TÜLAY HATİMOĞULLARI yazdı: “Bölgenin çok bilinmeyenli denkleminin esas çözüm gücü halkların özgür iradesidir. Sykes-Picot çökecektir. Ancak yerine getirilecek düzene yeni Sykes-Picot’lar ya da ABD ve Rusya, Türkiye ve İran diplomatları değil halkların özgür iradesi karar vermelidir.”
TÜLAY HATİMOĞULLARI
Aynı bölgede yaşayan halkların kaderinin birbirine bağlı olduğu gerçeği tarihin her döneminde kendini göstermiştir. Emperyalist güçlerin taşeronları Suriye’yi işgal etmeye başladığı zamandan beri (Mart 2011) bölgenin halklarının kaderleri daha da birbirine karışıp bir sarmal oluşturdu. Ortadoğu’da Araplar, Farslar, Türkler devlet kurmuş uluslardır. Kürtler ise statü tanımı henüz nihayetlenmemiş, nüfus ve nüfuz olarak bölgenin etkin bir gücüdür. Hele de son birkaç yılda cihatçı çetelere karşı verdikleri mücadele neticesinde hem bölge hem dünya ölçeğinde daha etkin bir duruma geldiler. Ayrıca konjonktürel değerlendirme dışında da Kürtlerin bölgenin kadim halklarından biri olduğunu vurgulamak gerekir. Bölge etnisite zenginidir ve nüfus olarak daha az olan diğer etnik grupların coğrafik dağılımı daha karışıktır. Bölgede sınırların yeniden belirlenebileceği bir dönemden geçilirken halkların kendi kaderlerini tayin hakkı daha fazla gündem olacaktır.
Dört parçada Kürtler
KDP/Barzani’ye eleştirel yaklaşım hakkını korumakla beraber gerçekleşen referandumu Kürt halkı için tarihsel bir dönemeç olarak okumak gerekir. Çünkü Kürt halkı bağımsızlığıyla ilgili bir irade beyanında bulundu. Irak’ta referandum gerçekleşirken ve bütün uluslararası güçler bununla meşgulken, 22 Ekim’de Suriye’de Rojava bölgesinde komün eş başkanları seçimi gerçekleşti. Tam da bu süreçte (Irak ve Suriye’deki gelişmeler bağlamında) Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim bir açıklama yaptı. Açıklamada “Suriyeli Kürtler, Suriye sınırları içinde bir çeşit özerklik istiyor ve bu mesele müzakere edilebilir” dedi. Bu önemli bir gelişmedir. İran’da baskılara rağmen Kürtler örgütleniyor. Referandum sonrası İran sokakları Kürtlerin kitlesel gösterilerine tanık oldu. Türkiye’de Kürt halkı yıllardır ödediği ağır bedellere rağmen çok yönlü kesintisiz bir mücadele yürütüyor; demokratik mevzileri ve kazanımları korumakta kararlı davranıyor. Sonuç olarak; Kürtler Irak, İran, Suriye ve Türkiye’de artık bir varlık mücadelesinin ötesinde, varlığının hukuksal düzeyde tanınmasının çabası içindedir. İşte bu nedenle referandum oldukça önemlidir.
Türkiye Kürt halkını kabullenmelidir
Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde milliyetçi ve “güvenlikçi” akıl her zaman ön planda. Bu nedenle olası jeopolitik çözülmeleri çözümleyemiyor. Dar alanda kısa paslaşmalar siyaseti yürütüyor. Bu nedenle sürekli yanlış adımlar atıyor ve attığı her adımın bedelini de ağır ödüyor. Kimi stratejik ittifaklar kendini korusa da bölgede siyasi/askeri ve kısmen de ekonomik dengeler sıklıkla değişiyor. Türkiye bu değişimleri evveliyatından derinlemesine okuyamadığı için “ben yanıldım hayat” tarzında açıklamalar yapıp duruyor.
Kürt Özgürlük Hareketine karşı Barzani’yle iş tuttu, Kürdistan bayrağını sallandırdı, Kürt halkından oy devşirme uğruna Barzani’yi Türkiye’de ağırladı ve mitinglere çıkardı. Sonra “yanıldım” dedi. Böyle bir devlet politikası olabilir mi? Bu kaçıncı yanılma?
AKP/Erdoğan, tabanını konsolide etmek, MHP’nin oylarına oynamak, (tahtın sarsılacağı hissi yükselince) sınır içi ve ötesi askeri operasyonlarla dikkatleri başka yöne çekerek iç gerilimleri atlatmak için Kürt halkını hedef seçti. Ülkeyi sürekli savaşa girdi/girecek gibi bir atmosfer içinde tutuyor. Bölgeye dair tarihsel okuması zayıf olan Türkiye, AKP/Erdoğan iktidarıyla günlük siyaset yapan bir ülkeye dönüştü. Jeostratejik konumunu ve askeri gücünü herkesin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallıyor.
Bölgenin egemen gücü olmak isteyen Türkiye’nin şuursuzca sağa sola saldırıp başını belalardan kurtaramamasının en önemli nedenlerden biri Kürt sorununa olan takıntılı “güvenlikçi” yaklaşımıdır. Ülke içinde Kürt sorununu çözmek yerine silahları konuşturdu. Suriye ve Irak politikasında temel belirleyen Kürt sorunu oldu. Bununla da sınırlı kalmadı. Bütün Ortadoğu politikasını/ilişkilerini (AB, ABD, Rusya, İran…) Kürt fobisi üzerinden kurdu. Türkiye bu yaklaşımları ve pratiğinden dolayı kazanmak yerine kaybediyor ve yalnızlaşıyor.
İran’ın Kürt halkıyla imtihanı
Referandumun olmaması için en çok çaba harcayan ülkelerden biri olan İran her zamanki gibi Acem ferasetini konuşturuyor. Irak merkezi hükümetinin tutumunda belirleyiciliği ortadadır. Irak topraklarında Haşdi Şabi örgütlenmesi ile ayrıca nüfuz kazandı. Cihatçı çetelere karşı hem genel yaklaşımı hem de cephede verdiği sahici savaştan dolayı meşruluğu artıyor. Referandumun gerçekleşmesini engellemek için her türlü adımı atan İran, Irak sınır boylarını bombalamasına rağmen Türkiye kadar savaş dili kullanmadı. Başka kartları sakince masa altında tutuyor.
İran kendi topraklarındaki “Kürt tehlikesi”nin farkında. Ve kendine yaklaşan tehlikeyi sınırlarının dışında savuşturma geleneğine sahiptir. Suriye, Lübnan, Yemen ve Irak’ta savaşmasının en önemli nedeni de budur. Kürt sorununun kendi topraklarında daha gür bir şekilde patlak vermemesi için yoğun çaba harcıyor. Buna karşın bölgede Kürt halkının siyasal, askeri, hatta ekonomik olarak kazandığı gücün farkında. İran Kürtleri eğip bükemeyeceğine emin olduğu an (ki ezme politikasından kolay vaz geçmez) masada oturup anlaşabilir. (Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in yukarıda bahsi geçen açıklaması İran’dan -elbette Rusya’dan da- bağımsız değil.)
Yeni Sykes-Picot’lar yerine bölge halklarının ittifakı
Sykes-Picot anlaşması çöküyor. Hiçbir devlet klasik yaklaşımı dayatamaz. Bu süreç yakın zamanda nihayetlenemeyebilir ama çanlar çalıyor. Bölgeyi daha çetrefilli günler bekliyor. Çanların sesi bütün başkentlerde bir telaş yarattı. Bu süreci doğru okuyamayan ve doğru tutum alamayanlar ağır sonuçlarla karşılaşacaktır.
Emperyalist güçler bölgede kendi aralarında verdikleri egemenlik ve güç savaşında bugüne kadar Arapları, Kürtleri, Sünnileri, Şiileri, Alevileri kısacası bütün etnik ve dinsel toplulukları emrine amade kılmak, onlar arasındaki her çelişkiyi profesyonelce kullanmak için çalıştı/çalışıyor. Bu güçlerden hak ve adalet beklentimiz yok elbette. Ama artık örgütlü halklar bir yandan kendi güçlerine dayanırken diğer yandan emperyalist ve bölgesel güçlerin arasındaki farklılık ve çelişkilerden yararlanmasını biliyor.
Bölgenin çok bilinmeyenli denkleminin esas çözüm gücü halkların özgür iradesidir. Sykes-Picot çökecektir. Ancak yerine getirilecek düzene yeni Sykes-Picot’lar ya da ABD ve Rusya, Türkiye ve İran diplomatları değil halkların özgür iradesi karar vermelidir. Bu anlamda Kürt halkının bölgedeki konumu ve mücadelesi önemlidir. Emperyalist güçler ve yerli taşeronlarında oyun çoktur. Süreci sabote etmek için en elverişli yöntemlerden biri Kürt- Arap, Sünni-Şii çatışmasıdır. Bu süreçten kaçınmak çok önemlidir. Ortadoğu sarmalının içindeki bütün güçler, bütün halklar bundan kaçınmakla mükellef olmalıdır. Aksi takdirde sınırlar yeniden çizilecekse buna yine sömürgeci güçler karar verir.