SEÇTİKLERİMİZ – İlhan UZGEL Duvar için yazdı: Çin’in entegrasyonu kapitalizmi girebileceği çok daha büyük ve derin bir krizden kurtarırken, Çin’in kendisi sorun olmaya başladı. ABD siyasetinin bundan sonraki süreci, Çin’i kapitalist sisteme entegre eden ama küresel siyasete uyumlu davranan bir ülke haline getirmek.
Türkiye’nin içinde bocaladığı bölgesel güvenlik sorunlarından biraz olsun uzaklaşma çabası içinde, küresel ekonomi-politikteki gelişmelere değinmeye devam edeceğim. Geçen yazıda Rusya’nın küresel sistemle eklemlenme sürecine bakmıştım. Bu hafta ondan çok daha kritik olan Çin’in küresel kapitalist sistem içindeki yerine bakacağım.
Küresel siyasete dair tartışmalar genellikle Çin’in yükselişinin ABD hegemonyası açısından yarattığı sorunlar üzerinden ele alınıyor. Bu yazıda Çin’in kapitalizme açılmasının bu ülke ekonomisinde hızlı bir yükselişe neden olmasına değil, bunun Batı kapitalizmi açısından ne kadar önemli olduğunu ve hatta kurtarıcı nitelikte bir dönüşüm olduğunu tartışacağım.
Çin tipi kapitalizm
Geçmiş yazılarda Çin’in büyüme dinamikleri üzerinde durmuştum ve bu büyümenin coğrafya ile ilgisi olmadığını, “Asya yükseliyor”, “Çin mucizesi” türünden tanımlamaların slogan olmaktan öteye gidemeyeceğini, ekonomide mucize denen şeyin olmadığını, bu dönüşümün sermaye girişi, sömürü oranlarının yüksekliği ve birikim modeli gibi iktisadi kavramlarla anlaşılabileceğini ve bir coğrafi yükselişten çok, Çin Komünist Partisi’nin kapitalizme açılması kararının sonuçlarını yaşadığımızı belirtmiştim. Ama Çin, Batı’nın beklentilerinin dışına çıkarak, neoliberal küreselleşme sürecini kendi büyüme ihtiyaçlarına uygun bir modele dönüştürebildi. 1990’larda başlayan dışa açılma sürecinde yaklaşık 300 milyon insanın köyden kente göç ederek inanılmaz ucuz bir işgücü havuzu oluşturması, Batı şirketleri için büyük kar imkanları sağlarken Çin emek-yoğun ve çevreyi kirleten sektörlerin yatırımını kendisine çekti ve güçlü devlet modeliyle işçi haklarını baskılayabildi. Bu süreç Çin’in 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasıyla büyük bir ivme kazandı. Bu dönem yabancı şirketlerin Çin’de üretim sürecinden büyük karlar elde ettiği ve Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından yeni bir coğrafi alanın daha kapitalizme açılarak, sermaye fazlasının bu yeni alanlara akmasını sağlandı. Bu gelişme küresel kapitalizm için yeni bir nefes alma dönemine yol açtı…
İlhan UZGEL'İN Duvar'daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN