DİSK/Genel-İş sendikasının 17. Genel Kurulu öncesinde “Küresel Ekonomi ve Siyaset Bağlamında Sendikal Haklar ve Kamu Hizmetlerinin Geleceği” başlıklı bir panel yapıldı. Konuşmacılar dünyada ve Türkiye’de işçilerin kazanımlarının sermayenin ve hükümetlerin saldırısı altında olduğunu buna karşı işçilerin birlikte mücadele etmesi gerektiğini söyledi.
SiyasiHaber
“Küresel Ekonomi ve Siyaset Bağlamında Sendikal Haklar ve Kamu Hizmetlerinin Geleceği” başlıklı panelin moderatörlüğünü Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir yaptı. Panel konuşmacıları ise PSI (Küresel Kamu Hizmet Çalışanları Sendikaları Federasyonu) Genel Sekreteri Rosa Pavanelli, EPSU (Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikası) Genel Sekreteri Jan Willem Goudriaan ve Doç. Dr. Aziz Çelik idi.
Pavanelli: “Adaletsizlik ve eşitsizliğin altında artan şirket egemenliği yatıyor”
PSI Genel Sekreteri Rosa Pavanelli giderek daha fazla küresel şirketlerin egemenliği altına girdiğimizi, büyüyen adaletsizlik ve eşitsizliğin altında bunun yattığını söyledi. Küresel düzeyde işçi ve emekçilerin kazanımlarının saldırı altında olduğunu belirten Pavanelli, bunun; işçi haklarının ve sendikal hakların kısıtlanması, güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması, toplu sözleşme hakkının sınırlandırılması, eğitim ve sağlık gibi kamu harcamalarında kısıntıya gidilmesi, kamusal fonlar yerine bireysel emeklilik fonlarının uygulamaya sokulması gibi biçimlerde gerçekleştiğini söyledi.
Dünyada aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partilerin, liderlerin yükseliş içinde olmasının da adaletsizlik ve eşitsizliği arttırdığını vurguladı.
Pavanelli, kamu hizmetlerinde dijitalleşmenin, yapay zeka kullanımının yaygınlaşması ve bunun kamu hizmetlerinde çalışan işçilere olan olumlu ve olumsuz etkilerinden bahsetti. Teknolojinin, çalışma saatlerinin düşürülmesi, kamu hizmetlerinin niteliğinin artması şeklinde işçi haklarını geliştirmeye hizmet etmesi gerektiğini söyledi.
Pavanelli, konuşmasını şöyle tamamladı: “İşçiler olarak birliğimizi güçlendirmeliyiz. Düşmanlarımız, şirketler bize karşı birlikte davranıyor. Bizse sendikalar olarak çok parçalı ve dağınık durumdayız. İçinde olduğumuz süreçte ancak birlikte mücadele edersek kazanabiliriz. Onların parası var ama bizim dünyayı değiştirecek insanlarımız var, işçiler var…”
Goudriaan: “Mücadeleyi birlikte yükselteceğiz”
Konuşmacılardan, EPSU Genel Sekreteri Jan Willem Goudriaan sözlerine, Kazdağları mücadelesini selamlayarak başladı.
Avrupa’da işçi haklarının kısıtlanması yönünde baskılar ve girişimler olduğunu anlatan Goudriaan, sendikal örgütlenme ve grev hakkının Türkiye’de de ağır saldırı altında olduğunu söyledi. Goudriaan bu konuda şöyle konuştu: “Türkiye ve AB ülkelerinde grev hakkı sınırlandırıyor. Kamu sektöründe bazı kesimlere grev hakkı var, bazı kesimlere yok. Bu, politik amaçlarla yapılıyor. Kimi AB kurumları ordu ve polis örgütlerinde hatta nükleer tesislerde bile grev hakkının olması gerektiğini söylüyor. Böyleyken belediye hizmetlerinde grev kısıtlamasına gidilmesi çok saçma.”
“Avrupa Komisyonu ile grev hakkı konusunda tartışmalarımız sürüyor. Hükümetler ve şirketler haklarımıza müdahale ediyor. Haklarımız saldırı altında” diyen Goudriaan, buna karşı “Sendikalarımızın üye sayısını arttırmalı, güçlenmeliyiz. Üye sayılarımız azaldıkça kendimizi toparlamamız, daha fazla üye kaydetmeliyiz. Bizler sizinle sendikal haklar mücadelesi, toplu sözleşme hakkı, belediye hizmetlerinin savunulmasında yan yanayız, birlikte mücadeleyi büyüteceğiz” şeklinde konuştu.
Çelik: “Otoriter bir emek rejimi yerleşiyor”
Doç. Dr. Aziz Çelik ise konuşmasında Türkiye'de sendikalaşma, toplu sözleşme kapsamı, grev hakkı, kamu sektörü sendikalaşması ve genel hizmetler işkolunda sendikalaşma ile sendikal mücadele konularını ele aldı.
Aziz Çelik 2012 sonrasında sendika üyeliğinde ciddi bir artış olduğunu, şu anda 1 milyon 800 bin sendika üyesi bulunduğunu ama bunun hormonlu ve asimetrik bir büyüme olduğunu ileri sürdü. TİS kapsamındaki işçi sayısının sendikalı işçi sayısından düşük olduğunu, işçilerin ancak yüzde 7’sinin TİS kapsamında olduğunu hatırlattı. Bunun başka ülkelerde tersi yönde olduğunu belirtti.
Özellikle kamu sektöründe ve kamu emekçilerinde sendikalaşma artışının olağan bir süreçle değil, hükümetin yönlendirmesiyle ve yapay biçimde gerçekleştiğini, ortada özgür bir pazarlık ortamının bulunmadığını, grev yasaklarının ve diğer kısıtlamaların bunu olanaksız kıldığını söyledi.
2020’den itibaren Konfederasyonların üye sendikaları yerine, yetki almadan protokol yapabileceğini ve bunun TİS yerine geçeceğini ifade eden Çelik, Hak-İş ve Memur-Sen’in iktidarla sembiyotik ilişki içinde olduğunu belirterek “Otoriter bir emek rejimi yerleşiyor. Sendikalar ve işçiler denetim altına alınıyor” dedi.
Grev ertelemelerinin de grev yapmayı fiilen yasaklamak anlamına geldiğinin altını çizen Çelik, 860 bin işçinin greve çıktığını, bunun 576 bininin grevinin yasaklandığını hatırlattı.
Sendikaların daha aktif mücadele yürütmesi gerektiğini söyleyen Çelik, bir benzetme yaparak “Gemiler limanda güvendedir. Ama gemiler limanda kalmak için değil, denize açılmak içindir. Sendikalar da limanda durmak için kurulmadılar; açık denize çıkmaları gerekir” dedi.