Mustafa Durmuş – Diğer Yazılar
Borsa çalkantıları nasıl yorumlanıyor?
Küresel kapitalizmin krizi derinleştikçe ve bu durum kendini borsalarda sert inişler ya da Yunanistan örneğinde olduğu gibi ekonomik çöküşler biçiminde ortaya koydukça sistemin savunucularının (başta bir kısım ana akım iktisatçı olmak üzere) bu gerçeğin üzerini örtme gayretleri ve bu doğrultudaki söylemleri de yoğunlaşıyor. Gelen veriler kötüleştikçe çarpıtma düzeyi de artıyor.
Örneğin kapitalizm tarihinin en büyük ekonomik krizi olan 1929 Büyük Bunalımı öncesinde, 1927 yılında, Keynes artık daha fazla çöküş olmayacağını açıklamıştı. Ünlü iktisatçı
Irving Fisher ise, 1929 yılında, “borsa fiyatlarında düşüşler olabilir ama bu asla bir çöküş değildir” demişti. Harvard Economic Society Dergisi 1929 yılındaki sayısında, “ciddi bir depresyonun olasılığının olmadığını, seneye toparlanma ve sonbaharda ise ekonominin hızlı büyümesini beklediklerini” yazmıştı[1].
Bugünlerde de benzer bir çaba içinde, krizin asıl nedenlerini halktan gizleyebilmek için sorun olduğundan çok küçük gösteriliyor ve bu amaçla resmi istatistikler dahi saptırılıyor. Ya da sorumluluk tek başına, düne kadar ekonomik performansı göklere çıkartılan Çin’e veya uygulanan yanlış politikalara yıkılmak suretiyle çürümekte olan kapitalist sistem aklanmaya çalışılıyor.
Bu bir düzeltme mi?
Ana akım iktisatçıların bir kısmı borsalardaki sert inişlerin, aşırı değerlenme sonucunda ortaya çıkan bir kaçınılmaz bir düzeltme eylemi olduğunu ileri sürüyor.
Örneğin Nobel ödüllü iktisatçı R. Shiller’e göre, bu fırtına dinmeyecek, bunu daha büyük fırtınalar izleyecek. Zira piyasalar yıllardır aşırı fiyatlandı. Özellikle bu şokların psikolojik etkisi yaygınlaşacak[2].
Nitekim Aşağıda Grafik 4’ten de görüleceği gibi Shiller Ölçütü’ne göre ABD borsaları aşırı değerlenmiş durumda. 8 Eylül 2015 itibariyle Shiller’in ‘döngüsel olarak ayarlı fiyat kazanç rasyosu’nda (Shiller Cape), S&P 500 tarihsel ortalaması olan 16,6’nın % 46,4 üzerinde. Yani 24,3’de seyrediyor[3].
Bu endeks 1882’den bu yana sadece üç kez daha yüksek olmuştu. Bunların her üçü de büyük krizler öncesi olan 1929, 2000 (dot.com balonunun patlaması öncesi) ve 2007 yıllarıdır. Paralel bir biçimde ‘boğa piyasası’ tarihsel olarak üçüncü en yüksek düzeyinde bulunuyor (Grafik 5). İngiltere borsası ise rekor bir biçimde 77 aydır boğa piyasası durumunda (Mart 2009’da başladı). [4].
Murphy [5] borsalardaki çalkantıların nedenlerini; eşitsizliklerin azaltılmaması, verimliliğe ve alt yapıya yatırım yapılmaması, piyasa reformlarının yapılmaması, insan yerine finansın politikaların merkezine alınması ve finansın gerçek anlamda düzenlemeye tabi tutulmaması ve uygulanan çok büyük çaptaki miktarsal kolaylaştırma politikalarının yanı sıra 2008 krizinden bu yana gerçek düzeltmelerin yapılmamasına bağlıyor.
Benzer bir tez ile bu gelişmelerin bir çöküş belirtisi değil, ‘piyasa döngüsü sorunu’ olduğu da ileri sürülüyor.
Oysa döngülerin serbest biçimde işleyebilmesi için piyasaların serbest olmaları gerekir. Bu piyasalar bodur piyasalar ve teşhisi mümkün olmayan döngülere sahipler. Ayrıca piyasalardaki % 5-6 aşağı yukarı hareket normal bir hareket olarak tanımlanamaz, bu ekonomideki ciddi sıkıntıların bir işaretidir[6].
Deregülasyon ve neo liberal uygulamalar mı?
Keynesyen bakışa dayalı bir görüş borsa çalkantılarının nedeninin deregülasyon ve neo liberal politikaların sürdürülmesi olduğunu ileri sürüyor. Örneğin Ann Pettifor’ a göre, 2007-09 krizi finansal deregülasyon, liberalizasyon, özelleştirme, aşırı borçlanma ve ücretlerin baskılanmasına dayalı bir ekonomik modelin sonucudur. Krizden sonra bu hatalı model düzeltilmediği için Çin krizi ortaya çıkmıştır. Çin artık batılı merkez bankalarının batı ekonomilerini ayakta tutmasına yardımcı olamayacaktır. Meta fiyatlarındaki düşüş önümüzde borç enflasyonuna dayalı (daha kötüsü de olabilir) bir sürecin bulunduğunu göstermektedir. Bu bir düzeltme değildir. Dünya ekonomisi artık tehlikeli sularda yüzmektedir[7].
Yanlış siyaset mi?
Küresel borsa çalkantısını ülkelerde uygulanan yanlış politikalara, yanlış siyaset anlayışına ve siyasetçilere ve bunun sonucunda piyasalardaki güven zedelenmesine bağlayan görüşler de ortaya atılmıştır. Bu çerçevede yükselen ekonomilerin yaşamakta oldukları sorunun özünde siyaset kurumu var. Çin, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerdeki ekonomik yavaşlamanın nedeni kötü siyaset.
Örneğin “Türkiye geçen yılın son çeyreğinde % 2,3 büyüyebildi, oysa 2010-11’de % 9 büyüyordu. Böyle bir büyümenin sürdürülebilir hale getirilememesinin nedeni siyaset ya da yönetişim anlayışı. Türkiye demokrasisi politik bir sistem olarak asgari gereklerini yerine getiremedi. Güç ve çıkar grupları arasındaki rekabeti iyi yönetemedi ve geniş kitlelerin yararını geliştirecek biçimde ilerlemedi. Oysa geniş kitlelerin çıkarları bir ekonomiyi en esnek ve kıvrak hale getiren can suyudur. Böylece kaynaklar daha yararlı kullanılabilir. Bunu sağlayamayan bir ekonomik sistem ise büyümeyi sürdüremez. Özellikle yolsuzluklar yaygınlaştığında sistemin devamı mümkün olamaz”[8].
Kynikos Associates’in yöneticisi Chanos’a göre, dünya piyasalarındaki düşüşler bir ‘ayı’ piyasası ya da ‘düzeltme’ durumu değil. Çin ekonomisinin yavaşlaması ve yuanın üst üste devalüe edilmesi hızlı satışların nedenini oluşturuyor. Zira artık yatırımcılar Çin hükümetinin “her şeyi bilen” ya da “her şeye hâkim” bir konumda olmadığını anlamaya başladılar ve ona olan güvenleri sarsıldı[9].
Miktarsal kolaylaştırma mı?
2008 krizinden bu yana geçen 7 yılda Fed, ECB, BoJ ve Çin Merkez Bankası başta olmak üzere metropol merkez bankaları çok büyük çaplı miktarsal kolaylaştırma ile finans kapitalin hızlı büyümesine yol açarken, derindeki gerçek yapısal ekonomik sorunların daha da derinleşmesine katkıda bulundular.
Sıfıra yakın faiz oranlarının yanı sıra, hükümetlerce finans piyasalarından yapılan menkul kıymet alımı karşılığında bu piyasalara aktarılan milyarlarca dolarlık ucuz ve bol para sunumu anlamına gelen miktarsal kolaylaştırma ile finansal servet birikimi hızlandırıldı.
Bu şekilde hızlıca büyüyen para sermaye giderek üretken faaliyetlerden uzaklaşarak daha çok borsa, gayrimenkul vb gibi sektörlerde yaratılan finansal balonlara dayalı spekülasyonlara yöneldi. Yapılan miktarsal kolaylaştırmaların sonucunda ABD parasal tabanı 2008’den bu yana 800 milyar dolardan 4 trilyon dolara yükseldi. [10]. Bu sadece ABD gibi metropol ekonomilerde değil, özellikle de 2008 krizi sonrasında Çin’de resmi devlet politikası haline dönüştü. Öyle ki Çin’de bu tür spekülatif faaliyetleri anlatan ‘gölge bankacılığı’ çok büyük boyutlara erişti. Çin borsasının % 150 aşırı değerli olmasının ya da metropol ülkelerde 2009 yılından bu yana üç kat büyüyen borsa endekslerinin başka bir açıklaması olamaz. Yani borsa endekslerindeki bu canlılık ekonomideki toparlanmanın değil, Fed’in ve diğer merkez bankalarının devasa miktarsal kolaylaştırma politikalarının sonucunda ortaya çıktı.
Dünyanın en büyük hedge fonu Bridge Water Associates’in başkanına göre, sanayiden sağlanan kazanç, paranın dünyanın etrafında dolaştırılarak elde edilmesiyle sağlanan kazancın yanında devede kulak kalıyor (aynı başkan kendi servetini 2008’den bu yana üçe katladı. Yeni bir miktarsal kolaylaştırma yapılması gerektiğini savunuyor)[11].
Kuşkusuz finans seçkinlerinin servetleri havadan gelmiyor. Son tahlilde finans balonlarının içini dolduran hava işçi sınıfının yarattığı artı değerin bankalara, oradan finans yatırımcılarına ve süper zenginlere yapılan servet transferi ile sağlanıyor. Borsadaki yükselişin temelinde art değer, kemer sıkma, ücret kesintileri, sağlık ve emekliliğe yapılan saldırılarla ilgili küresel çaptaki bitmek bilmeyen talep yatıyor.
Diğer taraftan finansal balonlar tanımı gereği her an patlama, ya da en iyisinden sönme riski taşırlar. 2008 krizi ABD’de, uzun vadeli konut kredilerindeki (mortgage) balonun patlaması ile tetiklenmişti. Bugün aşırı değerli konumdaki borsalar, önümüzdeki süreçte patlayacak olan finansal balon merkezleridir. Küresel borsalardaki sert inişler bu balonların sönmeye başladığının bir işareti olarak düşünülebilir.
Nitekim sorunun kaynağı olarak tanımlanan Çin çok ciddi bir borsa balonu yaşıyor. Ocak-Haziran 2015 arasında borsanın değeri % 60 arttı. Bu bağlamda 1 yıldaki artış % 150 oldu. Borsalar son iniş sonrasında dahi bir önceki düzeyin üzerinde seyrediyor. Bu balonun patlaması kaçınılmazdı, sadece ne zaman olacağı sorusu açıktaydı. Balonun patlaması Çinli finans yatırımcılarına zarar verdi, bunların çoğu çok yüksek borçlanmalarla piyasaya yeni girmişlerdi. Ayrıca insanları borsaya yönlendiren devlet/hükümet sorun yaşayabilir[12].
İşin bir diğer önemli yanı artık merkez bankalarının, miktarsal kolaylaştırma konusunda sınırlarına ulaşmış olmaları ve Çin’den Brezilya’ya kadar kontrolü giderek kaybetmekte olmaları. Büyük beklentiler ve aşırı değerli kâğıtlar yüzünden küresel borsaların çöküşü an meselesidir[13].
Bir başka anlatımla merkez bankalarının yeni miktarsal kolaylaştırmalara gitmesi zor görünüyor. Zira şu ana kadar uygulananların (sadece ABD’de 3 tane) etkisiz olduğu, sadece finans kapitali büyütürken, reel ekonomide bir canlanma ya da genel olarak bir iyileşme sağlamadığı, yeni balonlar oluşturduğu artık IMF ve BIS tarafından da kabul ediliyor. Yani miktarsal kolaylaştırmaların dolacak olan raf ömürleri var. Diğer yandan Fed, faiz artırımı politikasındaki belirsiz tutumunu, umudu hep canlı tutmak için sürdürecektir.
Sert iniş ve çıkışlarla sürmekte olan küresel borsa çalkantılarının derinde yatan nedenleri
Bu konuda ilk bakılacak kaynak kuşkusuz Çin ekonomisindeki gelişmeler olmalıdır. Zira küresel borsalardaki büyük çaplı inişlere ve panik satışlara neden olan şey üç büyük Çin borsasının sadece bir günde % 8 civarında düşmesi ve bu düşüşün aralıklarla sürmesiydi.
Çin ekonomisinin büyümesi yavaşladı
2008 krizinden bu yana Çin, dünya ekonomisinin neredeyse kurtarıcısı oldu. Çin hükümeti alt yapı ve inşaat yatırımları için milyarlarca dolarlık teşvik sundu. Böyle bir inşaat patlaması dünyanın geri kalanından, özellikle de petrol, demir cevheri ve çelik gibi hammadde ve temel meta üreticisi konumundaki yükselen ekonomilerinden olan ithalatını artırdı. Bu da petrol ve kaynak zengini bu ekonomileri ayağa kaldırdı.
Şimdi dünyanın bu ikinci en büyük ve son on yıldır küresel ekonomik büyümenin üçte birini gerçekleştiren ekonomisi yavaşlamaya başladı. 25 yıldır ilk kez büyümesi % 7’nin altına düştü. Sınaî üretimi, yatırımları, ihracatı (geçen Temmuz’a göre, bu Temmuz % 8,9 düşük) ve diğer ülkelerden satın aldığı hammadde ve petrol ithalatı düşüyor. Bu da küresel çapta temel meta fiyatlarının düşmesine neden oluyor. Bu gelişme Arjantin, Brezilya ve Avustralya gibi ülkelerin ihracat gelirlerinin düşmesine yol açıyor. İnşaat canlılığının ve paralelindeki borsa balonunun da nedenini oluşturan emlak- gayrimenkul sektörü ciddi bir kriz içinde. Gayrimenkul fiyatları düşüyor.
Çin ekonomisinde olan bitenleri anlayabilmek için Çin’in kapitalizm içindeki serüvenine ve izlemiş olduğu büyüme stratejilerindeki değişimlere bakmak gerekir.
1990’ların başlarından bu yana Çin, düşük ücrete dayalı ve yüksek düzeyde yatırımlarla beslenen bir ihracata yönelik büyüme stratejisi izliyor, bu da büyük çapta alt yapı yatırımlarının yapılabilmesini mümkün kılıyor. Bu strateji aynı zamanda ciddi gelir eşitsizliği ve çok büyük emek ve çevre sorunlarına neden olsa da 2008 krizine kadar işe yaradı.
2008 krizi sonrasında Çin, ihracata dayalı büyümeyi terk etmeksizin, farklı bir stratejiye yöneldi. Kriz sonrasında hayata geçirilen “kurtarma paketleri” daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etti ve yatırımlar rekor bir biçimde GSYH’nin yarısına ulaştı. Yerel yönetimler ve kamu girişimleri yoğun bir biçimde borçlanarak altyapı, ihracat ve üretime yöneldiler. Fazla kapasitenin eritilebilmesi için emlak ve inşaat patlaması teşvik edildi ve bunun finansmanı hem kamu bankalarından hem de göz yumduğu “gölge bankacılık” faaliyetlerinden geldi. Bunun sonucunda Çin’in toplam borç stoku 2007-2014 döneminde iki kat artarak GSYH içindeki payı % 280’e çıktı[14].
Bir başka anlatımla, bu yeni strateji ile Çin Hükümeti gayrimenkul canlılığı yaratıp iç talebi artırarak büyümeyi hızlandırmayı seçmişti. Buna düşük faiz, zengin Çinlilerin büyük çaptaki tasarrufları, yerel yönetimlerin yeni oluşturulan kentlerden gayrimenkul ticareti yapmaları da katkıda bulundu. Çinli bankalar ve yolsuzluğa ve rüşvete bulaşmış olan yerel yönetimler bu gayrimenkul balonuna da dâhil oldular. Bu hem merkezi hem de yerel yönetim borçlarının hızla artmasına neden oldu. [15]
Böyle bir ağır borçlanma ile şişirilen balonun bir gün sönmesi beklenir. Nitekim Çin hükümetinin artık sınırlarına ulaşmış bir emlak-gayrimenkul piyasasına olan desteği kesilmeye başlayınca 2014 yılı başında gayrimenkul sektörü daralmaya başladı. O günden bu yana emlak fiyatları çok durgun seyrediyor ya da düşüyor. Bu kez servet sahibi zenginler paralarını borsadaki spekülatif alımlara yönelttiler. Bu yönde Çinli yatırımcılara devletin aktif desteği oldu. Öyle ki 800 milyar dolarlık ‘borçla hisse senedi alımı’ biçimindeki ticaretin (margin trade) çok büyük bir kısmı devlet bankalarının sağladığı faizsiz kredilerle gerçekleşti. Buradan hareketle borsalardaki olası bir çöküşün bu bankaları etkilememesi beklenemez.
Borsa spekülasyonu sayesinde Çin Shangai Index, 2014 Ağustos’undaki değerinin % 160 üstüne çıktı. Balonun hızla şişmesi ile oluşan riskler nedeniyle hükümet desteğini azaltmaya başladığında ise borsa hızla düşmeye başladı. Panik satışları başladı. Hükümet büyük aktörlere satış yasağı koysa da düşüşü önleyemedi.
Çin borsasındaki bu sert düşüşler Çin ekonomisinin bir bütün olarak yavaşladığı bir anda gündeme geldi. Bu yılın Temmuz ayına kadar ihracat % 8 düştü. Sanayi üretimi ve istihdam geriledi. Yaygın olarak inşa edilen “hayalet şehirler” deki inşaat faaliyetleri neredeyse durma noktasına geldi. Faiz indirimi gibi teşvikler işe yaramıyor. Keza “piyasa dostu” bir önlem olarak sunulan devalüasyonlar da yeterince etkili olmadı, olamayacak. Zira Çin’in temel ihracat pazarı olan gelişmiş ekonomiler yeterince büyüyemiyor. Asıl etki ise diğer yükselen ekonomiler üzerinde görülecek, çünkü bu ülkelerin ihracatlarının ana pazarı Çin. Ayrıca yuan devalüe edildikçe bu ülkelerden sermaye çıkışları hızlanıyor. Bu ülkelerin kendilerinde de emlak ve finansal varlık balonları birbiri ardına sönmeye başladı[16].
Bu gelişmeler, bir boyutuyla da, ihracatla ya da borç sürümlü balonlarla hızlı büyüme sağlamayı amaçlayan ekonomik modelin sonunun geldiğini ve azgelişmiş ülkeler için model olarak alınamayacağını gösteriyor.
Bu noktada bir gerçeği hatırlamak ve kapitalizmin temel motifinin kâr olduğu gerçeğinin altını çizmek gerekir. Eğer kâr varsa makine, ekipman ve binaya yatırım yapılır, eğer kâr yetersizse böyle yatırımlar azalır. Paradoksal bir biçimde kapitalizmde yatırımlar kâr artırımına dayalı iken sistem onları korumakta zorlanır, azalan kârlar ve talep düşüşleri sanayideki yeni yatırımları baskılamaya başlar.
Küresel kapitalizmin ilk entegrasyonundan bu yana Çin diğer kapitalist ülkeler ile aynı hareket kanunlarına ve kriz tarzlarına tabi olmaya başladı. Öyle ki son 20 yılda kâr büyümesi pozitif oldu, ama 2008 krizi ile azalma eğilimine girdi. 2007 yılında kâr % 39 büyümüşken, 2008 ve 2009’da kârlılık artışı sırasıyla % 12,5 ve % 13’e ve 2014 yılında % 5’e geriledi. Çünkü dünya talebi azalmıştı. Kârlılıktaki bu azalma eğilimi Shangai ve Shengen borsalarının yükselişinin temel nedeni oldu[17].
Kârlılık azalmaya başlayınca kapitalistler daha yüksek getiri sağlayabilmek için finansal spekülasyonlara ve sıklıkla da riskli işlere yönelirler. ABD’de 1997’de kârlılık düştüğünde bu ‘dot.com balonu’nun şişirilmesine ve 2000’ de bu balonun patlamasına yol açmıştı. Sonrasında konut balonu şişirildi ve 2008’de bu balon patladı. Bu yüzyılda aynı gelişmeler Çin de görüldü. Ticaret ve sanayide azalan kârlar spekülatif yatırımlarla büyütülmeye çalışıldı. ABD’de gidişat borsa balonundan konut balonuna doğru iken, Çin’de konut /emlak balonundan borsa balonuna doğru bir gidişat söz konusu oldu.
Sermayenin negatif getirisi ve sermaye üzerindeki devlet kontrolleri sonucu yatırımcılar geleneksel yatırım alanlarından çıkıp çok büyük çaptaki nakitlerini finansal işlemlere yatırmaya başladılar. Düşük faiz oranları banka tasarruflarını olumsuz etkilerken kısa vadeli borçlanmanın maliyetini de düşürdü. Bu iki gelişme de borsadaki borçlanma ile sürdürülen spekülasyonu teşvik etti. Para, borsaya kitlesel olarak yönelip, borçla satın alma artınca süreç çok daha hızlı gelişti ve hisselerin değerleri adeta fırladı[18].
Yıllık ortalama getirileri açısından yapılan bir kıyaslamaya göre ABD borsalarının yıllık ortalama (son 30 yıl) getirisinin % 0,9, Japonya’da % 1,7 ve Almanya’da % 2,2 olmasına, karşın, Çin borsalarının son 20 yılda ortalama % 30,4 getiri sağlaması, Rusya’da bu oranın % 33,1 ve Brezilya ve Hindistan’da sırasıyla % 18,9 ve % 17,6 olması[19] hem bu yükselen ekonomilere neden büyük çapta sermaye akımlarının yöneldiğini, hem de bu ülkelerdeki borsalarda şişirilen balonun büyüklüğünü ortaya koymaktadır.
Balonun en şişkin anında Çin Shenzen endeksindeki hisseler önceki yılın düzeyinin iki katına çıkmıştı. Haziran’da ise devlet düzenlemelere başladığında hisse fiyatları düşmeye başladı[20].
Özcesi Çin borsasındaki sert dalgalanmalar aslında Çin ekonomisinde gerçekleşmekte olan önemli değişikliklerin semptomları niteliğinde. Kendine özgü sınaî ve finansal özellikleri olsa da sonuçta kâr motifi ile yönetilen ve tekrar eden kriz yolaklarını tecrübe etmeye konu olan bir kapitalist ekonomi niteliğindeki Çin ekonomisinin başına gelen şey kapitalizmde sıklıkla görülen bir olgudur.
[1] Tyler Durden, “Lies You Will Hear As The Economic Collapse Progresses”, http://www.zerohedge.com/news/2015-08-27/lies-you-will-hear-economic-collapse-progresse, 28.02.2015.
[2] Zack Guzman, “Market ‘aftershocks’ are coming: Robert Shiller”, http://www.cnbc.com/2015/08/21/short-seller-chanos-on-china-its-worse-than-you-think.html.
[3] “Shiller P/E – A Better Measurement of Market Valuation Market Overvalued, How to Invest?,” http://www.gurufocus.com/shiller-PE.php, 08 September 2015.
[4] John Ficenec, video by Ju Zhang, “Doomsday clock for global market crash strikes one minute to midnight as central banks lose control”, http://www.telegraph.co.uk, 17 August 2015.
[5] Richard Murphy, “Why now? And what to do next”, 24.08.2015.
[7] Henning Meyer, “Does The Turmoil In Equity Markets Signal Trouble For The Global Economy?”, http://www.socialeurope.eu, 27 August 2015.
[8] Bill Emmott, “The Great Emerging-Market Bubble”, http://www.project-syndicate.org/print/emerging-markets-stagnation-by-bill-emmott-2015-08, 17August 2015.
[9] Jacob Pramuk, “Short seller Chanos on China: ‘It’s worse than you think’”, http://www.cnbc.com/2015/08/21/short-seller-chanos-on-china-its-worse-than-you-think.html.
[10] Ficenec, agr.
[11] Andre Damon, “Central banks step in to prop up global financial bubble”, http://www.wsws.org/en/articles/2015/08/31/pers-a31.htm,31 August 2015 .
[12] Dean Baker, “No Need to Panic: The #BlackMonday Stock Volatility Doesn’t Mean Much for the Broader Economy”, U.S. News & World Report, August 25, 2015, http://www.cepr.net.
[13] Ficenec, agr.
[14] Jayati Ghosh, “Is the game up for China’s much emulated growth model?”, http://www.theguardian.com, 23 August 2015.
[15] Michael .Roberts, “Is it all over?, Michael Roberts looks at the implications of China’s stock market collapse”, http://weeklyworker.co.uk/worker/1070/is-it-all-over.
[16] Ghosh, agm.
[17] Geoffrey McCormack, “Why Is China Letting the Yuan Fall?”, https://www.jacobinmag.com/2015/08/china-currency-depreciation-comminist-party-yuan-renminbi.
[19] “Global Stock Market Valuations and Expected Future Returns”, http://www.gurufocus.com/page_print.php?e=content1, 08 Sep 2015.