Celal BAŞLANGIÇ yazdı: Gazeteci Said Sefa “İYİ Parti ve HDP’ye kurulan kanlı tuzak” başlıklı youtube yayınında, İYİ Parti’nin önemli isimlerine suikast düzenleneceğini ve bu suikastın HDP ile İYİ Parti’yi karşı karşıya getirmek için PKK’nin üzerine atılacağını iddia ediyor.
Saray iktidarı Kürt sorununu şiddetle çözmeye kalktıkça, 1990’ların Türkiye’sine benzetiyor ülkeyi. Şimdi de tıpkı o yıllardaki gibi siyasal suikast iddiaları ortaya atılıyor.
Türkiye’de siyaset; HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, HDP’nin kapatılması tartışmalarına kilitlendi.
Neredeyse bütün siyasal analistler, Saray beslemesi televizyonların tartışmacıları, gazetelerin köşe fetvacıları “HDP kapatılmalı mı, milletvekilleri içeri atılmalı mı, yoksa ikisini birden mi yapmalı” sorularını kendileri üretip kendileri yanıtlıyor.
KJ’lerine “HDP seçmeni ne düşünüyor” diye yazan besleme televizyonlar, bir tane bile HDP’linin olmadığı tartışma programlarında Kürt oylarını AKP hesabına nalıncı keseri gibi yontarak parsel parsel dağıtıyorlar.
Bunu yaparken de yayıncılığın abc’si olan bir kurala, muhatabının görüşünü alma kuralına uyma gereği bile duymuyorlar.
Aslında bunu yaparak “biz yayıncı, gazeteci falan değiliz, biz Saray’ın propaganda aparatıyız” diye itiraf ediyorlar açıkça.
HDP’nin tüzel kişiliği ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak cezaevine atılmaları üzerinden dönen bu tartışma kaçınılmaz olarak insanların aklına “90’lı yıllara geri mi dönüyoruz?” sorusunu getiriyor.
slında Erdoğan iktidarı 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana eksiğiyle fazlasıyla adım adım 1990’lı yıllara dönüş sürecini başlattı.
Kimi alanlarda 1990’ların karanlık sürecini çoktan aştı, bazı eylemliliklerde de şimdilik daha arkadan geliyor.
90’lı yılların eline en çok kan bulaşan siyasi figürlerinin başında dönemin başbakanı Tansu Çiller geliyor elbette. Hemen arkasından da Mehmet Ağar…
İkisi de bugün şu ya da bu biçimde AKP’ye destek veriyor.
Hatta Ağar’ın oğlu AKP milletvekili, bir dönem çömezi olan Süleyman Soylu İçişleri Bakanı; 90’lı yıllardaki Ağar gibi.
90’lı yıllar Kürtler açısından en ağır baskıların olduğu çok kanlı bir dönemdi.
Kürtlerin partilerini kapatmalar, milletvekillerini içeri atmalar… Kürt partilerinin kadrolarını tutuklamak, ağır işkencelerden geçirmek dönemin önemli özelliklerinden biriydi.
Köy boşaltmalar; JİTEM, itirafçılar ve Hizbullah tarafından gerçekleştirilen faili meçhul cinayetler, beyaz Toroslarla insan kaçırmalar…
Yeşil, sarı, kımızı renkleri yasaklamak… Görünürde yasağın kalkmasına rağmen Kürtçe konuşanı, şarkı söyleyeni, dinleyeni; okuyanı, yazanı “PKK’lı terörist” diye içeri tıkmak…
Musa Anter’inden Uğur Mumcu’suna siyasi cinayetler… Dönemin Cumhurbaşkanı Özal’ın, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in ciddi suikast şüphesi taşıyan ölümleri…
Kaçırılıp öldürülen HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenazesinde, Newroz gösterilerinde kitlelerin taranarak öldürülmeleri, askeri uçaklarla Türkiye’nin sınırları içindeki Kürt köylerinin bombalanması, onlarca insanın öldürülmesi…
Neredeyse davulla zurnayla gidilen, bitmek bilmeyen sınır ötesi operasyonlar…
2020’lere geldiğimizde de artısıyla eksisiyle 90’lı yılların karakteristik çizgileri yine çıkıyor karşımıza.
Zaten 90’lardaki sınır ötesi operasyondan gele gele 2020’lerde Gare fiyaskosuna vardılar sonuç olarak…
…Celal BAŞLANGIÇ’IN Arı Gerçek’teki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN
Celal Başlangıç’ın yazısında sözünü ettiği gazeteci Said Sefa’nın videosu: