GÜLFER AKKAYA yazdı: “Netice itibariyle son birkaç yıldır o ya da bu nedenle siyasette ya da medyada sürekli bir kusma haline şahitlik ediyoruz. Ülkenin midesi, popülist taktiklerle bir dönem ülkeyi rezil edenleri kaldıramıyor. Bunların bir kısmı kusmuklaştı.”
GÜLFER AKKAYA
Son birkaç yıldır ülkenin siyaset kazanında önemli kaynamalar oluyor. Bu kaynamalar değişikliklere yol açıyor. Çünkü uzun bir süredir -bunu AKP iktidarı ile başlatabiliriz- siyaset gerçek zemininde değil, tıpkı AKP gibi daha “proje” bir zeminde yürütülmekte.
İdeolojilerin bittiği müjdesi de verildikten sonra sınıfsal çelişkiler çözülmüş, sömürü buharlaşmıştı. Öyle ki kapitalizm bile sevimliydi.
AKP demokrattı. O, kendisine muhafazakâr demokrat demiş, çok az sayıda insan yahu hem muhafazakâr hem demokrat olunur mu diye “mızmızlanmıştı” ama bunları duyan yoktu. Her şey çok güzeldi.
Her yandan liberal rüzgârlar esiyor, popülizm taa içimize dek girdikçe giriyordu.
Siyasi partiler bu rüzgârın en önemli kaynağı oldu. Sadece kaynağı değil, kendilerine yakın medya bunu yaygınlaştıran araçları oldu.
Bir zamanlar partilerin neredeyse tamamı sadece kimlik politikası zemininde siyaset yapmış emek, cinsiyet sömürüsünü demode bulmuş, popülizmi evvela kullanışlı bir taktik, zamanla strateji haline dönüştürmüştü.
Çünkü siyasi partilerin toplumsal bir programa sahip olmak ya da o programı hayata geçirmek gibi zahmetli işlere zamanı yoktu. Siyaset barış talebinin yanı sıra mahallelerde, üretim yerlerinde, mesleki örgütlerde, kırsalda, ev içinde yeni yaşam modelleri üretmekten ziyade kamera önünde büyük laflarla atışmalara dönüşmüştü.
Bir proje partisi olarak, kendi doğduğu zemine ihanet etmek suretiyle emperyalistlerce var edilen AKP ilk yıllar kadınlar üzerinden örgütlenmiş ancak ardından önce iktidar, sonra devlet olanaklarının sunduğu sonsuz gücü kullanarak baskı ve zulüm politikaları ile çeşitli alanları ele geçirmeye başlamıştı. Şimdilerde hile, yolsuzluk, hırsızlık ve nihayet KHK’larla iktidarda kalmaya çalışmakta. Başında “metal yorgunluğu” belası ile.
AKP dahil tüm partiler bu son evreye dek popülizmin her türlü nimetlerinden gırtlaklarına dek faydalandılar.
Siyasi hattan, milletvekili adaylarına, parti yöneticilerinden parti meclislerine, parti danışma kurullarına dek ne olduğuna bakmadan popüler kişileri doldurdular.
Siyasi olarak tecrübeli, kendini yetiştirmiş, kaliteli kadroları, bu uğurda mücadele eden nice insanı siyasi partiler adeta öğüttü, harcadı.
Partilerin büyümesi için cebindeki para ile aç susuz, gece gündüz çalışan emektarların hak ettikleri yerlere “ünlü, tanınmış, akademisyen, artist, geniş kitleler tarafından tanınan kişiler” üstelik haksızca, parti kurullarının fikri sorulmadan getirildi.
Kısa bir süre önce başka bir fikrin, ideolojinin, tarafın, partinin popüler kişisi olarak bilinen kadın ve erkekler, birden o partiden çok farklı bir başka partinin vitrini olabildi.
MHP’li Tuğrul Türkeş’in AKP’ye geçmesi çok konuşuldu ama Türkeş sadece bir dönemin siyasi rezaletinin somut bir örneğinden başka bir şey değildi. Konuşulması gereken kişiler değil, bu durumun kendisiydi.
Siyaset artık yeni bir hatta yürüyordu. Hedef toplumsal sorunların çözümü değil, bir partinin iktidar olmasıydı. Hal böyle olunca nitelik değil, nicelik öne çıkıyordu. Önemli olan ezilenlerin, sömürülenlerin haklarını kazanmayı hedefleyerek iktidarı yerinden sarsacak muhalefetin gücüyle iktidar olmak değil, sayısal olarak çoğalarak iktidar olmaktı.
Tek hedef nicelik olunca, siyasi partiler kimin ne olduğuna bakmadan herkesin çağırılıp toplandığı Dingo’nun ahırına dönüştü.
Çağırılanların da kemiği yoktu. En maçosu birden kadınlar aleyhine düşünülen yasaya karşı kahraman kesiliyor, kadınların sesini bastıracak tonda konuşabiliyordu. Çünkü kadın mücadelesi yasanın geçmesini engellemiş… Bir süredir kadınlar ayakta. Burada yenecek ekmek var. Beyefendi alıyor sazı eline…
Cumhuriyet gazetesinin Nuray Mert’i kovması bu açıdan ele alınınca haksızca. Çünkü Nuray Mert her ne kadar dönem dönem kendini bazı konularda farklı sunsa da, genel olarak fikirlerini bildiğimiz bir yazar. Onun feminizm düşmanı olduğunu, İslamcı bir yazar olduğunu, anti-kemalist olduğunu bilmeyen var mı?
Cumhuriyet gazetesinin fikirlerini biliyor muyuz? Cumhuriyet Gazetesi bu ülkede neye hizmet ediyor, buna ilişkin bir tek cümle kurabiliyor muyuz?
Solcu mu? Sağcı mı? Orta yolcu mu? Laik mi? İslamcı mı? Kemalist mi?
Cumhuriyet gazetesi, her dönem kurulduğu zemindeki Cumhuriyet oldu. Sosyalist mücadelenin rüzgârıyla bir dönem etkilenmiş olsa da -ki o dönem kümesteki tavuklar bile solcuymuş, anlatanların yalancısıyım- solculuğu da tıpkı Ecevit solculuğu gibidir.
Cumhuriyet kurulduğunda nasıl ki patronların, İslam dininin, erkeklerin ve beyaz Türklerin cumhuriyeti idiyse bugün de aynı çizgide devam etmekte.
Tek farkla! O zamanlar iktidar Kemalistlerin elindeydi ve bu dörtlüye Kemalistler yön veriyor, zaman zaman kimini gizliyor, kimini öne çıkarıyordu. Şimdiyse iktidar ve hatta devlet İslamcıların elinde. İslamcılar, Kemalistler tarafından denetlenip şekillendirilmiyor, aksine İslamcılar Kemalistleri yönetiyor, yönlendiriyor, iyice etkisiz kılmaya çalışıyor.
Nuray Mert böyle bir anda Cumhuriyet’te yazdığı ve ama AKP’ye göz kırptığı için atıldı Cumhuriyet’ten. Yoksa Cumhuriyet’in temel dört unsuru Nuray Mert’te de var. Yani ortada yayın ilkeleri falan yok.
Cumhuriyet, Nuray Mert’i böyle olduğu için işe aldı. Yanı sıra Nuray Mert dindarlardan, Kürtlere, Kemalistlere dek okunan popüler biriydi. Bu da Cumhuriyet’in işine yarıyordu. Nicelik arttırıcıydı.
Gerek siyasi partilerde, gerekse medya ve benzerinde kısmen de olsa artık popülist taktikler eskisi kadar faydalı değil. Çünkü sert bir siyasi atmosfer var, iktidar/devlet saldırıları altındayız. Önde gelen popüler kişilerimiz, liberallerimiz için sinme, arazi olma, iktidara yanaşma sezonu epeydir başladı.
Evrim kuramı ya da müftülerin nikâhı savunmasından ziyade Nuray Mert’i işinden eden gerçeklik iktidar/devlet şiddetinin Cumhuriyet’i de hizalamaya çalışıyor olması. Nuray Mert Evrim teorisini eleştirse ne, eleştirmese ne? Ya da Nuray Mert anti-feminist de Cumhuriyet feminizmin kalesi mi? Daha hafifleteyim, kadın hakları savunucusu mu?
Değil. Hiç biri değil. Ama Nuray Mert bu dönem iktidarın yumuşak karnı olan iki noktadan destek attı Cumhuriyet’e saldıran iktidara. Müftülere nikâh yetkisi ve Evrim teorisi. Bu iki başlık seküler kesimin de yumuşak karnıydı.
Uyanık biri için bu taleplerin her ikisi AKP’yi hedefine götürecek önemli iki adımdı. Bilimsellikten ve kadın erkek eşitliğinden uzaklaşmış bir topluma istediğinizi yaparsınız.
Ama Nuray Mert’in taktiği elinde patladı. Bu kadar teşhir olduktan sonra artık iktidarın da işine yaramaz. İstese de geçemez o yakaya.
Cumhuriyet’e gelince. Nasıl kurulduğu ortada.
Netice itibariyle son birkaç yıldır o ya da bu nedenle siyasette ya da medyada sürekli bir kusma haline şahitlik ediyoruz. Ülkenin midesi, popülist taktiklerle bir dönem ülkeyi rezil edenleri kaldıramıyor. Bunların bir kısmı kusmuklaştı.
Kusuldukça gürültü kopuyor. Henüz ortalığı kokular sarmadı. İktidar partisi biraz daha güç kaybetsin o da olacak.
Kimin elinin kimin cebinde olduğu bilinmeyen bu kirli zamanların sonu gelecek. Bu zamanların mimarı olan iktidar pislikleriyle basıp gittikten sonra daha güzel bir hayat hayali olanları çok büyük zorluklar ve sorumluluklar bekliyor.
Bunları görüp bugünden hazırlanmak en güzeli.