır.”
GÜLFER AKKAYA
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) kaldırılması için mücadele eden tek çevre Aleviler. Onlara destek sosyalistlerden geliyor. DİB İslam inancını yaygınlaştırmak için kurulmuştu ve İslam inancının tek mezhebini temsil ediyordu. En önemli amaçlarından biri Aleviliğe karşı “misyonerlik” çalışmalarıyla bu inancı asimile etmek ve toplumsal yapıyı İslami formasyonda tutmaktı.
Sorsan Türkiye laik bir devlet! Laikliğin gereği, din ve devlet işlerini ayrı tutmaktır. Oysa DİB’in kuruluşundan itibaren devlet mekanizmasında ve toplumsal yapı içerisinde oynadığı rol dikkate alındığında tarifteki gibi bir “ayrı tutmak”tan oldukça uzak olduğumuz ortadadır. Eğer gerçekten bir laiklik savunusu yapılacaksa bu kurum yeniden ele alınmalı ve laik devletin DİB tarzı kuruma ihtiyacı var mı sorgusu yapılmalı.
DİB, dinin siyasallaştırıldığı bir kurum. Kurulduğu günden bu yana siyasal İslam’ın temel kalelerinden biri ve partiler kurulup kapanır, darbeler gelir geçerken DİB her zaman var oldu. Kadrolarını yetiştirdi, o kadrolarla toplumun içinde dipten dipten örgütlenerek istihbarattan iktidar partilerine, İslami örgütlere ve aynı zamanda erkek egemenliğine hizmet etti.
Cumhuriyet tarihindeki katliamların tamamına bakın orada dincileri ya iktidarda ya da iktidar ortağı olarak göreceksiniz. Tıpkı faşistler gibi dinciler de siyasal partileri olsun ya da olmasın hep varlardı ve “devletlerinin bekası” için emperyalist devletlerin, sermayenin ve istihbaratın kontrolünde topluma karşı suç işleyen, katliamcı maşalar oldular.
Alevi katliamlarından, ulusal sermayeyi güçlendirecek olan 6-7 Eylül vb. saldırılara dek her yerde dinciler başrollerde.
Alevilere, Hıristiyanlara, komünistlere, sekülerlere, demokratlara ve elbette her daim kadınlara karşı çalıştı DİB.
Patriakanın en önemli ittifaklarından biri din ve inançlar. Erkek egemen bir din olarak İslam’ın Türkiye’deki en güçlü kurumlarının başında da DİB gelir. DİB, yayınları, fetvaları, eğitimleri ile erkek egemenliğini sürekli olarak yeniden yeniden üretir.
Türkiye kadın hareketi (feministler, Kemalist kadınlar, her ne kadar ölü numarasına yatsalar da Müslüman kadınlar, Kürt kadın hareketi, Alevi kadınlar, Ermeni, Rum vb tüm kadınlar) temel mücadele alanlarından biri olarak DİB’in kaldırılmasını hedeflemek zorunda. Bunu başaramadıkça elde ettiği kazanımlar erkekliğin örüldüğü, üretildiği, ailenin kutsandığı, erkek egemenliğinin ana kalelerinden biri, cinsiyetçi iktidarların sağ kolu olan bu kurumun desteği ile her zaman hedefte olacak, kaşıkla aldıklarımız kepçeyle gidecektir.
DİB, söylendiği gibi sadece din alanına bakmıyor. O, bundan çok daha fazlası için çalışıyor. Türkiye’nin kutsal ailesinin üstünde, ondan da kutsal bir kurum var: DİB. Kaba bir hesapla Alevi, Hıristiyan ve diğer inançlardan olanlar, inanmayanlar, sosyalist kesimler dahil nüfusun yüzde yirmibeşi dersek, pastanın büyük dilimini oluşturan yüzde yetmiş beşin evine gönüllü, geri kalanına zorunlu olarak girebilen bir kurumdan bahsediyoruz. Ailenin vazgeçilmezliğini, “ahlakı, namusu”, kadın bedeninin denetimini, evliliği, boşanmayı, nasıl cinsel ilişkiye girileceğini 60 milyona dikte eden bir kurumdan bahsediyoruz.
Bu haliyle DİB, bugüne dek gelmiş tüm siyasal iktidarlardan daha güçlü ve kitlesel bir kurum. İktidarlar onun bu gücünü gördükleri için onunla anlaşıp ortaklık yapmakta.
DİB kendisine aktarılan vergiler sayesinde kadın-erkek kadrolar yetiştirip ülkenin en ücra köşelerine, eviçlerine dek yollamakta, örgütlenmekte, yaşamlara müdahale etmekte.
Diyanet gittiği yerlerde sadece din bilgisi vermiyor. Dinlerin salık verdiği yaşam formatının temel unsurları arasında olan kadın erkek ilişkilerini erkekler lehine düzenlemeyi de hedefliyor.
Bugün siyasal İslamcılar AKP eliyle iyice güçlenip sadece siyasi iktidarı değil, temel devlet kurumlarını da (yargıyı, emniyeti, kısmen orduyu) ele geçirmişken kuran kurslarından yurtlarına dek kız-oğlan çocuklara, kadınlara yönelik cinsel saldırıların neden bu kadar sık ve akıl almaz boyutlarda olduğunu anlayabilmemizin anahtarı, dinlerin temel görevlerinden birinin kadın erkek ilişkilerini şekillendirmek oluşudur.
Bu nedenle kadın kurtuluş mücadelesi veren kurumların gündeminde ve hedefinde ilk sıralarda DİB ve siyasal İslam olmalıdır. Çünkü siyasi partiler gidiyor ancak DİB kalıyor! Gitmediği gibi alttan alta, tüm camilerde, okullarda, siyasi partilerin önemli bir kısmında, meslek örgütlerinde ve elbette Müslüman kadın örgütlerinin çok önemli kısmında, siyasal İslam’a uyarlanmış erkek egemenliğinin pekişmesi için çalışmalarını sürdürüyor.
Sanıldığının aksine bugün AKP iktidarda olduğu için DİB bu kadar görünür, güçlü ve işlevsel değil. Bu fikir kısmen doğru. Esas doğru olan ise DİB’in AKP gitse de gitmeyeceği ve icraatlarına devam edeceği gerçeğidir.Belki daha düşük bir bütçeyle, daha az kışkırtıcı ya da daha zayıf görünerek yapacaktır. Ama durmayacak, işini yapacak. Her iktidara göre kendisini uyarlayacaktır.
Diyanet’in iki temel misyonu var. Din ve inançlar üzerinden ayrımcılık yapmak, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği sürdürmek.
DİB’in kadın karşıtı söylemleri, müftülere nikâh yetkisinin verilmesi, kız-oğlan çocukların evliliğe mahkûm edilmesinin nedeni, İslam inancının kadın erkek eşitliğini kabul etmeyen fıtratı. Ama bu fıtratın kaynağı da patriarka denen erkek egemenliği.
Erkek egemen DİB’in şimdilerde kadınlara ve çocuklara karşı bu kadar aktif olmasının, sık sık fetva vermesinin nedeni kadınların eşitlik mücadelesinin her geçen gün daha güçleniyor olması. BugünTürkiye’de en güçlü hareket tartışmasız kadın hareketi. Bu da Diyanet’i ürkütüyor, rahatsız ediyor.
Tek tek kadınların devlet ve iktidarın erkek şiddeti ve yoksullaştırma çabalarına rağmen aile ve erkeklere karşı çıkıp, üstelik yanlarına çocuklarını da alarak hayatlarını kurma çabası onların kadınları köleleştirme planlarını tuzla buz etmekte.
AKP döneminde DİB’in her zamankinden daha fazla öne çıkmasının bir diğer nedeni de tıpkı AKP gibi DİB’in de sermaye yanlısı olması ve bunu İslam sosuyla usulünce yapabilme yeteneği.
AKP ve DİB işbirliği sermayenin ücretli çalışma şansına sahip kadınları en ağır şartlarda sömürmesine, kadın emeğinin güvencesizleştirilmesi ve ucuzlaştırılmasına hizmet etmekle yetinmedi, kadınların önemli kesimini aile ve erkeğe mahkum ederek patriarkayı güçlendirdikçe güçlendirdi.
İktidar partisinin ortağı olan en büyük güç MHP değil, DİB’tir. DİB, devletin bir organıdır ve devlet bu organını halka karşı ustaca kullanmaktadır.
O sadece inançlar arasında değil, kadın ve erkek arasında ayrımcılığın kök salması, gelişmesi ve toplumun kılcal damarlarına dek girmesi için çalışır. DİB’in cinsiyetçiliği sadece dışarıya dair değil, kendi içine de dairdir.
DİB anayasanın ve yasaların üzerinde bir kurum oldu hep. Kadınların en temel hakkı olan eğitim, çalışma, evlilik, boşanma gibi kadın kazanımlarıyla elde edilen yasalara muhalefet etti, hedef gösterdi. Töre, gelenek adı altında cinsiyetçiliği büyüttükçe büyüttü. Aileyi ve oradaki erkek şiddetini açıktan destekleyen, özendiren bir kurum oldu.
Kadın kurtuluş mücadelesi “fetva” adı altında sistematik cinsel saldırılarla hatırlanan DİB’e karşı saman alevi tarzı yükselip sönen tepkilerle sınırlı kalmamalı. Kadın kurtuluş mücadelesinin gündeminde artık “DİB kaldırılsın” talebi temel bir madde olarak yer almalıdır.
Böyle bir kuruma karşı verilecek mücadele kadın ve çocuklara yönelik verilen tek tek fetvalar üzerinden değil bütünsel, sürekli ve yapısal bir mücadele olabilir ancak. Bu mücadelenin besleneceği perspektif de “Eşitlik karşıtı Diyanet kapatılsın, siyasal İslam’a son” olmalıdır.