Nesim Ovadya İzrail’in “1915 – Bir Ölüm Yolculuğu: Krikor Zohrab” başlıklı araştırmasının, uzun yıllardır basımı tükenmişken, bu yıl içinde (Kor Yayınları’nca) yeniden basımı önemli bir kazanımdır. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının en tanınmış milletvekillerinden, avukat, hatip, yazar, gazeteci, edebiyatçı Krikor Zohrab’ın nasıl adım adım ölüme yollandığını bu kitaptan detaylı ve belgeli biçimde izleyebiliyoruz.
Onun dokunulmazlığı kaldırılmamıştı. Onun aleyhinde hiçbir suçlama yoktu. O hiçbir mahkemede de yargılanmış değildi. Ama onun hükmü Talat Paşa liderliğindeki İttihat ve Terakki merkez komitesince verilmişti! Güya, “Diyarbakır’daki askeri mahkemeye yargılanmaya” götürülürken, Urfa-Diyarbakır yolu üzerinde Teşkilat-ı Mahsusa çetelerince katledildi. Onu katleden çetenin başı, İttihatçı Çerkez Ahmet, çetenin diğer üyeleri ise Çerkez Halil ile (Diyarbakır Valisi Reşid’in oğlu) Mustafa idi. Krikor Zohrab’ın (Erzurum milletvekili Vartkes Serengülyan ve Urfa Ermenilerinin ruhani lideri Ardavazt Kalenderyan ile birlikte) canice karli, savaş ortamında dahi büyük bir kamuoyu yarattı. Öyle olunca Talat ve Cemal paşalar, katillerden kurtulmak ihtiyacını hissettiler. Çerkez Ahmet ve Halil de Şam’da idam edildiler. Onlar sadece Krikor ve Vartkes Efendilerin değil, Van’da ve Urfa’da yaşayan binlerce Ermeni’nin de kanına girmişlerdi. Yakalandıklarında üzerlerinden çıkan kan lekeli altınlar, bu cinayetler esnasında gasp edilmişti.
Tutuklandığı 2 Haziran (1915) akşamında, Krikor Zohrab, Beyoğlu’ndaki Cadde-i Kebir’de (bugünkü İstiklal Caddesi) Cercle d’Orient Kulübü’nde Talat Paşa ile kağıt oynamıştı. İki gün önce onun tutuklama emrini imzalamış olan, dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa, gece yarısına kadar Zohrab’la “hiç çaktırmadan” kâğıt oynar. Vedalaşırken sarılıp, yanağından öper! Zohrab’ın yanağına kondurulan bu buse, adeta bir ölüm öpücüğüdür. Krikor Zohrab, yıllardır tanıştığı, görüştüğü ve Ermeni meselesinin çözümünü müzakere ettiği Talat Paşa’dan böyle bir hançer beklemez. Ölüm yolculuğu esnasında Talat’a birçok mektup yazarak durumunu anlatır, yardım ister. Oysa Talat, aslında tam da her şeyin merkezindeki kişidir.
Dünya görüşü kadar naifliğiyle de, Zohrab, bana Hrant Dink’i anımsattı. Hrant’ın katline benzettim öldürülüşünü Zohrab’ın. Hrant’ın bir mezarı var bu topraklarda, Zohrab’ın mezarı da yok. Hiç değilse yazdığı romanlar, hikayeler, gezi anıları Türkçeye çevrilse… Zira Zohrab aynı zamanda iyi bir edebiyatçıdır. Meşrutiyet dönemi edebiyatının önemli bir kalemidir.
Kuşkusuz, Krikor Zohrab’ın katlini Ermenilerin 1915’de yaşadığı genel tablonun arka planı olmaksızın anlayamayız. Milyonlarca Osmanlı Ermeni’sinin trajedisinden bağımsız olarak ele alamayız. O trajedi ki, insanları canlarından, yerlerinden ve yurtlarından etmişti. Aynı zamanda bu kırım, Türkiye’yi en vasıflı emek gücünden, keza burjuva kültürünü geliştirememiş orta sınıf unsurlarından yoksun bırakarak, feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde uzun süreli bir duraksamaya yol açmıştır. Cumhuriyetin ilk dönemine damgasını vuran, neredeyse sürekli ekonomik durgunluğun başlıca sebeplerinden birisi de budur. Yeni rejimin temsilcilerinden Falih Rıfkı Atay, bu durumu açıkça kabul ediyordu:
“Hıristiyan halkı tasfiye etmekle memleket ekonomisini köklerinden sökmüştük. Her yerde bağlar bozulmakta, zeytinler yabanileşmekte ve kesilmekte, balık avcılığı ölmekte, çarşılar kapalı durmakta idi. Ermeni techiri sırasında Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir mahallelerini yakmışlardı. İzmir’den Uşak’a doğru yalnız tüten harabeler ve yıkıntılar (vardı). Sıfıra inen vatan, yoksulların parasıyla yapılacaktı.” (Çankaya, s. 419-420)
Kapitalizmde (hele de ulus-devletlerin oluşumunda) her ilerleme pek çok gerileme ile birlikte ortaya çıkar, aynı dönem içinde Türkiye’nin üretici güçlerini muazzam derecede tahrip eden bu toplumsal gerileme yaşandı. Ülke 30-40 yıl geriye gitti. Türkiye’nin geri kalmışlığının nedenleri tartışılırken, bu olgular da hesaba katılmalıdır.
Krikor Zohrab’ın acı hikayesi bize tüm bunlar üzerinde bir kez daha düşünme ve tarihimizle yüzleşme imkanı sunuyor.