GÜLFER AKKAYA yazdı: “Yasa yapıcılar soyut eşitlik ilkesinden yola çıkarak değil, somut olan kadın erkek eşitsizliği üzerinden yola çıkarak boşanma sonrasında da kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik olarak durumlarını gözetecek şekilde yasalar yapmalılar, mevcut yasaları düzenleyeceklerse bu kriterle düzenlemeliler.”
GÜLFER AKKAYA
AKP yandaşı kimi basın kuruluşlarının içinde yer aldığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın başkanı olduğu KADEM’in desteklediği, yine iktidara yakın olan Boşanmış İnsanlar ve Aileler Platformu’nun başını çektiği “Ömür boyu nafaka zulmüne son” kampanyacılarının taleplerini göz önüne alan Adalet Bakanlığı söz konusu madde hakkında taslak hazırlamaya başlamış.
Ne hikmetse Bakanlık bu süreçte iktidarlardan bağımsız duran ve kadınlar için çalışan kadın kurumlarını muhatap almamış, onlarla ilişkiye geçip fikir ve önerilerini dinleme zahmetine girmemiş.
Kadınlar açısından çok önemli bir konu olan nafaka meselesinin bırakın Meclis’te gerçek anlamda tartışılıp görüşülmesini, bu konu kamuoyundan özellikle kaçırılarak, yeterince açık ve yaygın tartışılmadan yasalaştırılmaya çalışılmakta. Buna karşı çıkan kadın kurumları kamuoyuna seslerini duyuramamakta. Zaten satın alınarak susturulan medya, kadınların kazanımları olan yasal hakları AKP yandaşı ve sağcı erkeklerin istisnaları işaret ederek gasp etmek için kolları sıvamasını duyurmakta.
Erkeklik iktidarı AKP, böyle bir tezgâhla ayağına getirilen topu gole çevirme çabasında.
Nafaka hakkı ile ilgili yapılmak istenen değişiklikler şöyle:
“Adalet Bakanlığı, boşanan eşe ‘ömür boyu’ nafakaya sınır getiriyor. Bakanlık komisyonunun hazırladığı çalışmaya göre, Türk Medeni Kanunu’nun 175/l maddesindeki, ‘yoksulluk nafakasına’ 5 yıl sınırı konulacak, süreyi aile mahkemesi hâkimleri belirleyecek.
Taslak çalışmaya göre, bu maddedeki “süresiz” ibaresi kaldırılacak. Bakanlık, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan’ın önerisi ışığında, ‘Yoksulluk nafakası’nı, koşulları olması halinde ‘en az 1 yıl’ ve ‘en çok 5 yıl ile sınırlandırmayı’ tartışıyor. Çocuksuz boşanmalara en fazla 1 yıl, çocuklu boşanmalara da yine dava açılış tarihinden itibaren yani tedbir nafakası süresi dâhil olmak üzere 3 ya da en fazla 5 yıl yoksulluk nafakası verilmesi planlanıyor.
Nafaka süresini belirlemek açısından TMK’da kriterler yer alacak. Buna göre aile hâkimi, eşe ‘yoksulluk nafakası’ verilmesini ve süresini takdir ederken ‘evliliğin süresi’, ‘ortak çocuk bulunup bulunmaması’, ‘kadının (eşin) yaşı’, ‘gelir seviyesi’ ve ‘kusur durumu’ kriterlerine bakarak nafaka süresini belirleyecek. Nafaka belirlenirken, boşanan eşin (kadının) “kusur” derecesi önem taşıyacak. Kadının kusurunun % 50’den fazla olması halinde hâkim nafaka ödenmemesine karar verebilecek. Nafakanın maddi-manevi tazminatta olduğu gibi “az kusurlu” ya da “kusursuz eşe” verilmesi üzerinde çalışılıyor. Yoksulluk nafakası alan eşin mağduriyeti alınan tüm tedbirlere rağmen belirlenen 5 yıllık süre sonunda hâlâ devam ediyorsa devlet tarafından bir fon oluşturularak, nafakanın fondan karşılanması önerisi de bakanlığın çalıştığı konular arasında yer alıyor.”
Ömür boyu nafaka “zulmüne” son diye boşuna ağlamamış erkekler. Bakanları da onları kırmamış, hemen hazırlayıvermiş tasarıyı.
Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki gerçek hayat burada yazılanlardan çok farklı. İlk olarak Türkiye’deki kadınlar en zor şartlar dahil olmak üzere boşanmak yerine evliliklerini yürütmekten yanalar. Bu hem kadınlara öğretilen “ahlak” açısından hem de somut ekonomik açıdan böyle. Yani erkeklerin iddia ettiği gibi kadınlar bir aylık evlilik yapıp erkekleri ATM ya da SGK diye kullanmıyor. Bunlar olsa olsa istisna durumlar olabilir. Kanunlar da istisnalar gösterilerek değiştirilemez.
Erkekler tarafından fantastik mağduriyet edebiyatı olan kadınların erkekleri ATM ya da SGK olarak adlandırmaları bile yasa değişikliğini isteyen kesimin nasıl bir algıya ve niyete sahip olduklarını göstermekte. Bunlara sormak gerek: Evliyken bile kadınlardan kaçırdığınız, sakladığınız, gizli hesaplarda tuttuğunuz birikimleri mi nafaka olarak kadınlara ödüyorsunuz da bu kadar rahat atıp tutuyorsunuz? Nafakaların ne kadarı o erkeğin gerçek ekonomik durumuna göre belirlenmekte?
Kadınlar nafaka hakkı kazandıklarında bile bu nafakaları ödememek için erkekler bin takla atıyor, çeşitli oyunlarla kendilerini yoksul gösterip kadınlara nafaka ödemiyorlar. Kadınlar ve çocuklar en çok da bu nedenle mağdur ediliyor.
Ayrıca çoğunlukta mahkemelerin bağladığı nafaka miktarları o kadar düşük ki. Asgari ücretten bile çok az. Erkekler kadınlarla evlenip bir de çocuk/lar doğurtup ardından boşandıklarında kadınları bu kez çocuklu olarak ortada bıraktıklarında hiç de “Ben ne yapıyorum, bu yaptığım adil mi?” diye düşünmüyorlar. Aksine birçok örnekte tanık olduğumuz gibi bizzat kadınlardan öç almaya, kadınların burunlarını sürtmeye çalışıyorlar. Bu nedenle ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Ayrıca nafaka sadece yoksulluk durumuna göre değil, varsıllık durumuna göre de hesaplanır pek tabii. Çok zengin bir adamın boşanma sonrasında o zenginliği göz önüne alınarak nafaka hesabı yapılacaktır. Bu da gayet normal.
Yeni tasarıya gelince ilk talep, nafakanın sınırlandırılması talebi. Çocuksuz boşanmalarda 1 yıl, çocuklu boşanmalarda en fazla 5 yıl. Bu talep belli ki Bakanlıkça uygun görülmüş. Bu olsa olsa Bakanlığın erkekleri kollama kararıdır. Yani boşanma sonrasında kadınların durumunu değil, erkeklerin durumlarını gözetmesi demektir ki bu da Anayasa’nın eşitlik maddesine aykırıdır.
Yasa yapıcılar soyut eşitlik ilkesinden yola çıkarak değil, somut olan kadın erkek eşitsizliği üzerinden yola çıkarak boşanma sonrasında da kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik olarak durumlarını gözetecek şekilde yasalar yapmalılar, mevcut yasaları düzenleyeceklerse bu kriterle düzenlemeliler.
Bakanlığın hazırladığı nafaka tasarısında durum maalesef erkeklerden yanadır. Erkeklerin çıkarlarını gözeten düzenlemeler çıkartılmaya çalışılmaktadır. Zaten hepimizin bildiği gibi AKP erkeklerin partisi ve erkekleri güçlendirecek yasaları yapmakta iştahı yüksek bir partidir.
Bu durum kendisini düzenleme metnindeki şu önemli kriterde de göstermekte: “Nafaka belirlenirken, boşanan eşin (kadının) ‘kusur’ derecesi önem taşıyacak. Kadının kusurunun % 50’den fazla olması halinde hâkim nafaka ödenmemesine karar verebilecek.”
İlk olarak kusur derken neyi kast ediyorsunuz? Neler kusur olabilir? Kusurun ne olduğuna kim, neye göre, nasıl karar verecek?
Her gün kadınları öldüren erkeklerin kravat takıp, iyi halden aldıkları indirime bakınca cinayet işleyen erkeklerde “kusur” aramayan erkek yargının, ölmüş kadında kusur bulduğu ülkemizde, boşanmış kadınlarda kusur bulmaktan kolay ne var?
Yemeğin tuzu, rehberdeki liste, kahkaha atmak, yuvayı yıkmak, beni sevmiyor şüphesi, anneme gitmek istemedi, aradım telefonu açmadı gibi “kriterler” nafaka vermemek için pek tabii kusur kabul edilebilir.
Neden? O mahkemede karar verici olan hâkimlerin, savcıların ve savunmanın da cinsiyetçi olduklarını anımsarsak bu kafaların kusur tanımları ve kusuru kimde bulacakları sürpriz olmasa gerek.
Hukuk adamlarının durumunu göstermesi açısından örneğimiz de yine nafaka başlıklı haberden gelsin:
“Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, TBMM’deki Aile Araştırma Komisyonu’nda şu öneride bulunmuştu: ‘Boşanıyorsunuz, kadının adını bile unutuyorsunuz. Araya 2 evlilik giriyor, 3 önceki eşiniz size dava açıyor; adını unutmuşsunuz, yüzünü unutmuşsunuz. Her ay bir de artan miktarlarda ona ödüyorsunuz otomatik. Devlet ne yapmış? İşin kolayını bulmuş, ihaleyle kocaya o işi yıkmış.”
Bu çok önemli bir örnek. Bu kişi bir hukukçu. Muhabbet kahvehanede geçmiyor, Meclis’teki komisyonda geçiyor. Sadece erkek açısından durumu ele alan, unutulan o kadının halinin ne olduğunu umursamayan tek “hukukçu” bu kişi değil.
Bu kafaya sahip adamlar tarafından kadın örgütlerinin on yıllarca verdikleri mücadelelerle kazandıkları haklar parça parça gasp edilmekte.
Nafaka konusu sadece boşandıktan sonra ödenen şu kadar ya da bu kadar para meselesi değildir. Erkek egemen toplumda erkeklerin kadınlara karşı yükselttikleri saldırıda bir yeni duraktır.
Erkeklerden, onların zulmünden, şiddetinden boşanarak kurtulmak, çocuklarıyla ya da yalnız yeniden, insanca hayat kurmak isteyen kadınlar ya öldürülüyor ya da açlıkla terbiye edilmek isteniyor.
Bunları yaparken erkeklerin ortağı devlet ve hükumet.
Kadınların nafaka hakkını gasp etmekten çekinmeyen Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı nedense esas işlerinin kadınların burunlarını sürtmek değil, sosyal politikalarla kadınları güçlendirecek, erkeklere muhtaç olmaktan kurtaracak bütçeler oluşturmak olduğunu anımsamak bile istemiyorlar.
Kadınlara devlet desteğinin sağlanması yasalar gereğince kocalardan alınacak haklı nafakalardan vazgeçilmesi anlamına gelmemeli. Çünkü kadınlar evliyken o evlerde o kocalara baktılar, onların çocuklarını doğurdular, onların ve onların ailelerinin kahrını çektiler.
Yeni bir düzenleme yapılacaksa bu zeminde bir düzenleme olmalıdır. Yoksa zaten eşitsiz koşullarda büyüyen, okuyan-okuyamayan, ücretli çalışan-çalışamayan, evlenen kadınları daha da eşitsiz koşullara teslim edecek düzenlemeler değil.
Kadın örgütlerinin ve kadınların nafakaya dair şu anki talepleri mevcut yasalara dokunulmaması ve uygulamalardaki sıkıntıları kaldıracak çözümlerin bulunması.
Seçimlerin kapıda olduğu bu dönemde erkekler partisi AKP bu yasayı değiştirmeyi göze alamayabilir. Bunun için bile kadınların seçim cümbüşü içinde uyanık olması gerekir.
Ve 65 gün sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde kadınlar, kadınları erkeklere eşit görmediği için haklarını peş peşe düzenlemelerle, anayasaya aykırı şekilde, arsızca gasp eden Saray’a gerekli yanıtı vermelidir.