Korkut AKIN yazdı: Yaşadıklarının tümü Latife Fegan’ı “feminizme” götürüyor. 60’larda bir avuç Kürt aydını dışında esamisi bile okunmayan Kürtlerin bugün yaptıklarının önemli olduğunu vurgularken “Rojova Anayasası”nı kadınların yazdığını söylüyor.
Deneye sınaya bulmaya çalıştığımız, ders çıkarmayı bilmediğimizden hatalarımızı sürdürdüğümüz için olsa gerek hep yanılıyoruz. Niye, neden, nasıl ve benzeri soruları sormadığımız sürece de bu böyle sürecek (gibi gözüküyor).
Latife Fegan, 60’lar kuşağından, bir bakıma kendilerinden sonra gelen 68’lilerin öncülü ve bir kuşağın yaşayan emanetlerinden. Gizli saklı yapılanları, gizli saklı öğrenen, gizleye saklaya sürdüren, buna da bağlı olarak hiç öne çık(a)mayan bir kuşağın temsilcisi. Onlardan öncekiler var: Hikmet Kıvılcımlı, Vedat Türkali, Mihri Belli… Onlardan sonrakiler var: Deniz, Mahir, İbo… Hepsini birden taşıyanlar var: Öncelikle kadınlar.
Hayatı ve kazanımlarını sorgulamaya başlayanlar birbirlerini buluyor bir şekilde. “Karşıyaka” anlamına gelen Pera’da, ama özellikle Baylan Pastanesinde. Sanatla, entelektüel tartışmalarla başlayan, edebiyatın -ağırlıklı olarak da şiirlerin- katkısıyla kümeleniyorlar. Latife Fegan’ın yaşamı öyle başlıyor. Kıbrıslı Fuat Fegan’la tanışıp da Kıvılcımlı’nın en yakını, en güvendiği insanlar olunca sorumluluklar biniyor omuzlarına…
Halkımız ne der korkusu…
Başından beri süregelen erkek egemen bakışı yıkmak öyle kolay olmuyor. Avrupa’da, geçmişin köhneleşmiş değer yargılarına ve kurumlarına karşı çıkıp cinsel tabuları yıkma mücadelesi verilirken, bizim ülkemizde tabu olarak sabitlenen gerici değer yargılarına, “cinsel özgürlük” kavramlarına pek dokunul(a)muyor. Tabii, bir tek gerekçesi veya savunu noktası var: Öyle ya hikmetinden sual olunmaz(!) halkımız ne der?
Latife Fegan, bu soruyu sormaktan, sordurmaktan korkmayan, kim ne derse desin doğru bildiğinden (buradaki doğruluk, doğal olarak aklına yatan tabii ki) şaşmayan, itiraz edebilen, karşı durabilen, kendisini savunabilen bir genç kadın.
Parka ve postallarıyla genç kadınlar…
Fegan, yaşam öyküsünü anlattığı kitabına, Giresun’dan İstanbul’a göçen ailesini, okul durumunu, sosyal ve ekonomik koşullarla birlikte çalışma yaşamına atılmasını, politik çevre edinmesinin yanı sıra sevgilisi Fuat Fegan’a evlenme teklifinin kendisinden geldiğini anlatıyor. Yaşamlarını, kazançlarını siyasal ve sosyal mücadeleye vakfetmişler ama birlikte yaşamın eşitçe paylaşılması gereken zorunluluklarından kendisine hep daha ağır sorumluluklar düşmüş. Kocası sadece siyasal alanda mücadele verirken kendisi hem evde hem dışarıda çalışarak siyasal mücadeleden geri kalmamış. Fuat Fegan “yardımcı” imiş, ama o yardımcı istemiyor ki, yaşamı bölüşmek, işleri paylaşmak ve “eşit”i olmak istiyor. Çevrelerinde gördükleri parkalı-postallı genç kadınların da benzer sorunları olduğunu görse de anlatmak çok güç…
Doktor kendini tutamayınca…
Dönemin efsane işçi önderlerinden Yapı İşçileri Sendikası Başkanı İsmet Demir aracılığıyla Hikmet Kıvılcımlı ile tanışıyor ve birlikte yürüyorlar. Sendikada, dernekte (İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği ilk başkanı olarak da), sokakta, partide, dergide, yurtdışında… aklınıza gelebilecek her yerde hep Kıvılcımlı ile birlikte oluyorlar. Tabii, yoksulluk ve yoksunluklar da var ama rehber hiç yok. Tam da bu nedenle teoride de pratikte de Doktor (Tıp doktoru olan Hikmet Kıvılcımlı, sol siyasal çevrede “Doktor” olarak anılıyor, çevresindekiler de “Doktorcu” olarak adlandırılıyor. Bu adlandırmadan partileri de kaçınamıyor) ne derse o oluyor, çünkü baskın kişiliği olan donanımlı ve güçlü biridir Kıvılcımlı. İlginç bir konu, Dr. Hikmet Kıvılcımlı (Fatma Nudiye Yalçı ile sevgili olmalarına karşın onunla evlenmemiş), eşi Emine Hanım’ı hiç -ama hiç- karıştırmıyor mücadelesine…
“Kadın Sosyal Sınıfımız” adlı incelemesi olsa da Kıvılcımlı da “kadın sorunu”nu devrimden sonraya erteleyenlerden. Gençken sosyal çevresinde edebiyat üzerinden Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre etkisiyle egzistansiyalizm yanlısı düşünce geliştiren Latife Fegan, çok sonra, 12 Eylül’den sonra, yurtdışında feminizmi öğreniyor ve feminist oluyor.
Kadın Sorunu
“Yazmasaydım Olmazdı”da kadın sorunu ve mücadelesi belirleyici bir konu. Bunu, önemsiyorum ve bu konu üzerine daha çok düşünmemiz gerekliliğine inanıyorum. 80 yaşındaki Fegan’ın anlattıkları elbette sadece “kadın sorunu” ile sınırlı değil. Kıvılcımlı’nın kendisinden etkilenmesi ama Latife’nin “Ama ben evliyim ve kocamı seviyorum” diyerek karşılıksız teklifi reddetmesi önemli. Buna rağmen, aynı evi paylaşmaları, eski yazıyla tutulmuş notların yeni yazıya çekilmesi ve daktilo edilmesi, sağlığı bozulan Kıvılcımlı’nın bir ömür boyu sakladığı bütün belgelerini iki çuvala koyup Feganlara teslim etmesi, belgelerin eksiksiz yurtdışına çıkarılması, korumak için gelirlerinin neredeyse tümünü banka kasasına ödemeleri başlı başına kıymetli bir macera.
Kıvılcımlı Kıbrıs’ta…
Hasta olan Kıvılcımlı’yı Kıbrıs’a kaçırıyorlar, ama gerek AKEL (Sovyetler Birliği yanlısı, tek başına iktidar olabileceği halde yanlısı olduğu Sovyetler tarafından seçime girmesi önlenen -Fegan her ne kadar Kıbrıs Komünist Partisi diyorsa da- Emekçi Halkın İlerici Partisi) gerekse Sovyetler Birliği, TKP’yi eleştirdiği için Kıvılcımlı’yı kabul etmiyor. Bu inanılmaz siyasal trajediyi Fegan tarihe şöyle not düşüyor: “Doktor, kötü yoldaşları tarafından iğfal edilerek ‘Laz İsmail Çetesi’ne yem edilmiştir.” AKEL geleneğinden gelen Kıbrıslı Fuat Fegan’ın “ajanlıkla” itham edilmesi ise trajedinin bir başka boyutu. Ders çıkarılacak çok şey var “Yazmasaydım Olmazdı” kitabında…
Partizan Yolu
12 Eylül’den sonra yurtdışında, iki çuval (artık iki bavul olmuştur) belgeyi saklayıp herkesin kullanımına açma çabası ile birlikte örgütlü mücadele gereksinimiyle Sarp Kuray ile birleşip Partizan Yolu adlı örgütlenme sürecini anlatıyor Latife Fegan. Fuat Fegan’ın “kaybolması”nın da temelinde yatan bu örgütlülük. Sarp Kuray’ın altın ve uyuşturucu kaçakçılığı imasıyla örgütü tek adam anlayışıyla yönetmesi ve doğal olarak çöküşü… Kuray’ın Türkiye’ye döndükten sonra yaşadıkları biliniyor.
Yıllarca birlikte yürüdükleri arkadaşlarının yaşamlarına katkılarını, örneğin sendikacı İsmet Demir’in İsveç’te tedavisi sürecinde, “Derin bir sezgiyle kadınların özel sorunları olduğunu kavramıştı” sözü Türkiye’de öncü sendikacıların, devrimcilerin de kadın sorununu devrim sonrasına havale ettiklerinin göstergesi…
Vicdan borcu…
Ezcümle, yaşadıklarının tümü Latife Fegan’ı “feminizme” götürüyor. 60’larda bir avuç Kürt aydını dışında esamisi bile okunmayan Kürtlerin bugün yaptıklarının önemli olduğunu vurgularken “Rojova Anayasası”nı kadınların yazdığını söylüyor.
Feryat figan bir ömür süren Latife Fegan, “Yaşamını devrime adayan insanların çocuklarına ne çok vicdan borcu vardır” diyorsa oturup düşünmeli. Düşünmek yetmez ders çıkarılıp yeni bir başlangıç yapılmalı…
Yazmasaydım Olmazdı
Latife Fegan
Yaşam ve Anılar
Belge Yayınları
Ekim 2020, 298 s.