Roni GÖREN yazdı: “Tek başımıza bir şeyleri değiştirmenin zor olduğunu biliyoruz ancak inanıyoruz ki politik aklımız solda birleşik mücadelenin olanaklarını gerçekleştirecek, solun yeniden etkin bir siyasal güç olarak tarih sahnesine çıkmasına yardımcı olacaktır. Artık “yaşasın devrimci dayanışma” sloganını operasyona uğrayan bir örgüt için yapılan dayanışma eylemlerinde değil siyasetin kendisini örgütlerken kazandığımız mevzilerde atmak istiyoruz.”
Uzunca bir süredir sosyalist saflarda iktidarın “yönetme krizi” içerisinde olduğu tespitleri yapılıyor. Özellikle bozulan ekonomi, dalgalı döviz kurları, yükselen enflasyon ve günden güne artan zamlar bunun en önemli göstergesi. Tüm bu gelişmeler AKP’nin ülkeyi yönetmekteki beceriksizliği ile birleştirilip “yakında gidiciler” yaklaşımı geliştirilmektedir.
Elbette AKP-MHP iktidar bloğunun ciddi bir kriz içerisinde olduğu tespiti doğru bir tespittir. Bu krizi hem ekonomik, hem siyasal hem de sosyal bir kriz olarak sınıflandırmak mümkün. Pandemiyle birlikte patronların daha da artan kar hırsları işçi sınıfını ve emekçileri derin bir yoksullaşmanın içerisine itiyor. Bununla birlikte AKP-MHP iktidar bloğunun “muhalefete” dönük yürütmüş olduğu saldırı konsepti her geçen gün derinleşiyor. Özellikle HDP’nin kapatılma davası, demokrasi ve özgürlükler mücadelesine karşı gösterilen sert saldırı biçimleri, hapishaneler ve sınır ötesi operasyonlarla yürütülen kirli savaş konsepti bu siyasi krizi aşmak bir yana daha da derinleştirmektedir. Hem ekonomik hem siyasal kriz toplumda derinleşen bir sosyal krizi tetiklemektedir. Özelikle pandemiyle birlikte insanın giderek yalnızlaştığı ve izole bir hayat sürdüğü bir dönemin içerisinden geçiyoruz. Artan ekonomik krizin de bu sosyal krizi derinleştirdiği, insanların giderek umutsuzluk içerisinde yaşamlarını sürdürdüğü, hatta artık yaşamını sürdürmeme eğiliminin giderek arttığı bir süreçteyiz.
Tüm bu krizli süreçler kendi içlerinde hem ileri hem de geri momentler taşır. Eğer bu krizi işçi sınıfı ve emekçiler açısından devrimci bir perspektifle derinleştirip kırılma noktalarına ulaştıramazsak sistem kendi revizyonunu gerçekleştirecek, restorasyon süreçleriyle sınıf üzerinde daha ağır bedeller ödetecektir.
Krizi derinleştirmenin elbette bir tane yolu bulunmuyor. Ancak biz sosyalistler için bu krizi derinleştirmenin en önemli yolu hakim olan siyaset yapma biçimlerini parçalayabilmekle mümkün. Hakim siyaset anlayışı solun sadece tartışma yürüttüğü ve birtakım tespitler yaptığı bir tarz içerisine sıkışmış durumda. Oysa yakın dönemde hem işçi sınıfının hak mücadelesinin hem kadın hareketinin hem de gençlik hareketinin sokağı etkin bir şekilde kullandığını söyleyebiliriz. Bu mücadele dinamikleri iktidarın pozisyonunu pek de önemsemeden kendi ihtiyaçları ve kapasiteleri doğrultusunda devrimci eylemlilikler geliştirdi, geliştirmeye de devam ediyor.
Yüzlerce yıllık sosyalist hareketin en önemli görevinin kitlelere öncülük ve önderlik etmek olduğu tüm taraflar tarafından kabul görmektedir. Ancak bir süredir Türkiye sosyalist hareketinin ağırlıklı bölümü bu öncülük ve önderlik görevini ya şabloncu bir şekilde ele alıyor ya da bu görevi görmezden geliyor. Şabloncu şekilde gelişen öncülük anlayışının kitleselleşmediği, hatta eylemlerinin etkilerinin kendi çevrelerinde bile düşük düzeyde hissedildiği bir gerçek. Diğer yandan öncülük görevini kendi gündemi haline getirmeyen sol ise “kumda oynamaya” devam etmektedir.
SYKP bir süredir “Böyle Gitmez” şiarıyla yirmiye yakın ilde kampanya düzenliyor. İstanbul, İzmir, Hatay ve Samsun başta olmak üzere Kocaeli, Ordu, Giresun, Antalya, Adana, Antep, Eskişehir, Mersin, Denizli ve Ankara gibi şehirlerde de bu faaliyetler gerçekleşti. Ekonomik krizin her geçen gün derinleştiği günlerde “Böyle Gitmez” kampanyası önemli bir etki yaratmış oldu. Özellikle döviz kurunun yükselmesiyle Kadıköy’de yapılan yürüyüş ulusal çapta dikkat çekti ve tartışıldı. Yaygın bildiri dağıtımları ve ajitasyonların kitleler tarafından olumlu karşılandığı, onlarca yeni kişinin partiye üye olmak için başvuru yaptığı kısa bir süreçti bu kampanya süreci.
Bu süreçten iki önemli sonuç çıkarmaktayız. İlki, solun siyaseti yakalayacağı halka meselesidir. Açık biçimde görülmektedir ki üretim ilişkileri ve üretici güçler arasındaki çelişki giderek artmış, kitlelerin yoksullaşması tabanda bir öfke birikimine neden olmuştur. Şimdi sınıf siyasetinin temel olduğu bir momentte bulunmaktayız. Solun kitleselleşmesinin ve etki alanını büyütmesinin en önemli halkası sınıf siyasetidir. Bu doğru kurulursa sol makro siyasette çok hızlı bir şekilde yeniden rol alabilir.
İkinci önemli tespit ise son dönemde iktidarın sosyalistlere kapattığı sokakların yeniden devrimciler tarafından açılması gerektiği ve siyasetin sokakta yapılması gerektiğidir. Uzun yıllardır sosyalistler sokağa çıktığı için ağır bedeller ödedi, ödemeye de devam ediyor. Ancak her ne pahasına olursa olsun siyasetin kendisini sokağa taşımak bu düzen karşısında solun yapması gereken en önemli görevlerden birisidir. Meşru-militan siyaset çizgisi olarak diğer yazılarımızda da ifade ettiğimiz çizginin giderek güç kazandığı, solun meşruiyetinin giderek arttığı bir süreçten geçiyoruz. Devrimci bir siyaset çizgisi olarak meşru-militan çizgi bugün aynı zamanda solu birleştirme potansiyeli de olan bir siyaset çizgisidir.
Ne şabloncu bir tarzda öncülük tarif eden ne de kafasını kuma gömen bir solun başarılı olma şansı yoktur. Kitle siyasetini adım adım ilerleten, doğru politik fikirleri adım adım kitleselleştiren bir sosyalist akla hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız bulunuyor. SYKP’nin yapmış olduğu bu dönemsel kampanyaların amacı kendi gövdesini büyütürken ve örgütlülüğünü geliştirirken aynı zamanda “birlik siyaseti” çizgisini hakim kılarak solda kitlesel bir araya gelişleri örgütlemektir. Tek başımıza bir şeyleri değiştirmenin zor olduğunu biliyoruz ancak inanıyoruz ki politik aklımız solda birleşik mücadelenin olanaklarını gerçekleştirecek, solun yeniden etkin bir siyasal güç olarak tarih sahnesine çıkmasına yardımcı olacaktır. Artık “yaşasın devrimci dayanışma” sloganını operasyona uğrayan bir örgüt için yapılan dayanışma eylemlerinde değil siyasetin kendisini örgütlerken kazandığımız mevzilerde atmak istiyoruz.